'Normal' olmanın önemli olduğuna neden inanmalıyım?

Queer: Resimli Bir Tarih Dipnot Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Yazar Meg John Barker bu grafik kitapta queer düşüncenin ve LGBTQ+ hareketinin tarihçesine tüm yönleriyle ışık tutarken sadece teoriden değil bilimsel çalışmalardan, aktivizmden bahsederken teoriye yöneltilen eleştirel makale ve eserlere de yer veriyor.

Abone ol

Bejan Kanat

Geçmişten günümüze değişen birçok şey gibi toplumsal yapı ve iktidar da farklı dönemler içerisinde geliştirilen felsefe ve ideolojilere bağlı olarak, biçim değiştirse de iktidar kavramı, hiçbir zaman ortadan kalkmayacak bir gerçekliktir. Tarımı keşfeden ve yerleşik hayata geçen insan toplulukları, kendilerini yönetecek ve sınırları çizerek, liderlik edecek bir insana ya da güce ihtiyaç duymuşlardır. İlk çağların kabile reisi, güç kavramı ile bağlantılı olan iktidar iken, bugünse, görünmez ancak eskisinden çok daha büyük ve farklı bir güçtür. Bu güç dünyadaki her gelişmeden haberdar, hatta bu gelişimlerin yaratıcısı ve gözetleyicisi rolündedir. 20. yüzyılın en önemli sosyologlarından Michel Foucault, dönemimizin değişen iktidar anlayışını, tasarlanmış bir yapı olan Panoptikon (her yeri gören) metaforuyla temellendirerek, modern iktidarların görünmezliği üzerinde durmuştur. Panoptikon, dış cephedeki hücrelerin tam ortasında bir kulenin durduğu hapishane modelidir. Gardiyanlar bu kuleden istedikleri zaman herkesi gözetleyebilirler. Böylelikle mahkûmlar kendi davranışlarını denetlemeye başlarlar, hücrelerdeki kişilerin gözlemciyi göremediği, ama gözlemcinin tüm mahkûmların siluetlerini görebildiği bir mekân. İçinde yaşadığımız bu dünyada da bizler, çoğu zaman iktidar, medya, din vb. tarafından gözetleniyor, istenilen normlara sokuluyor, kendimize yabancılaşıyor ve güvensizliğimizi ortadan kaldırmak için tüketime yöneltiliyor, kayıt altına alınıyoruz.

Meg John Barker

'İKTİDARIN OLDUĞU YERDE DİRENİŞ DE VARDIR'

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin birinci maddesine göre “bütün insanlar haysiyet ve haklar bakımından eşit ve özgür doğarlar”; ikinci maddesine göre ise “insanlar arasında ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya bir başka görüş, ulusal veya sosyal köken açısından ayrım gözetilemez." Ancak buna aykırı olarak, iktidarın kaynaklık ettiği, bireyin cinsel yönelimi sebebiyle ona karşı geliştirilen olumsuz tutum, bu sebeple duyulan nefret, korku, hoşnutsuzluk ya da ayrımcılık şeklinde basitçe tanımlanabilecek olan homofobi, kişisel bir korku, inanç olmanın çok ötesinde anlam sistemleriyle, kurumlar ve sosyal geleneklerle ilişkili olarak ele alınması gereken politik bir davranıştır. Heteroseksist ve ataerkil toplum yapısının dayattığı bir ideoloji olan homofobi ve homofik tutum, davranışlar, Dünya genelinde olduğu gibi, trans cinayetlerinde Avrupa 1.’si ve Dünya 9.’su olan Türkiye’de de oldukça sık görülmekte ve bu tutumun sebep olduğu vahşice işlenen nefret suçları da son bulması gerekirken gün geçtikçe artmakta, bireylerin en temel hakları bile yok sayılmakta ve Onur Yürüyüşleri engellenmeye çalışılmaktadır. “İktidarın olduğu yerde direniş de vardır.”

Yazar, konuşmacı, danışman ve aktivist-akademisyen Meg John Barker tarafından kaleme alınan, çizimlerini Julia Scheele’ın üstlendiği, çevirisini ise Utku Özmakas’ın yaptığı Queer: Resimli Bir Tarih Dipnot Yayınları etiketiyle raflara girmişti. 16. yüzyılda “tuhaf, acayip, garip, eksantrik, şüpheli, eğreti, dengesiz, kötü, değersiz” gibi anlamlara gelen Queer sözcüğünün bir nefret söyleminden bu günkü anlamına erişebilme mücadelesini irdeleyen bir anlatı sunuyor kitap. Kültürlerin, psikiyatrinin, medyanın, dinlerin, yasaların dayattığı iktidarın yanında yer alan cinsellik hiyerarşisine karşın, acımaya değil, haysiyete, özcülüğe değil tercihe ve asimilasyona değil özgürleşmeye vurgu yapan, cinselliğe eleştirel yaklaşmaya çalışan akademik bir disiplin olan Queer, sadece LGBTİQ+ hareketinin değil straight bireylerin, her birimizin, benlik sorunlarını aydınlığa kavuşturuyor, belli kavrayışların, kategorilerin ve kimliklerin altında yatan güç ilişkilerini sorguluyor.

“Delilik olmadan akıllılık, duygusallık olmadan ussallık ya da eşcinsellik olmadan heteroseksüellik kavramlarını düşünemezsiniz.”

'NORMATİVİTEYİ YAPISÖKÜME UĞRATIYOR'

Heteronormativitenin güçlü bir eleştirisini yapan Queer teori, cinsel normların yanı sıra ‘normativite’nin bizzat kendisini ele alıyor ve onu yapısöküme uğratıyor. Normatif cinsiyet ve cinsellik kalıplarının karşısına, cinselliklerin çokluğunu, akışkanlığını yerleştiriyor ve iktidar ilişkilerini eleştiriyor. Queer: Resimli Bir Tarih, Queer alanındaki çalışmalarda ırkın da en az toplumsal cinsiyet kadar dikkatle el alınması gerektiği üzerinde de duruyor ve kesişimsellik vurgusu yapıyor. (Butler’ın özenle hatırlattığı gibi, “siyah kadın” olmak ile “beyaz kadın” olmak aynı şey değildir.)

“Queer teori ise dünyadaki her şeyi ‘ya şu ya bu’ şeklinde ayırıp basitleştiren bu türden ikilikleri yıkmak ile ilgilidir. Bu nedenle kimilerini kapsayan, kimilerineyse dışarıda bırakan her türlü anlayışın sorgulanması gerekir.”

Queer-Resimli Bir Tarih, John Barker, Çevirmen: Utku Özmakas, 176 syf., Dipnot Yayıncılık, 2018.

Daha önce Queer okumaları yapmış, yapmaya çalışmış ancak kuramın çok katmanlılığı, akademik dilin ağrılığı, kavramların soyutluğu sebebiyle zorluk çekmiş okuyuculara müthiş bir fırsat sunan Queer: Resimli Bir Tarih, sadece teoriden değil bilimsel çalışmalardan, aktivizmden bahsederken teoriye yöneltilen eleştirel makale ve eserlere de yer veriyor. Popüler kültürün temel taşlarından, Hollywood sinemacılığına, Miley Cyrus’tan; özgürlük mücadelesi tek bir şey için, tek bir kişi için ya da tek bir amaç uğruna yapılmaz. Hiçbir zaman görmediğimiz ve bilmediğimiz insanlarla siyaset yapabilmeliyiz diyen Judith Butler’e kadar uzanan geniş bir yelpaze ile anlatısını kuvvetlendiren metin, toplumsal cinsiyet ve iktidarın belirlediği cinsellik boyunduruğundan kurtulabilenleri, ayrımcılığa uğrayan tüm azınlıklar özgür olmadan özgür olamayacağını hatırlayanları, hür doğup hür yaşamayı başarabilenleri, kendi renkli dünyasına davet ediyor.