Amerikan sinemasının kurucu ögelerinden Western sineması, beyaz
erkeklerin kanun ve düzen uğruna mücadele ettikleri bir anlatıya
dayanır. Üstelik erkek dostluğu ve dayanışmasıyla taltif edilmiş
bir dil kurar. Kuruluş döneminin temel argümanı da Amerikan
yerlilerinden ‘masum halkı’ korumak ve kollamaktır. Sonrasında
katiller ve haydutlar gelir. Bu anlatı, 90’lı yıllarda yerlilere
dair anlatının değişmesi ve siyah kovboy temsillerinin sinemaya
girmeye başlayışına kadar böyle devam etti denilebilir.
90’lı yıllar boyunca yükselen hak mücadeleleri, kimlik kavgaları
bu alanda hatırı sayılır kazanımlar elde etti. Bugün hem
Amerika’nın kuruluşunda yerli halka yapılanlara dair yeterince
bilgi sahibiyiz hem de Western sinemasının bir tür olarak bu
‘resmî’ ideolojiye yıllarca hizmet ettiğini biliyoruz. Sinemanın
kuruluş dönemlerinin kimi filmleri seyirciyi bu konuda uyaran
bilgilerle başlıyor artık.
Western ve kovboy mitolojisinin yitik parçalarından birisi de
siyahların bütün bu süreç içindeki ağırlığı ya da payının ne
olduğu. İlk gösterimini geçen yıl Toronto Film Festivali’nde
gerçekleştiren “Kent Kovboyu” (Concrete Cowboy), sanki bu
mevzuya dair bir şeyler biliyormuş da bizimle paylaşacakmış gibi
başlıyor aslında. “Stranger Things” dizisinden tanıdığımız
Caleb McLaughlin’in canlandırdığı Cole, annesiyle birlikte yaşadığı
Detroit’te tutunamayınca uzun süredir görmediği babası Harp’ın
(Idris Elba) yanına postalanır. 15 yaşındaki Cole, en son on yıl
önce geldiği Fletcher Street’te önceki kent hayatından farklı bir
dünya bulur. Philedelphia’nın kuzeyinde kurulu Fletcher Street,
siyah kovboyların oturduğu bir bölgedir. Artık kentin içinde
kalmasına ve kentsel dönüşüm için sermayedarların yoğun baskısına
rağmen burada yaşayanlar geleneklerine ve atlarına son derece
bağlıdır. Bu arada film bittikten sonra jenerikle birlikte akan
görüntülerden mahallenin gerçek sakinleriyle de tanışma fırsatı
buluyoruz.
Greg Neri’nin “Ghetto Cowboy” isimli romanından, Ricky
Staub tarafından sinemaya aktarılıp yönetilen bu Netflix yapımının
en büyük sorunu, ne anlatacağına bir türlü karar verememesi. Belli
ki roman, bir yandan siyah Amerikalıların kovboy kültürü içindeki
yerine, bu kültürün bugünkü uzantılarına ve kayboluşuna dair saygı
duruşu. Ama öte yandan da Cole’un babası ve çevresiyle kurduğu
ilişkilerle birlikte büyüme hikayesi. Hangisini merkeze koyacağını,
odağına aldıklarını da nasıl anlatacağını bir türlü kestiremeyen
bir yapım olmuş “Kent Kovboyları”. Siyahların, Western
kültürü içindeki yerlerine dair edinebildiğimiz izlenim, ateş
başında mahallelinin yaptığı muhabbetten ibaret kalıyor. Bu da
“beyazlar bizi görmezden geldi” muhabbetinin ötesine geçemiyor
açıkçası.
Öte yandan film, insanların hayata tutunma, suçtan uzak durma,
kendilerini tanıma konularında atlarla kurulan ilişkinin önemine
ayrı bir vurgu yapmaya çalışıyor. Cole’un kimsenin zapt edemediği
Boo adlı huysuz bir atla kurduğu ilişki her ikisinin de büyüme/
uysallaşma sürecini yansıtmak üzere inşa edilmiş belli ki… Ama
ikili arasındaki ilişkinin gücünün seyirciye yeterince
geçirildiğini söylemek güç maalesef. Hayvan sevgisinin, atlara
bağlılığın, bir geleneği devam ettirme inadının övgüye değer pek
çok yanı bulunabilir, fakat bir atı evde yaşamaya zorlamak, sevgi
falan değil bildiğin zulüm.
Filmin büyüme hikayesi kısmına gelince: Bu bölümde de açıkçası
bildik ezberin dışına çıkamıyor hikaye. Ebeveynleri ayrılmış bir
çocuk okulda arıza çıkarır. Babasının yanına postalanır. Siyahların
mahallesinde önünde iki seçenek vardır; ya suça bulaşacak ya da bir
şeye tutunup bundan sıyıracaktır. Cole her ikisine de bulaşır ve
hayatın onu nereye götüreceğini merak etmemiz istenir. Tabii ki
babası Harp da vakti zamanında o yollardan geçmiş ve atlarla
kurduğu ilişki hayatını kurtarmıştır vs. vs. Bir dizi
onlarca/yüzlerce kez izlediğimiz Amerikan hikaye klişesi kusuyor
film bize yaklaşık iki saat boyunca.
Ricky Staub’ın yönetmen olarak en büyük şansı, Idris Elba gibi
bir ismin hem oyuncu hem de yapımcı olarak projede adının yer
alması. Ve tabii ki Netflix yapımı olması. Bambaşka koşullarda pek
kimsenin umurunda olmayacak, belki kaybolup gidecek bir iş, şimdi
tüm dünyada abonelerin Netflix sayfalarında göze çarpıyor. Bu
vasatlık kimilerinin şansı olurken, sinemanın lanetine dönüşmeye
başlıyor giderek fakat!