Nefret suçu/söylemi ve ayrımcılık kurumu

Berrin Sönmez bsonmez@gazeteduvar.com.tr

Kurban bayramının birinci günü sabahı yani şu hayatta zenginle fakirin, güçlüyle güçsüzün, dostla düşmanın eşit düzlemde kucaklaşabildiği nadir anlardan biri olan bayramlaşma zamanı işlenen bir nefret suçu, damga vurdu haftamıza.

Maslak’ta, bir otobüste Ayşegül hemşireye şort giydiği için tekme atan Abdullah Çakıroğlu’nun “Ben vücutta açık gördüğüm yerlere tekme atarım. Giyimini beğenmediğim insanları döverim. Devlet bunlara ceza vermiyor. Devlet bunları cezalandırmalı” cümleleriyle basına yansıyan ifadesi, düşündürücü. Kadına “had bildirme” merakının sayısız örneklerinden birisi bu fiilî saldırı. Kimi din, kültür kimi devlet, düzen adına, kimi hukuk ve siyaset eliyle kadınları ötekileştirip ayrıştırma yöntemleri çok tanıdık, çok bilindik davranışlar.

Abdullah Çakıroğlu gibi faşist söylemi ve eylemi bunca rahat tavırla gerçekleştiren insanları sadece basit yaralama suçuna da tutuklama getirerek durdurmak mümkün değil. Temel haklardan biri olan eşitlik perspektifinden geniş çaplı yasal düzenleme gerekli. Nefret söyleminin ve nefret suçlarının evrensel demokrasi kriterlerine uygun tanımlarıyla oluşturulacak bir ayrımcılık yasası ve kurumu, ihtiyacımız olan.

Bilindiği gibi kamu denetçiliği (ombudsmanlık), insan hakları kurumu ile ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurumu, anayasa ve yasalarda yazılı, kağıt üzerindeki insan haklarının, gündelik hayatta yaşanabilir kılınmasını sağlayan demokratik araçlar konumunda. Hukuk, devlet karşısında vatandaşı, toplum karşısında bireyi, güçlü karşısında zayıfı koruma işlevini gerçekleştirebilmek için bu kurumlara muhtaç. İktidar da öyle… Her bir vakayı tek tek bakanın, başbakanın, cumhurbaşkanının bilmesi ve çözmesi bekleniyor su an. Oysa anılan kurumların oluşturulması ve iyi işlemesini sağlamak onların işi, tek tek olayları çözmek değil.

Yaklaşık bir yıl önce İnsan Hakları Kurulu yapısında gerçekleştirilen değişiklikle sözüm ona bir ayrımcılık kurulu gibi de çalışması planlandı. Hani nerde, ne yapıyor o kurul? Yıllar önce insan hakları kanunu ve kurumu için yasa hazırlanırken ve İnsan Hakları Kurulu oluşturulurken sivil toplumun görüşleri dikkate alınmadı. Aynı yıllarda hazırlanan ayrımcılık yasa taslağı da yıllarca sumen altı edildi. Demokratik katılım süreçleri 2011/2012 sonrası tümüyle iptal edildi. Kapalı kapılar ardında hazırlanan son düzenlemeyle de (insan hakları örgütlerinin öngörüp uyardığı gibi) hem insan hakları kurulu hem ayrımcılık kurulu işlevsiz hale getirilmiş oldu. Şimdi hem kendisine hem ülkeye bir iyilik yapmalı iktidar ve AB kriterlerinden birini daha yerine getirmeli. Anılan bu üç kurul, sadece kağıt üstünde var görünmek yerine demokratik süreçler işletilerek gerçek kurumlara dönüştürülmeli.,.

O zaman son olaydaki gibi bir güvenlik görevlisi önce serbest bırakılıp, siyasetin yargıya müdahale etmesine yol açarak (aslında kendisi de anti demokratik olan) tali çözümlere yönelmek gerekmez. Yargıtay üyesi, din adamı, akademisyen, politikacı, iş adamı (ki, malum hepsi yaşanmış örnekler) ya da sokaktaki her hangi bir insan kadınlara saldırmadan, hakaret etmeden önce iki kere düşünür.

Tüm yazılarını göster