Şerbet yazısının başıma bu işleri açacağını, beni esir alacağını nereden bileyim: Bu saatten sonra vazife icabı televizyon dizisi izlemek varmış kaderde. Fesuphanallah! Bütün akşam ağır çekim, uzatıldıkça uzatılmış sahnelere bak, her lafın “öyle mi diyorsun” cevabıyla yeniden tekrarlandığı adına “diyalog” denen monologlardaki klişeleri, mesajları deşifre etmeye uğraş dur. Olacak iş mi, nerede bu vakit bolluğu? Bir bölüm neredeyse üç saat sürüyor. Güya evimizdeyiz ama mesaideyiz. Bundan böyle cuma akşamlarım Kızılcık Şerbeti işgali altında.
Affımı istiyorum, dedim sayın yayın yönetmenimize. Teşekkür ettim, düşünce ve görüşlerimi kaleme alma, ifade etme şansı tanıdıkları için minnettar olduğumu söyledim. Çok net bir şekilde “pişman olursun” dedi. Söylediklerine göre gündem belirliyormuşuz. Nasıl yani? “Raporu gönderiyorum, bakarsın. Dizi izlemeye ve yazmaya devam” diyerek kapattı telefonu.
Hatırlanacağı üzere sayın Yusuf Kaplan hocamızın Yeni Şafak’taki Diziler, Toplumu “Kurşuna Diziyor”! makaleleri münasebetiyle Kızılcık Şerbeti dizisini konu etmiştim. Aynı gün Ahmet Hakan Beyefendiyle dizi üzerinden pişti olmuşuz. İskandinav polisiyelerinden kafasını kaldırıp bu yerli yapımlara bakacak fırsat bulamıyormuş kendisi. Sosyal medyada karşısına çıktığı için değinip geçmiş Kızılcık Şerbeti’ne.
Herkes hararetle dizideki alt metinleri okumaya uğraşırken Ahmet Hakan Beyefendi şahsiyetlerine, statülerine yaraşır serinkanlılıkla tepeden, geniş bakıyor kıyametler koparan diziye. Yazının başlığı her şeyi söylüyor: Dizi, iftar, alkol, saygı, laiklik falan… Hiç kasmaya, germeye gerek olmadığını söylüyor amiral gemisi kaptanı, Tarafsız Bölge sahibi üstadımız, rahat olun. Ne muhafazakârımız tek tip ne de modern laiklerimiz. Fakat şu cümleye takıldım o yazıda: “Grinin elli bin tonu var bu ülkede.”
Aman üstat, dikkat. Dediğinizde yerden göğe haklısınız ama yine de grinin tonları mecazını kullanmasanız iyiydi. Malum aynı adlı kitap var cilt cilt, film var. Erotizm falan çıkaracak birileri, mesele karışacak.
Sayın Y. Yönetmenimizin gönderdiği raporu görünceye kadar hakikaten durumun farkında değildim. Meğer Şerbet’i gören, duyan geçmiş klavye başına. Bizim yazının ertesi günü üç yazı birden yayınlanmış söz konusu diziye dair.
Tabii ki önceliğimiz Nagehan Alçı Hanımefendi. O da bizim burada anıp geçtiğimiz Gürsel Tekin’in Tweeti üzerinden, yani kadın hakları, güncel tartışma kadına şiddet 6284 üzerinden okuyor diziyi. Alçı dizinin Dindar – muhafazakâr, modern – laik çiftlerdeki uyum uzlaşmaya itidalli yaklaşımını kendi liberal anlayışına uygun olarak alkışlıyor doğal olarak.
MUHAFAZA'KÂR' İTİRAZ
28 Mart’ta Şerbet’e dair iki yazı daha var. İkisi de erkeklerden, dizideki hinliklere, hilelere dikkat çekiyor. Milat’ta Serdar Arseven, Laiklik Şerbeti demiş. Muhafazakâr – modern mahalle geçişkenliği, aşk, diyalog, imkanlar, engeller ve fırsatlar soslu diğer dizi Ömer’i bir hayli inceledikten, İmamoğlu Ömer mecazından, Turist Ömer kinayesinden sonra Kızılcık Şerbeti’ne gelebiliyor Arseven. Hayli öfkeli ve alaycı. Belli ki sıkı bir dizi izleyicisi, ekran takipçisi kendisi. (Allahım sen büyüksün, akıbetimi benzetme.)
Arseven Bey çok okumuş, görmüş geçirmiş biri. Her sahneyi, her karakteri anında çözüyor. (O bilgi, o birikim, o feraset, o maharet nerede bende. Eğer bu işi yapacaksam, daha sıkı takip etmem gerekiyor kendilerini. Selam ve saygılarımla.) Kızılcık Şerbeti’nde zengin, malikane ve holding sahibi, mütedeyyin, mazbut, iyi aile reisi Abdullah Bey için yaptığı “Minyeli ve Künyeli Abdullah” saptaması, beni benden aldı mesela. Abdullah Bey’in eşi Pembe Hanım da meğer Bir Zamanlar Çukurova dizisinin Şermin’i değil miymiş, Arseven Beyefendi’nin yazısından öğrendim.
Muhafazakâr ev ve ailenin hanımefendisi olarak Çukurova’nın Şermin’ini görünce “Hayırdır İnşaAllah” diyormuşuz, “Geliyor mu gelmekte olan!” Böyle yazıyor Sayın Arseven. Neden? Şermin nasıl biriydi, bilmiyorum. Utandım. Dedim ya, yetişmem imkânsız. Benim bu işi sürdürmem imkânsız. Hayran kaldığım şu cümleyi alıntılamadan edemeyeceğim: “Lük-üs yaşantılı” Muhafazakâr Aile… Kalem ustalığı başka bir şey. Alın size başka bir ustalık: MuhafazaKâr…
Sayın Arseven’in yazısı Milat’ta çıkmış ama ben Yeni Akit sayesinde haberdar oldum. Aynı gün TV100.com’da Fuat Uğur da aynı diziyi konu ediyor. O da Arseven gibi işkilli yaklaşıyor Kızılcık Şerbeti’ne. Başlık hem nalına hem mıhına: Dindarlara İnce Kıyım ve RTÜK Cezası.
YAŞANMIŞ NİCE HİKÂYE VAR, ÇEKECEK BABAYİĞİT NEREDE?
Bundan sonra daha yakından takip etmeye çalışacağım Sayın Arseven’i. Kendisi “Laik, çağdaş” çevrede yetişmiş. Görüp yaşadıklarını yazmak niyetinde. “Ne ‘putlaştırmalar’, ne arızalar…” diyor. Her cümle tek satır olmak üzere sıralıyor: “Ne kayık ve de ne çağdaşşşş hayatlar… Kadına şiddet mi, ohoooo! Her türlüsü! ‘Köylü’yü aşağılamak mı? En ağır biçimlisi!”
Yazsa bile o Laiklik Şerbeti’ni çekecek babayiğit bulamayacağından emin Arseven. İlgililere duyurulur. Aynı zamanda endişeli: “O RTÜK, -şimdilerde olduğu gibi- ‘sessiz’ kalır mı acaba?”
Ama RTÜK, Kızılcık Şerbeti’ne sessiz kalmadığı gibi Kaplan Hoca’nın ve Arseven’in çağrılarına, uyarılarına da daha fazla kayıtsız kalmayıp 5 kez yayın durdurma ve en üst sınırdan para cezasını tebliğ etmiş dizinin yayımlandığı kanala. Fuat Uğur RTÜK Başkan Yardımcısı’nı aramış diziye verilen ceza için. Efendim, dizinin içeriğine karışmıyormuş RTÜK. Ceza, kadına yönelik şiddet dolayısıylaymış. Hani Gürsel Tekin’in siyasal seçim mesajı ürettiği Nursema’nın gerdek gecesi kocası tarafından “kusurlu musun” denerek camdan aşağı itildiği sahne. Yapımcılar, oyuncular, izleyiciler burada şiddetin teşviki değil, teşhiri olduğunu söylüyor ama RTÜK kararını vermiş.
Beş hafta yayınlanmazsa, şerbet meselesi unutulur gider. Zaten seçim var önümüzde, ben de bu dertten kurtulurum böylece hayırlısıyla. Raporu tamamlayayım izninizle. 29 Mart’ta Artı Gerçek’te Prof. Dr. Aksu Bora’yla dizi üzerine yapılan röportaj yayımlandı. Ertesi gün, 30 Mart’ta bizim Gazete Duvar’da Zehra Çelenk Hanımefendi, Kızılcık Şerbeti Övüyoruz: Huzurunuz Bozulsun! buyurdular.
NİYE BU KADAR ZORUNUZA GİDİYOR
20 haftadır ekranlarda olan Kızılcık Şerbeti, ne enflasyon tanıyor, ne deprem, ne de seçim. Herkes ona bakıyor, onu konuşuyor. Dizi sektörünü yakından bilen Sayın Çelenk, “içeriden, uzman bakışı”yla ele alıyor Kızılcık Şerbeti’ni, kadın bakışıyla değerlendiriyor. Başlık, taraf olduğunu ortaya koyuyor. “Huzurunuz bozulsun” derken dizi karşısındaki erkek bakışlara da cevap veriyor.
Asıl şaşırtıcı olan yazı ve soru deneyimli siyasetçi, mütedeyyin dünyanın kendine mahsus ismi Altan Tan Beyefendi’den geldi. Sayın Tan adeta Arseven ve diğerlerine cevap veriyor, Independent Türkçe’de, "Kızılcık Şerbeti, Niye Bu Kadar Zorunuza Gitti" diye soruyor 31 Mart Cuma günü. RTÜK kararını da, diziye dair hassasiyetleri, tepkileri de eleştiriyor. “Siz geçmişte dindar, muhafazakar ailelerin oğullarının, kızlarının bugün neler yaptıklarını biliyor musunuz?”
Altı çocuğu varmış Sayın Tan’ın. Allah bağışlasın, hepsi de dini cemaat okullarında okumuş. Onlarca, yüzlerce arkadaşları arasında bakan çocukları, genel müdür çocukları, büyük iş adamlarının çocukları olduğunu belirterek, ekliyor: “Nelerin olup bittiğini gelin de bana sorun.”
Sayın Tan siyasette olduğu gibi yazılarında da tok sözlü: “Tabii siz de biliyorsunuz, sormanıza gerek yok.” Cevabını bildiği soruyla noktalıyor: “Niye zorunuza gitti bu kadar?”
***
Arz etmiştim; bu diziye Sayın Yusuf Kaplan Hocamızın makaleleri dolayısıyla değinmiştim. Kendileri Hamza Yusuf’un İngiltere’de Başbakan olmasını konu ettikleri yazıya Çağdaş Hurafeler Çöplüğü başlığını koymuşlardı. (Yeni Şafak, 31 Mart Cuma) Yazının sonunda sözü yine Kızılcık Şerbeti’ne getirerek, “Güya yaşanmış bir hikâyeymiş! Oruca Ramazan’da hakaret hadisesi de yaşanmış mı? Derhal müdahale edilmeli bu diziye! RTÜK uyuma!” uyarısını yapmışlardı.
Y. Yönetmenimiz diziyi izlemeye devam görevi verince o akşam mecburen geçtim ekran karşısına, hurafeleri bir bir tespit ettim. Ama yazı çok uzadı, yoruldum. İzninizle, haftaya devam ederiz İnşAllah.