Nerede bıraktık samimiyeti acaba, 'Ah Nerede'?

Biz Yeşilçam'ın şaşaalı ve mahalleli samimiyetini 80'lerde, "birey olarak" yitirdik. Oysa ne birey olabildik, ne Ferit ne Zehra...

Abone ol

Tarık Akan'ın bir otobüsün tepesinden sarkıp, dışarıyı seyreden Gülşen Bubikoğlu'nu öptüğü sahne belleğimizde iz bırakmıştır. Nasıl bırakmasın! Bir dönemin Yeşilçam'ını -70'li yıllarda ayakta kalmaya çalışan, diğer bir deyişle ayakta ölmeye ant içen Yeşilçam'ı- özetlemekteydi bu sahne. Arzu Film yapımıydı "Ah Nerede" ve 'hovarda Ferit' ile 'aile terbiyesi almış Zehra'nın aşkını konu alıyordu. Orhan Aksoy'un yönettiği film, toplumun yay gibi gerildiği yıllarda geleneksel bir zıtlığı gündeme getirerek güldürüyor, yıldızları gökten indirip seyirciyle buluşturuyordu. Tarık Akan'ın kaydını henüz sildirmediği 'Eğilmez Okulu'nda uzun boyu ve bebek yüzüyle sıralara oturup çakısıyla kalpler kazıyarak Ferit'in karşısına nice isim yazdığı yıllar... Gülşen Bubikoğlu da o isimler arasında enerjisi Akan'la belki en çok uyuşandı. Ancak "Ah Nerede" bir yandan basit bir romantik güldürüyken, bir yandan sosyal malzemeyle haşır neşir bir filmdi. 

Peki, tüm bu tartışmalar bir tarafa, neden "Ah Nerede" sorusunu sorarak başladık? Öyle bir anda anasımız mı geldi?

ASLINA RÜCU MU BİTPAZARINA REKLAM GÜRÜLTÜLÜ NUR YAĞIŞI MI?

70'lerde ayakta ölen Yeşilçam 90'lara gölge düşürmüştü. Özel televizyon kanallarının henüz 3 saatlik dizi süresini keşfetmediği yıllarda prime time Yeşilçam filmleriyle dolduruluyordu. Tarık Akan da filmleri en çok dönen oyuncular arasındaydı. Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz Cüneyt Arkın, Fatma Girik, Türkan Şoray ve niceleri o dönem yalnız prime time'da değil ikindiden itibaren hangi kanalı çevirsek rastladığımız isimlerdi.

2022 yazında ise dizi sektörünün Yeşilçam'ı ve Yeşilçam ertesini (80'leri) keşfedişine tanık oluyoruz. Bu hareketlilik asla rücu mu yoksa bitpazarına reklam gürültülü nur yağışı mı zaman gösterecek fakat Star TV’de "Ah Nerede" ile başlayıp yakınlarda Netflix'te "Aaah Belinda" ile devam etmesi beklenen nostaljik uyarlamaların romandan taşıma diziler gibi bir furyaya yol açması muhtemel...

Filme dönüp popüler kaynaklarına bir göz atalım. 1975 yapımı film, Füsun Önal'ın aynı adlı şarkısını kullanıyordu. Melodisinden sözlerine filmle örtüşen şarkıyı Ertem Eğilmez'in romantik komedideki ustalığına delil gösterebiliriz. Popüler bir temayı, ürünü, eseri kendi yapısına yediren sinemacı, 70'lerde başta Sadık Şendil olmak üzere üretken ve yetenekli kalemlerle çalışıp star ve emektar kadrosuyla bir yerlere gelmiş. Bir anlamda "Ah Nerede" bir ekolü karşılıyor. Demek ki film için toplumsal altyapısı dışında "sinemacı" imzasından da söz edebiliyoruz. Tüm bunları yan yana koyduğumuzda sinemamızın kodlarına duyulan bu özlemin, özelde "Ah Nerede" yeniden çevriminin ardında ne olabilir? Akla gelen ilk sebep, kaynakların tükenmesi. Dizi piyasası öykülerini hunharca harcadı ve eskiye yöneliyor. İkinci sebep (yersiz samimiyet kıyasını bir kenara bırakırsak) 70'lerde seyrettiğimiz romantik güldürülerin günümüzde yaz dizilerine, yine 70'lerin geniş aile filmlerinin mahalle dizilerine kayması... Ancak hepsinden öte o kriz anlarının belirmesi ve yıkılmaya, devrilmeye direncin siyasal iktidarlarca paylaşılıp topluma dayatılması, bir anlamda faturanın halka kesilmesi... 75'teki ekonomik ve siyasal sorunların günümüzde de yakıcı bir biçimde hissedilmesi biçiminde özetleyebiliriz meseleyi. Birilerinin kafayı dağıtması, yine geniş kesimlerin kafayı kuma gömmesi gerekiyor. Hoş, denebilir ki "Ah Nerede" yeniden çevrimine değin yaz dizisi çekilmedi mi, nedir bu önem atfetmeler? Çekildi, onlarcası daha çekilecek fakat bazı yeniden çevrimler özü silmek için belirir ve tarihsel bir görev ifa ederler. Bu dizi de filmin ortaya çıktığı koşullara dayanarak, ortak atmosferden faydalanarak özü silecek. 75'te kriz anında ihtiyaç duyulan uyuşmayı dahi imitasyon bir estetikle iletecek.

Ayrıştıkları noktalar üzerinde durup değişimin altını çizeceğiz ancak öyküyü hatırlayalım istiyorum. "Ah Nerede", dört başı mamur bir Arzu Film öyküsü ve zengin veledin her şeyi elde edeceğini zannederek karşı cinsi senelerce, seri bir biçimde metalaştırdıktan sonra bu sefer saplantı haline getirip fethedilecek toprak saymasını ele alıyor. Ferit, geleneklerine bağlı, Anadolulu zengin bir ailenin üç çocuğundan biridir. Kardeşleri Murat ve Ömer ile birlikte İstanbul'a "okusun adam olsunlar" diye gönderilmiştir ancak bu şımarık gençler otoriter babalarının ve çilekeş analarının yüzünü kara çıkarmakta kararlıdır. Ferit, iflah olmaz bir çapkındır, Murat ile Ömer de akıl çelici başka meselelere yoğunlaşmıştır. Bir düşkünlüğü yaşayan gençlerden Ferit, âşık olup belasını bulur. Aynı anda iki kız kardeşi (ve daha birçok kadını) idare ederken ailesinin uygun gördüğü eş adayı da çıkagelir. Ancak o gönlünü Zehra'ya kaptırmış, durulmayı aklına koymuştur. Tüm bu kadınlar aynı evde denk gelince Ferit okları üstüne çeker. Eros’un oklarını Amazon oklarıyla değiştiren dört öfkeli kadının artık tek bir amacı vardır: Ferit'in başına dert sarıp canını yakmak. 

Geldi mi üst üste gelir derler ya, Zehra'nın güvenini kaybedip üstüne bir de kadınların nefretini çeken Ferit'e son darbeyi babası vurur. Baba oğullarını yoklamak için geldiği İstanbul'da ummadığı bir manzarayla karşılaşır. Oğulları kendine layık bir yaşam sürmüyor, okumaya geldikleri büyük şehirde batakhanelerde ve yanlış işlerin peşinde koşturuyorlardır. Elbette birtakım önlemler alarak despot uygulamaları devreye sokar. 

Ah Nerede Vah Nerede, 1975.

ÖYKÜSÜ FAKİR, ESAS OĞLANI ZENGİN YAZ DİZİLERİ

Bu uzun giriş sıkmamıştır umarım. Dönemin şartlarını kabaca anıp öyküyü aktarmaya çalışırken epey yol aldık bile. Bu gevezeliğimizle birlikte öykünün duru hali, virgül ve noktalarla bezenmesi Arzu Film okulunun nasıl bir dilbilgisinden yol aldığını ortaya koyuyor. Senaryoyu önemsemesiyle bilinen Eğilmez ve ekibi, film sete çıkmadan öyle bir dramatik yapı kuruyor ki top atsanız yıkılmıyor. Bu türden yapıları yaz dizileri ile yan yana getirip özellikle son yılların çerçöpünü düşündüğümüzde ister istemez gülüyoruz. Çünkü sıcak yaz akşamları ekranda dönsün diye çekilen yaz dizileri zayıf omurgaları ve tekdüze karakterleriyle bir sonraki sezonun yayın programına devrolamıyor, silinip gidiyorlar. Yani bir bakıma uyuşturma, eğlendirme ihtiyacını da karşılayamıyor, kendi içlerinde eylenip ufalanıyorlar.

"Ah Nerede" filmi için günümüz yaz dizilerinin etkisi güçlü, işler bir modeli diyebiliriz. Zengin-fakir çatışması, çapkın erkek-mahalle kızı tanışması, tatlı sert bir düzlemde atışmalar, dönüşümler, bu dönüşümler esnasında değinilip dolaşılan karakterler ve onların "yaşamın içinden" olmaları yönündeki beklenti... Söz gelimi mahalle kızına vurgun mahalleli arkadaşın dizi aktıkça tatlı bir yenilgiyi tatması, gerçek hayatta olduğu gibi yenilmesi... Buna karşın yaz dizilerinde "Ah Nerede" tadı alamayışımıza oldukça basit bir açıklama getirebiliriz. Öyküdeki gücün yanı sıra zengin-fakir karşıtlığının ve diğer ikiliklerin toplumsal bir yarılmada, sosyal bir hararette karşılığını bulması. "Ah Nerede"nin filmi kısık ateşte pişerken, dizisinin altı sürekli harlanıyor (harlanacak) ve acı bir tat kalıyor damakta.

KARDEŞLERDEN ÖMER: 70'LERDE MİLİTAN, GÜNÜMÜZDE GİTARİST

En temel ayrımla başlayalım. Filmdeki Ferit, Eğilmez'in burnu sürtülsün diye yoksulların acılarına yaklaştırdığı varsıl kesimin temsili... Dizideki Ferit ise karakterli bir genç kadının sınavı... Arada ciddi bir fark var. Mutlu mesut yaşam reçetesi nasıl kesiliyor, ona bakmak lazım. Filmde şüphesiz "sınıflar arası uzlaşma" söz konusu ama iki sınıfın suları birbirine pek karışmıyor, bu da dönemin atmosferinin bir sonucu... Bülent İşbilen'in yönettiği dizi ise (oturduğu yer bakımından) günümüz sınıf atlama rüyasından bir kesit sunmakta... Ayrıca filmde sınıflar arası bir çekimden ziyade rastlantının rolü ağır basmakta. Arzu Film makinesi, taşları yerinden oynatıyor. Günümüz yaz dizilerinde ise artık müthiş bir çekimden, ilahi bir kaynaşmadan bahsedebiliyoruz. İki sınıf sanki her gün birbirini çekiyormuş gibi, sınıflar arası geçiş ve laubali bir temas çok yaygınmış gibi bir his geçiyor ekran başındakilere. Oysa evinin salonunda televizyon karşısında yaz meyvesi yiyen, belki çekirdek çitleyen emekçi, ertesi gün işe gittiğinde patronunu görmüyor, görse dahi "ah ah" diye iç geçirmiyor, ceketini falan ilikliyor.

Eğilmez filmlerinde de uzlaşma var dedik, dahası iyi patrona, imana gelmiş patrona rastlıyoruz. "Aile Şerefi"nde olduğu üzere "acı ders" alanlar da var ama Arzu Film güldürülerinde genellikle sevimli patronlar görüyoruz. Oysa sınıfların ve toplumsal durumun ifadesinden kaçılmıyor. Basit bir örnekle dizi ve filmi kıyaslayalım. Kardeşlerden Ömer filmde sosyalist bir militan ve yazılama yaptığı sırada gözaltına alınıyor, dizideki Ömer ise bir barda sahneye çıkıyor, sahnede gitar parçalayıp seyircinin üzerine atlarken tanıtılıyor seyirciye. Şu düşünülebilir: 70'lerde Eğilmez anlayışı tarafından benimsenmeyen ancak toplumda bir karşılığı olan yönelim siyasete katılmaktı ve bu yönelim anlatıdaki varsılın (her varsıl doğuştan veya sonradan vatan millet düşkünüdür!) töresiyle çelişiyordu. Bugün ise bu bozulma örneği sahne almaya kaydırılarak yerele özgü (ülke gündemlerinden beslenen) motifler yerini evrensel bir bakışa, "dejenere genç kuşaklar" söylemine bırakmış. Dizinin Ömer'i siyasetle uğraştırmayışının asıl sebebi ise gerçekçi olmaması. Politik bir süreçten geçiyoruz fakat muhalefet yapmak yasak! Ömer'i gözaltına alan, babası bir kodaman olmasa hapse tıkacak olan irade, bugün Ömerleri sokağa dahi salmıyor. Ortalık süt liman! El ayak kesilmiş! Yine de bu örnek Eğilmez'in Türkiye'yi ne ölçüde tanıdığını, en azından tanımaya ve filmlerinde tanıtmaya çaba harcadığını gösteriyor.

Ah Nerede dizisi, 2022.

Dizide bir kardeşin "daha makbul" bir bozulmaya aday gösterilmesi öykünün toplumsal bağlarını zedelemiş. Üstelik Murat'ın karakterinde de bir sadeleştirmeye gidilmiş. Filmde Murat aylak, asalak bir adamdı ve tüm kötü özelikleri karşılıyordu; bu yönüyle Ömer'in antiteziydi. Ömer "toplum için" ilkesini benimserken Murat toplumu kendisine yontuyordu. Dizideki Murat'ın kumarbaz, bahis düşkünü verilmesi filmdeki kadar güçlü bir imaj çizmesini engelliyor. Burada da bir kez daha Arzu Film ekolünün çerçevelemedeki ustalığını görüyoruz. Şendil'in senaryosunda başroller ile yan rollerin belli bir noktada buluşması, anlatıya hizmet bakımından benzeşmesi karakterlerin güçlü kompozisyonunu vurgulamakta... Dizi ile film arasında birçok ayrımdan bahsedebiliriz. En temel ayrılığın öyküdeki güç olduğunu not ederek öykünün araçlarına geçmek niyetindeyim.

AH NEREDE VAH NEREDE?

Başlığını şarkının anıldığı sözden hareketle alan bu bölümde dizi ile film arasındaki ifade farklarına değinmeye, kayıpları gündeme getirmeye çalışacağım. Öyküde ve olay örgüsünde iki temel noktayı karşılaştırdığımızda Şendil-Eğilmez iş birliğindeki pratik senaryo yazımının artılarından ve Arzu Film'in özellikle 70'ler ve 80'lerde giriştiği yapımlarda toplumla bağını koparmayışından bahsetmiştik. Bunlar dışında öykünün/eserin nasıl işlendiğine ve tanıtıldığına da bakmak gerekiyor.

Afişten başlayalım. İki dönemin ruhu, afişlere baktığımızda dahi kolayca hissediliyor. Filmin afişinde Ferit ile Zehra'nın yanı sıra Huriye (Adile Naşit) ve Aysel (Nilgün Atılgan) yer alırken aynı zamanda filmdeki esas çatışma olan Ferit'in Huriye ile zoraki evliliği veriliyor, çapkın kimliği ise üçüncü bir kadın (Aysel) üzerinden aktarılıyor. Böylece karakterleri çerçevelemedeki başarı, afişe de taşınmış oluyor. Bu yaklaşımı film-dizi farkı ile açıklayabiliriz. Bir film seyirciye en kısa yoldan ve en çarpıcı biçimde ulaşmak durumunda.

Dizinin afişine baktığımızda sadece Ferit ile Zehra'yı görüyoruz. Zehra filmin afişinde olduğu gibi önde, Ferit yine ona bakıyor. Ancak aralarındaki mesafe kısaldığından ve afişte odağı bozacak herhangi bir unsur bulunmadığından bu bakış bir "tepeden süzüş"e dönüşmüş. Otobüs tepesinden sarkıp öpmeyi anımsatıyor âdeta. Dizinin afişinde Ferit kendinden emin, şımarık, fethetmeye aday; filmin afişinde buruk, içten ve sevgisini bastırmış bir halde. Şarkıdaki iç çekişi tamamlıyor bu afiş ama dizinin afişi için aynı şeyi söyleyemeyiz. Zira bakışlardaki uyumsuzluk Zehra'ya da yansımış. Filmin afişinde Zehra gururlu, sert; dizinin afişinde cilveli ve muzip... Tüm denklemin değiştiği seziliyor. Filmin afişine bakan seyirci, peşinden koşturanın "bakılan" (kadın) olduğunu görürken dizinin afişine göz attığında, tepeden süzülen kadının çektirmek şöyle dursun bu ilişkiden çok çekeceğini tahmin edebilir. Dahası filmdeki mizah Huriye rolünün etrafında toplanmıştı ve Adile Naşit'in muzipliği (uyumsuzluğu) ile şenleniyordu anlatı. Huriye, filmdeki düğümdü, günümüze geçildiğinde bu düğümün dizinin sürdürülebilirliği adına çözüldüğünü görüyoruz. Huriye filmde Zehra'dan bağımsızdı, dizide aynı çatı altında buluşmuşlar. Hal böyle olunca Huriye'nin uyumsuzluğu ve muzipliği önemli ölçüde yitirilmiş, karakterlerin ağırlığı kaymış. Filmde Adile Naşit tarafından canlandırılan Huriye'ye bu kez Aycan Koptur hayat veriyor. Huriye neredeyse "Hababam Sınıfı"ndaki Hafize Ana kadar Adile Naşit ile özdeşleşmiş bir karakter ve onun üslubuna oturuyor. Zaten Naşit'i 70'lerde "iç çekiş"e denk düşen evde kalmış arzulu ve muzip kadın rollerinde görmek mümkün... Jest ve mimikleri onu Hafize Ana’ya taşırken Huriye de kılıyor. Koptur'dan dönemiyle özdeşleşmiş böylesi bir atmosfer oyunculuğunu kotarmasını beklemek haksızlık. Anne baba rollerinde Hulusi Kentmen ve Şükriye Atav yerine izlediğimiz Tarık Papuççuoğlu ve Ayşe Kökçü ise günümüz komedi anlayışına yakın, dinamik oyuncular. Bu yakınlıkları Kentmen'in takındığı ciddi, Atav'ın büründüğü hüzünlü havayı dağıtıyor. İsabetli seçimler olmuş.

Ah Nerede film ve dizi afişi. 

Ferit ile Zehra rollerinde Oktay Çubuk-Nil Keser ikilisi çıkıyor karşımıza. 20'li yaşlarındalar, performanslarının değilse de cazibelerinin ve enerjilerinin zirvesindeler. Ancak onları Akan ve Bubikoğlu gibi pişmiş oyuncularla kıyaslamak adil değil. Bubikoğlu, "Ah Nerede"de oynamadan önce sektöre hızlı bir giriş yapıp iki senede yaklaşık 10 filmde boy göstermiş, 20'lerinin henüz başında... Akan, Eğilmez okulunda yetişmiş, "Ah Nerede" çekildiği sıra 26'sında fakat 30'a yakın sete çıkmış. Bu tecrübe farkını göz önüne alırsak Çubuk-Keser ikilisinden bir Akan-Bubikoğlu etkisi bekleyemeyiz, kaldı ki filmdeki çiftin döneminin en popüler isimlerinden olduğunu hatırlamak gerekiyor. Çubuk ile Keser'in bu türden bir iddiaları da yok.

NEREDE BIRAKTIM YEŞİLÇAM'I ACABA?

Bu kadar ayrılıktan bahsettikten sonra temel bir ortaklığı vurgulayalım. Günümüz yaz dizilerinin gerek öyküleri gerek işlevleri bakımından 60'lar ve 70'ler boyunca çekilmiş romantik güldürülerden pek farkı bulunmuyor. Bu bağlamda televizyon işlerinin Yeşilçam uzantısı olarak değerlendirilmesi yanlış sayılmaz, Çatışmalar bildik, çözümler tektip, karakter ve tutumlar yenilikten uzak, ticarete yakın... Buna karşın aynı duygunun geçmediğini, seyirci ile sıcak bir ilişki kurulamadığını da görüyoruz. Zaten bu samimiyet sorgusu Yeşilçam'ın göklerde, televizyon sektörünün yerin yedi kat dibinde algılanmasına vesile oluyor. Öyleyse bu samimiyetin temelinde ne aramalı? "Ah Nerede"nin filmini ayıla bayıla izlerken dizisine neden önyargı besliyoruz? Daha açık söylersek, günümüzdeki yeniden çevrimleri neden "atmosfer" filtresinden geçirip sınıfta bırakıyoruz? Bu noktada belki akla en yatkın açıklama siyasal ve sosyal çıkarımların dün anlatıda önemli bir boşluğu doldururken bugün ayak bağı sayılması, başa bela açar endişesiyle otosansür insafına bırakılması. Yeşilçam'ı Yeşilçam yapanın tüm o uyuşturucu ve düzen yanlısı öykülerine rağmen aralara düşülen toplumcu şerhler olduğunu unutuyoruz. En ilkel melodramından en ucuz salon güldürüsüne, sınıfların varlığını (hiç değilse) reddetmeyen Yeşilçam, derinde bir yerlere, emek bilincine dokunuyor. 90'larda bu filmlerin her akşam defalarca dönmesinin de günümüzde o şablonlara tekrar sığınılmasının da açıklaması burada... Biz Yeşilçam'ın şaşaalı ve mahalleli samimiyetini 80'lerde, "birey olarak" yitirdik. Oysa ne birey olabildik, ne Ferit ne Zehra. Şimdi bunca "anlamlı sözü" bir kenara bırakarak nidaya sarılabilir, derin bir iç çekebiliriz: Ah ah!