Ne yaşamdan ne ölümden korkan dev bir kadın: Azra

Liz Behmoaras ile Kırmızı Kedi Yayınları tarafından yayımlanan 'Küçük Dev Kadın: Azra' kitabını konuştuk. Behmoaras, "Azra Erhat’ın yaşamı ve yaptıkları hep şeffaftır" dedi.

Abone ol

DUVAR - Liz Behmoaras, şahsen takip ettiğim yazarlardan, ona genel tanımlamayla bir biyografi yazarı desem ayıp etmiş olmam herhalde. Nerede merak uyandıran bir isim ya da dönem var, onun kaleminden okuyoruz. Behmoaras, bu kez kendisi hakkında çokça yazı ve biyografi yazılan Azra Erhat’ın biyografisini ‘Küçük Dev Kadın Azra’ isimli kitapta topladı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında dünyaya gelen Azra Erhat, genç Cumhuriyet döneminde büyüyüp onun ülkelerine inanarak çalışan ve üreten biri. 10 parmağında 10 marifet; gazeteci, yazar, çevirmen, akademisyen, filolog, arkeolog, Mavi Anadoluculuk tezinin kurucu ve savunucusu. Kendini gelişime adamış, döneminin edebiyatçılarıyla yakın arkadaş… Halikarnas Balıkçısı’nın aradaki yaş farkı nedeniyle biraz çekimser durduğu, oysa yaşadığı büyük aşkın arkasında cesurca duran bir kadın aynı zamanda…

Şehirler, ülkeler arası yaşamında birçok kişiyi etkileyen Azra Erhat’ın yaşamını kitabın yazarı Liz Behmoaras’la konuştuk.

Siz birçok alanda tarihsel kişinin biyografisini yazmış birisiniz. ‘Küçük Dev Kadın Azra’ kitabını yazma nedeniniz neydi?

İnandığım şu ki; hiçbir biyografi kahramanı tesadüfen seçilmez. Onunla yaşam öyküsünü yazan arasında kâh bilinçli kâh bilinçaltı olduğundan gizli diyeceğimiz bir bağ vardır. Benim Azra’yı seçmemin nedeni kendimi bildim bileli çok saygı duyduğum iki özelliğe sahip olduğundandı: Cesur ve çalışkandı.

Bu hasletler sayesinde genç Cumhuriyet’in kültürel yaşamına çok büyük, adeta devasa katkıları oldu. Kendisini, ‘Ne Yaşamdan ne de ölümden korkan Küçük Dev Kadın’ diye tanımlayarak kitabımı bitirmem ondandır. Bence yaşamının mükemmel bir özetidir bu tanımlama…

'AZRA ERHAT HEP ŞEFFAFTIR'

Kitabın önsözünde de belirtmişsiniz ‘Azra Erhat üzerine birçok kitap yazılan biri’ diye… Sizi ‘Küçük Dev Kadın Azra’ kitabını yazarken en çok ne zorladı ve en çok neye şaşırdınız? Doğru bildiğiniz ne yanlış çıktı ya da neyi belki de bilmediğinizi fark ettiniz?

Tam olarak kitap değil de kişiliği ve yaptıkları hakkında kısa ya da uzun makaleler, bir de bizzat kaleme almış olduğu çocukluk ve gençlik anıları mevcuttu. Bunları ilkin gördükçe açıkçası, "Ben bu çalışmalara yeni bilgi olarak ne katabilirim?" diye kendimi sorguladım. Ancak biyografi, yazdığınız kişi hakkında sadece doğru bilgiler vermekten ibaret olmayıp, onları temel alarak özgün bir bakış açısıyla okura yansıtmaktır. Ben bu amaca ulaşmak için Azra Erhat hakkındaki tüm yazıları uç uça koyup, onlara çok sayıda sözel anlatılarla görsel malzeme katarak bir sentez oluşturdum ve edindiğim yeni materyal üzerinde düşünerek yazdım. Doğru bildiğim doğru çıktı, zira Azra Erhat’ın yaşamı ve yaptıkları hep şeffaftır. Ancak okuya okuya ve onu tanımış olanları dinleye dinleye, hüsranla biten ilk ve tek evliliği, gazetecilik yılları, dönemin aydınlarıyla son derece ahenkli, ailesiyle çok sıcak ilişkileri gibi hayatında pek bilinmeyen dönemlere ve olgulara ışık tutabildim.

'AİLESİ AYDIN AMA GÜZELLİĞİ ÖNEMSİYORLAR'

Kitabı okurken özellikle başlarda ailenin diğer fertleri gibi güzel olmadığını düşündüğünü ve sanki öyle hissettirildiğini düşündüm. Siz ne demek istersiniz?

Besbelli yakınları oldukça aydın olmalarına rağmen, dönemin de etkisiyle güzelliğin bir kız çocuğun neredeyse olmazsa olmazı, en önemli özelliklerinden biri gibi görenlerden. Zira o dönemde bir genç kız için güzellik eşittir ebeveynlerinin gönlünde yatan en ideal gelecek, yani eli ayağı düzgün ve tabii oldukça varlıklı bir erkekle evlenip, sağlıklı çocuklara sahip olması. Ancak güzel değil, üstelik de parasızsa, ‘ne yazık ki’ ‘evde kalıp’ ekmeğini kazanmak için çalışmak zorunda kalacak, pek çok meslek dalı ona kapalı olduğundan da ‘en iyisi’ öğretmenlik yapacaktır, talihsiz genç kızımız.

Azra’nın akademik kariyerini, usta çevirmenliğini, derin düşünce yazılarını, turizm sektöründeki müthiş atılımlarını hepten ‘güzel olmama’ gibi bir itici güce borçlu olduğuna inanmak, kanımca ona büyük haksızlıktır. Elbette bu düşünce yapısı en azından çok gençken geleceğinin inşasını etkilemiş, ona bir miktar yön vermiştir. Ama hesaba katılacak daha pek çok etken vardır hayat çizelgesini oluşturan. Örneğin her tür bilgiye, bilime sonsuz merakı, hiç dinmeyen öğrenme açlığı, çalışma ve odaklanma yeteneği ve tabii hümanizması…

Küçük Dev Kadın: Azra, Liz Behmoaras, 304 syf., Kırmızı Kedi Yayınları, 2024.

Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı’yla) aralarında büyük bir aşk var. Aralarındaki yaş farkı, tanıştıkları mavi yolculuk… Bunlar hakkında araştırma yaparken ve yazarken ne hissettiniz? Bir de her kaynağı okumanız, incelemeniz gerekiyor. Çok zamanınızı aldı mı bu anlamda?

Tutkulu ve çıkarsız, karşılıklı bir aşka duyulan saygıyı duydum. Birbirlerine karşı besledikleri hisleri artık ünlü olmuş şu cümleleriyle örnekleyeyim: Azra’dan Balıkçı ’ya: “…Senin canın canın bazen bir paketçik, bir bez olur ve senin cebine girer, bütün gövdesi bir yanak olur yanağına dayanır, el olup avucuna girer. ... Kızın, arkadaşın olur. Her defasında da ne olursa olsun, senin olmanın sevinci içindedir” Ve Balıkçıdan Azra’ya: “Sende bütün insaniyeti seviyorum. Sen dünyanın bana verdiği mükafatsın”

Biyografi yazarken, arşiv çalışmaları ile hayatta kalan eş dostla söyleşileri kapsayan araştırma yaklaşık bir yıldır, buna ‘ısınma turu’ adını verdiğim, yazdığım kişiye, ailesine, yaşadığı ortama, döneme alışma da dahildir. O süreç içinde sadece not tutarım. Araştırmamı aşağı yukarı tamamladığıma karar verince de bir plan yapar, yazmaya koyulur, 6-7 ay içinde bitiririm.

Azra Erhat, 1940’lı yılların başı Ankara’da Tercüme Bürosu’nda çalışan bir gazeteci. Birlikte çalıştığı edebiyatçı dostları arasında Nurullah Ataç, Sabahattin Ali, Bedri Rahmi, Orhan Veli ve Necati Cumalı gibi isimler var. Bir dönemin yıldızlar topluluğu gibi… Bu dönemle ilgili siz yazarken neler öğrendiniz? Kişilik tahlillerini yapmak gerekirse nasıl insanlar sizce, nasıl bir izlenim uyandırdılar sizde?

Çok severek araştırıp, yazdığım bir dönemdir Azra’nın Ankara yılları. Bence Hasan Ali Yücel’in o döneme armağanı tercüme bürosunu dünyaya açılan kocaman bir pencere gibi görmeli, isimlerini saydığınız aydınlarla daha başkalarını da Cumhuriyetimizin kültürel yaşamının temel taşları, zihinleri aydınlatan, ruhları besleyen ve ufukları açan öncüler olarak… Ayrıca o ünlü isimlerin gündelik yaşamları ve Azra ile ilişkileri hakkında hikayecikler öğrenmek çok eğlenceli oldu. Burada da Güzin Dino’nun kaleminden bir örnek vereyim: “Azra’nın evi Karanfil Sokakta bir zemin katı (…) Kapıdan başka pencereden de girip çıkıyor isteyen bu eve. Orhan Veli hep pencereyi yeğliyor. Galiba sadece Nurullah Ataç kapıyı kullanıyor. Komşu Sabahattin Ali uzun pencere sohbetlerine dalıyor sabahın erken saatlerinde. Bar kızlarının ya da siyaset adamlarının yaşantısını uzun uzun o pencerelerden hep anlatıyor içeriden dinleyenlere…”

'AÇIKLAMA YAPMAK EDEBİYATÇININ HADDİNİ AŞAR'

10 yıl içinde Azra Erhat üç kardeşini birden yitiriyor. Sizce bu bir yazgı mı?

Ağabeyi akciğer kanserinden ölüyor, ablası ve erkek kardeşi ise intihar ediyor. Üçünün de annelerinden önce peş peşe vefatına çok kötü tesadüf denilebilir, ama abla ile kardeşin canlarına kıymalarına hem de aynı yöntemle herhangi bir açıklama getirmek sanırım bir edebiyatçının haddini aşar. Ben bu olaylara değinirken Azra Erhat’ın ruhsal yapısını nasıl etkilediğini yazmakla yetindim. Gerisini araştırmadım.

Yaptığınız araştırma sonunda ilginç gelen ama koymak istemediğiniz bölümler oldu mu?

Olmadı. Daha önce belirttiğim gibi, Azra’nın yaşamı ve kariyeri son derece şeffaftır.

'TEYZEMLE KONUŞUYOR HİSSİNE KAPILDIM'

Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Eklemek istediğim kitapta da yazdığımın aynısı: Azra Erhat’ın yeğeni Semra Arel ile küçük yeğenleri Gülleyla Arel Kılıç ile Sevgi Arel Yücel’e kocaman bir teşekkür borçluyum. Teyzeleri hakkında sahip oldukları tüm bilgi ve belgeleri benimle cömertçe paylaşmakla kalmayıp yazdıklarıma en ufak müdahalede bulunmadılar. En büyük mükafatım da kitap basıldıktan sonra, Semra Hanım’ın arayıp bana “Kitabı okurken, karşımda duran teyzemle konuşuyor hissine kapıldım” demiş olması.