Cervantes’in adı Lorca ile birlikte “İspanyol edebiyatının en büyük iki şairinden biri” olarak anılıyor. Cervantes’i de şair yapan bu ifadenin hem çevirmen hem de editör tarafından gözden kaçmış, masum bir hata olması elbette mümkün. Lorca’nın Dalí ile birlikte “İspanya’nın çağdaşlaşması için büyük çaba harcamış”, “şiirde daima modernliğin savunucusu” olduğu ifadelerini kimin yazdığı belli olmayan Vikipedi sayfası dışında başka hiçbir kaynakta bulmam mümkün olmadı.
Birkaç ay önce Federico García Lorca’nın benim için çok özel bir yeri olan 'New York’ta Bir Şair' (2020) kitabının Salt Okur Yayınları tarafından Elif Kaya çevirisiyle basıldığını duyunca heyecanlanıp kitabın iki nüshasını sipariş ettim. Elime ulaşması haftalar aldı ama kitap gelir gelmez işi gücü bırakıp başına oturdum. Ne yazık ki çevirmenin yazdığı kısa önsözün ötesine geçebilmem için çok daha fazla zaman harcamam gerekti. Yayıncının arka kapağa düştüğü notta belirttiği gibi “İspanyolca aslından ilk kez Türkçeye çevrilen” bu kadar önemli bir eser ve şairi hakkında sadece iki sayfalık bir önsöz yazılmış olması bir yana, önsözün tarihsel yanlışlıklar içeren bilgilerle dolu olduğunu görmek üzücüydü.
Öncelikle şu şerhi düşmek gerekiyor: Sait Maden’in Federico García Lorca/Bütün Şiirler başlıklı çevirisi önce 1974 yılında Cem Yayınevi, 1983’te Yazko ve 1984’te Varlık Yayınları tarafından basılmıştır. Şiirlerin ilk ne zaman ve hangi dilden çevrildiği ya da 'New York’ta Bir Şair'in bu baskılarda yer alıp almadığı hakkında, bu ve diğer çevirilere şu an erişimim mümkün olmadığından pek bir şey söyleyemem. Ancak yine Maden çevirisiyle 1996 yılında Çekirdek Yayınları'ndan çıkan toplu şiirlerin üçüncü cildi, 'Çingene Romansları' ve 'Ozan New York'ta' için ayrılmış. Yani bu kitap daha önce en azından bir çevirmen tarafından çevrilmiş. En azından diyorum çünkü Lorca gibi bir şairin en önemli eserlerinden birini çevirmek için 2020 yılına kadar bekleyecek kadar çevirmeni az ya da zayıf bir çeviri edebiyatı Türkiye’de neyse ki hiç olmadı ve Maden dışında birçok ismin de Lorca’yı zaten çevirdiğini biliyoruz. Ayrıca Maden’in İspanyolca bildiği, hatta Lorca çevirebilmek için İspanyolca öğrendiğini söyleyen internet kaynakları var.
Dönelim Elif Kaya’nın önsözüne: Daha ilk paragrafta Cervantes’in adı Lorca ile birlikte “İspanyol edebiyatının en büyük iki şairinden biri” olarak anılıyor. Cervantes’i de şair yapan bu ifadenin hem çevirmen hem de editör tarafından gözden kaçmış, masum bir hata olması elbette mümkün. Lorca’nın Dalí ile birlikte “İspanya’nın çağdaşlaşması için büyük çaba harcamış” ya da “şiirde daima modernliğin savunucusu” olduğu ifadelerini kimin yazdığı belli olmayan Lorca için açılmış Vikipedi sayfası dışında başka hiçbir kaynakta bulmam mümkün olmadı. Gerçekte Lorca ve Dalí’yi yakın arkadaş olmaları dışında bir araya getiren en temel unsur Sürrealist akım içerisinde edindikleri yerdi. Fakat Lorca geleneksel halk şarkıları ve “cante jondo” olarak adlandırdığı tarihi oldukça uzun ve modern flamenkonun temelini oluşturan müziğe artan ilgisiyle Sürrealist akımın dışına çıkan eserler de yazmış ve bu yüzden Dalí ve başka yakın arkadaşları tarafından ağır eleştirilere maruz kalmıştır.
Önsözün ikinci sayfasında “Lorca’nın hastalığı ve onu adım adım takip eden peşindeki ölümün yaklaşması üzerine senaryolarını 'Kanlı Düğün' (1935) ve 'Yerma' (1937, ölümünden sonra) adlı oyunları üzerinden aktarmıştır” ifadesi yer alıyor. Lorca’nın bilinen bir hastalığı yoktu. Ölüm sebebi olarak bir hastalık göstermek gerekirse bunun adına sadece faşizm diyebiliriz. Ayrıca 'Yerma', yazıldığı yıl olan 1934’te sahnelenmiş ve 1938 yılında ilk kez Editorial Losada (Buenos Aires) tarafından Lorca’nın toplu eserleri arasında basılmıştır. Bu cümlenin de ihmal ve dikkatsizlik yüzünden önsöze girdiğini varsayalım. Fakat son paragrafta, Lorca’nın “halkı faşizme karşı direnmeye çağıran öncülerden biri” olarak tanımlanmasını ve ardından tutuklanma süreci ve katledilmesi üzerine verilen yanlış bilgileri “ihmal” ya da “masum hata” ile açıklamak mümkün değildir.
Söz konusu paragrafta, Lorca’nın Madrid’de artan siyasi gerilim üzerine arkadaşlarının da ısrarıyla Granada’ya doğru yola çıktığı, yolda Franco askerleri tarafından tutuklanıp şafak vakti kurşuna dizildiği yazıyor. Lorca’nın ölümü hakkında bilinmezliğini koruyan detaylar olduğu su götürmez bir gerçek ancak hem ailesi, yakın arkadaşları ve görgü tanıklarının verdiği ilk elden bilgiler hem de Lorca üzerine uzun süre çalışmalar yapmış, farklı biyografilerini yazmış ve Lorca arşivlerinin müdavimi olan akademisyen ve yazarların bize aktardıkları doğrultusunda, Lorca’nın 14 Temmuz 1936’ta Granada’nın merkezine çok yakın olan Huerta de San Vicente’ye ailesiyle birkaç gün vakit geçirmek için sağ salim geldiğini biliyoruz. Sonrasında o zamanlar sevgilisi olan Juan Ramírez de Lucas’la Meksika’ya gitme planları yaptığını, ancak Granada’nın 20 Temmuz’da Franco’nun kontrolüne geçmesiyle tüm bu planların bozulduğunu da. Lorca’nın kendi piyanosunun içine sakladığı bir radyo aracılığıyla Ruslarla iletişimde olduğu iddiasıyla 6 Ağustos’ta faşistler tarafından evi basılır ama böyle bir radyo var olmadığı için Lorca bu baskın sırasında tutuklanmaz. Üç gün sonra Lorca ailesi için çalışan bir bekçiye yönelttikleri başka bir suçlamayla faşistler yine evi basar. Lorca, bekçiye uygulanan kötü muameleye dayanamayıp karşı çıktığı için askerler tarafından tartaklanır. Bu olaydan bir gün sonra hem ailesinin hem de kendi güvenliğini gözeterek yakın arkadaşı şair Luis Morales’in davetiyle Moraleslerin evine sığınır. Ancak 16 Ağustos sabahı kaldığı bu evde yakalanıp önce o dönemde askeri karakola dönüştürülmüş Hukuk Fakültesi binasına, kısa bir süre sonra da infazı için diğer tutuklularla birlikte Granada’nın kasabalarından birine götürülür ve büyük ihtimalle 18 Ağustos sabahı faşistler tarafından katledilir.
Tutuklanmasının sebepleri arasında eşcinselliği, tutuklama kararını çıkaran generalle daha önce aralarında geçen kişisel bir tartışma, Lorca ailesinin göze batan sosyal ve ekonomik durumu, Lorca’nın bilinen bir şair olması ya da arkadaş çevresi vb. birçok farklı durum gösterilebilir —Bu konuda halen süren tartışmalar ve farklı görüşler olduğu için uzatmadan geçiyorum. Sebepler ne olursa olsun, öldürülmesinin siyasi bir infaz olduğu aşikâr. Fakat Lorca’nın “anti-faşist hareketin öncülerinden biri” olacak kadar siyasi bir kimliğinin kesinlikle olmadığı ve bu yüzden tutuklanmadığının bilgisine birçok güvenilir kaynaktan ulaşmak mümkün. İlle de ilk elden bilgi isteniyorsa Lorca’nın kendi yazdığı mektuplara bakılabilir.
'New York’ta Bir Şair', Lorca’nın ölümünden dört yıl sonra ilk kez 1940 yılında iki ayrı yayınevi tarafından kısa aralıklarla basıldı. İlki 1 Mayıs’ta Rolfe Humphries çevirisiyle W.W. Norton (New York)’un iki dilli olarak çıkardığı, diğeri de bundan yaklaşık bir ay sonra Lorca’nın yakın arkadaşı José Bergamín’in Editorial Séneca (Meksika)’ya yayınlattığı İspanyolca baskıydı. Lorca’nın 1936 baharında, basılmasına ön ayak olması için Bergamín’e verdiği dosyada düzenlenmiş ya da tamamlanmış bir kitabın kopyaları mevcut değildi. Bu dosyada kendi el yazısıyla yazdığı üç nüsha, hem Lorca hem de başkaları tarafından yine el yazısıyla yapılmış düzeltileri de içeren daktiloya çekilmiş birden fazla kopya ve daha önce Revisa de Occidente dergisinde çıkmış dört şiirin basılı nüshaları bulunuyordu. Lorca, bu kitap üzerine yıllarca çalışmış olmasına rağmen kitabın tüm ayrıntılarını editörüyle birlikte gözden geçirip onaylayacak ya da ilk baskısını görecek kadar uzun yaşamadı.
Lorca’nın Bergamín’e verdiği bu özgün metinler ve daktiloya çekilmiş nüshalar 1940’tan 2003 yılında bir açık artırmada Lorca’nın ailesi tarafından satın alınana kadarki süreçte araştırmacıların ya da Lorca uzmanlarının erişiminde değildi. 2013 yılında Andrew A. Anderson’ın satılan alınan bu dosyaya bağlı kalarak ve ayrıntılı notlar da ekleyerek İspanyolca hazırladığı ilk kapsamlı kitap Galaxia Gutenberg (Barcelona) tarafından basıldı. Yine 2013’te, Christopher Maurer’in önsözü ve ayrıntılı notları, Greg Simon ve Steven F. White çevirisiyle kitabın yeniden düzenlenmiş ve genişletilmiş iki dilli baskısı Farrar, Straus and Giroux tarafından yayınladı. Kaya, çevirisinde hangi baskıyı kullandığını belirtmiyor ancak kitabın girişine eklenen görselde Meksika’da yayınlanan ilk baskının kapağı yer alıyor.
Böyle önemli bir eserin benim burada kısacık değinebildiğim tarihsel süreci, dünyanın en güzel gözlü şairi ve en önemlisi kitaptaki şiirleri üzerine kapsamlı bir giriş yazısının olmaması ve var olan önsözde de belirttiğim yanlışların yapılması hem şaire hem şiire yapılmış bir haksızlık gibi geliyor.