1984 tarihli ilk albüm “Ele Güne Karşı Yapayalnız”dan bu yana adımlarını hep sağlam atan bir topluluk MFÖ. “MVAB” sonrası çalkantılı bir döneme girdi, zaman zaman hatalar yaptı, yakın dönemde art arda “tuhaf” albümlerle karşımıza çıktı ama nihayet toparlanmışlar. Yıllar sonra kapakta topluluğun adını tam gördüğümüz ilk albüm bu: MFÖ şahane kısaltma ama Mazhar Fuat Özkan, onları öyle tanıyan benim gibi insanlar için vazgeçilmez.
Yazının başlığı, bir şarkının adı aslında: 2014 yapımı Cem Yılmaz filmi “Pek Yakında” için Mazhar Alanson’un yaptığı şarkı bu. Film vizyona girdiğinde bir süre üzerinde konuşuldu ama sonra etkisi geçti. Bu ara yeniden hatırladık çünkü yeni Mazhar Fuat Özkan albümü “Kendi Kendine”de karşımıza çıkan şarkılardan biri bu. Bugün albümden ya da daha ziyade albümün hatırlattıklarından söz edeceğim, önemli bir ismi anacağım ama önce sizleri biraz geriye götürmek istiyorum…
1979 yılındayız. 17 Aralık gecesi, TRT ekranlarından bir veda gerçekleşiyor: Yılın en sevilen müzik programı Sihirli Lamba, 7'inci ve son kez yayınlanıyor. İzzet Öz tarafından hazırlanan programın konuklarından biri, o güne dek plak üzerinde rastlamadığımız bir şarkıyla ekrana gelen Hümeyra. “Her Şeyden Vazgeçtim”, sözleri ve müziği Mazhar Alanson’a, düzenlemesi Onno Tunç’a ait bir şarkı. Mazhar Alanson, Sihirli Lamba izleyicilerinin yakından tanıdığı bir isim: İlk bölümlerde (Mehmet Ali Erbil ve Derya Baykal’la birlikte) programın sunuculuğunu üstlenen Alanson, ilerleyen haftalarda her bölüm için “yeni” bir şarkı yapıyor. Bununla da kalmıyor, şarkılarını başkaları seslendiriyor: İlk Sihirli Lamba’nın konuklarından Seyyal Taner’in seslendirdiği “İşte Yeni Bir Gün”, bunların ilki. Yazık ki bu da kayıp şarkılardan: Sihirli Lamba’da bir kere dinleyici karşısına çıkmış ve hiçbir Seyyal Taner albümüne girmemiş.
Programın özelliklerinden biri, yayımlanan şarkıların çoğunun ilk kez dinleyici karşısına çıkıyor oluşu. Sadece şarkılar değil, kimi zaman şarkıcılar da öyle: Zülfü Livaneli, Yeni Türkü, Cem Karaca ve Zerrin Özer, Sihirli Lamba sayesinde ekran vizesi alan şarkıcı ve topluluklardan sadece bir kısmı. Televizyona çıkmanın (hem siyasi durumlar hem de ‘denetim kurulu’ yüzünden) zor olduğu bir dönemde, İzzet Öz, işini iyi yapanlara kapıları sonuna kadar açmış. Öncesinde Diskovizyon ve Metronom’u yapan Öz, kısa süreli bir ayrılığın ardından Sihirli Lamba’yla yeniden ekrana döndüğünde bu tavrını sürdürmüş. 30 Nisan 1978 tarihli Hey dergisine bağlanalım, İzzet Öz’ün sözlerine kulak verelim: “Programların çoğunun belli bir amacı yok ama Sihirli Lamba’nın var. Türk bestecilerinin yapıtlarının sergilenmesini amaçlıyoruz.” Öz, aynı söyleşide, Sihirli Lamba’yı diğer programlardan ayıran özelliğin de altını çiziyor: “TV programının gazino sahnesi olmadığını bildiğimiz için Nükhet Duru ile başlayıp ardından bir amatör sesi ekrana getirebiliyoruz. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Birçok programda sıralama bilinçli olarak yapılmıyor ama Sihirli Lamba’da kanımca bilinçsiz olarak yapılmış tek yan bile yok.”
Sihirli Lamba bahsinden yola çıkarak geleceğim nokta, az önce söylediğim gibi MFÖ. Yakın dönemde yıllardır beklenen albümlerini piyasaya süren üçlü, eskimediklerini bir kere daha kanıtladı. Bu yıl, meslek hayatının 50. yılını kutlayan, Sihirli Lamba’nın yapımcısı İzzet Öz, MFÖ tarihinde ıskalanmaması gereken bir isim. İlk programından bu yana onları hiç ihmal etmeyen, Mazhar Alanson, Fuat Güner, Mazhar ve Fuat İkilisi, İpucu Beşlisi ve nihayet MFÖ kombinasyonlarıyla onları programına konuk eden yapımcı; bir anlamda bu üçlünün birleştirici gücü. Diskovizyon’da yayımlanan “Heyecanlı”dan Teleskop aracılığıyla ekranlara gelen “Doldum”a, sonraki albümlerde karşımıza çıkan (ya da çıkmayan) pek çok şarkı, ilk kez İzzet Öz programlarında kendine yer buldu. Yukarıda “topluluğun birleştirici gücü” dedim ama bir anlamda itici güç rolünü de üstleniyor.
Bu yazı bir İzzet Öz yazısı değil, onu sonra yazacağım zira bir süredir onunla bir kitap üzerinde çalışıyoruz. Çıkınını açtığı, sadece programlarını ve arşivini değil anılarını da ortalığa dökeceği bir “büyük” kitap olacak bu. Renkli, resimli, heyecanlı… Çıktığında zaten her şeyi söylemiş olacağım ama elbette üzerine konuşurum. Onun için şimdilik İzzet Öz bahsini kapatacak, MFÖ faslına geçeceğim.
“Kendi Kendine”, yıllardır beklediğim albüm. Kendi adıma, arada yayımlanan albümlerin [“Collection”, “AGU”, “ve MFÖ”] yaşattığı hayal kırıklığıyla biraz temkinli yaklaştığımı itiraf etmeliyim ama dinlemeye başladığım andan itibaren, bir daha bırakamadığımı da cümlenin sonuna iliştireyim. İlk şarkı, “Aşkın Kenarından”, bir anda kavrıyor, bırakmıyor: “Rüyamda çıkıveriyorsun karşıma / Kandırıyorsun beni bu besbelli / Bir uyanıyorum yalnızım / Öyle üzülüyorum ki…” Şarkının “bir çizik atın kalbime, kanattın” diye tarif edeceğim dizesi şu: “Ayrılık güzel eğer hemen döneceksen…” Araya güne, günün teknolojik gelişmelerine dair satırlar karışıyor ama tümüyle akustik düzenlemelerle çalınmış şarkılar, albümün sonunu hızla getiriyor. İkinci şarkı “Emin misin”e kulak verelim: “Bırakalım bu Facebook - WhatsApp’ı / Gel seninle gezelim / Sarhoş gibi geçiyor günlerim / Ben seninim sen benim // Vazgeçemezsin vazgeçmem / Savrulmuşuz birbirimize / İşlemişsin içime / Ben seni silemem…” Sonrasında gelenler de bu hattan ilerliyor. MFÖ, duymak istediklerimizi söylüyor.
1984 tarihli ilk albüm “Ele Güne Karşı Yapayalnız”dan bu yana adımlarını hep sağlam atan bir topluluk MFÖ. “MVAB” sonrası çalkantılı bir döneme girdi, zaman zaman hatalar yaptı, yakın dönemde art arda “tuhaf” albümlerle karşımıza çıktı ama nihayet toparlanmışlar, yollarını eskisi gibi çizmişler. Son iki albümün handikapı, bir bütünlük olmamasıydı. Mazhar Fuat Özkan albümü değil de Mazhar, Fuat ve Özkan’ın şarkılarından oluşan toplama albümler izlenimi veriyorlardı. Yeni albümde bunu hissetmiyoruz. Bu, sevinmemiz için ilk neden. Dahası da var: Yıllar sonra kapakta topluluğun adını tam gördüğümüz ilk albüm bu: MFÖ şahane kısaltma ama Mazhar Fuat Özkan, onları öyle tanıyan benim gibi insanlar için vazgeçilmez.
Gelelim albümün sürprizlerine… İlki, başlığa taşıdığım şarkının filmden kopup nihayet karşımıza çıkmış olması. Diğeri, MFÖ repertuvarı düşünüldüğünde alışık olmadığımız bir şiir bestesi: “Acıyı Bal Eyledik”. Bugüne dek İsmet Özel’den Cemal Süreya’ya pek de dokunulmamış şairlerin şiirlerini müzikleyen Alanson, bu kez elini Hasan Hüseyin Korkmazgil’e atmış ve öncesinde Selda Bağcan tarafından muazzam bir yorum getirilen şiiri yeniden dokumuş. Şarkı, “Türküz Türküz Çağırırız”dan kopup gelmiş gibi duruyor. Sonrasında gelen ikinci sürpriz onu tamamlıyor zaten: “Türküz Türkü Çağırırız”, yıllar sonra yepyeni bir düzenlemeyle albümde yerini almış. Şüphesiz şaşırtıcı bir hamle. Şaşırtıcı ama güzel. Şunu da söylemek mümkün: Topluluk, albümün finalinde, başladığı noktaya dönüyor.
Yazının başında bir Hümeyra şarkısından söz etmiştim: “Her Şeyden Vazgeçtim”. 1979’da TRT ekranlarında görünen bu şarkı, beş yıl sonra, 1984 yılında yayımlanan “Benim Şarkılarım” adlı Hümeyra albümünün sadece kaset baskısında yerini buldu, plağa giremedi. Kasetlere plaklar kadar ihtimam göstermediğimiz için çoktan kayboldu belki ama bunu takip eden yıllarda, bir MFÖ albümünde karşımıza çıktı. Sözlerde küçük değişiklikler var, düzenleme Hümeyra’nınkinin yanına yaklaşamıyor belki ama “Peki Peki Anladık”ın en güzel şarkılarından biri: “Seni kıskandım / Ona buna inandım / seni kırdım, yaraladım / Yalnız kaldım sonunda // Yolculuğa çıktım / Denize vardım / Yıldızlarla konuştum / İskelede uyudum // Güneş doğdu, güneş battı / Günler geçti / Sana döndüm yine, sana döndüm / İstemedin beni…”
Bir yandan dünyanın en acıklı şarkılarından biri bu ama diğer yandan umudu içinde taşıyor: Yeni başlangıçlara dair umudu… Yeni MFÖ albümü, böyle bir albüm: Dinlerken, yeniden başlamanın heyecanıyla doluyorsunuz. Vazgeçemediğiniz, yeniden ve yeni heyecanlara yelken açmak suretiyle sizinle birlikte. İnsan başka ne ister ki?