Normal şartlar altında Erdoğan'ın seçimi
Kısmen normal şartlar altında yapılan yerel seçimler 2019 yılında gerçekleşti. İstanbul seçimleri iptal edildi ve yenilendi. İlk kez normal olmayan koşullar ve yenileme kararı Erdoğan'a kaybettirdi.
Sedat Bozkurt
Ortaokul eğitimimizin her fizik yazılısında karşımıza çıkardı; normal şartlar altında, sıfır santigrat derece sıcaklık ve 1 atmosfer basınç… Şartların normali fizik bilimine göre buydu. Ve bu cümleden sonra gelecek kallavi soru nedeniyle bu şartları, normal de olsa sevmedik.
Siyasetin de kendisine özgü şartları var, ülkelerin de. Ve seçime giderken siyasetteki ve ülkedeki normal şartları sevmeyen siyasetçiler de var. Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da bu siyasetçilerden birisi.
Normal şartlarda girerek kazandığı seçim yok Erdoğan’ın. Normale yakın şartlarda girdiği yerel ve 7 Haziran seçimlerinde ise bir önceki oy oranına göre kaybetti. Erdoğan normal şartlar altında girmediği seçim ve referandumların tamamını ise kazandı. Erdoğan seçim odaklı bir siyasi liderdir ve bütün algoritması seçim kazanmaya yöneliktir. Geçen 20 yıl bunu net bir biçimde gösterdi.
AKP’nin ilk ortaya çıkışından itibaren Erdoğan’ın politik mühendisliğine her alanda tanıklık yapıyoruz. Örneğin, kurucu kadrosundaki isimlerle yola çıkmasaydı AKP, Milli Görüş’ün BBP’si olmanın ötesine geçebilir miydi? Parti içinde ve devlette gücünü tahkim ettikçe yol arkadaşlarını da teker teker tasfiye etti.
2001 yılında toplanan MGK’de yaşanan anayasa kitapçığı fırlatma olayı, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in tanımıyla “devlet krizi”ne dönüştü, o da ekonomik krize. Ülke çok ciddi bir ekonomik kriz altında ve bundan çıkabilmek içim IMF’nin, devletin gelirini artıracak, giderini azaltacak önlemlerin yer aldığı acı reçetesi halka dayatıldı. Krizden etkilenmeyen hiç kimse olmadı. Biraz rahatlama için zamana ihtiyaç varken MHP lideri Bahçeli hemen seçim istedi. Bunun nedenleri ayrıca tartışılabilir ama AKP’nin ilk seçimi, bu krizin yoğun yaşandığı, normal olmayan şartlar altında gerçekleşti. Sadece 2 parti ülke barajını aşabildi ve AKP yüzde 36 ile tek başına iktidar oldu. TBMM’nin temsil oranı sadece yüzde 52’ydi. Yani her iki seçmenden birinin iradesi eksikti. Bu tablo ortada kalan merkez sağ seçmenin ikna edilmesini de kolaylaştırdı.
Bir sonraki seçim yerel seçimlerdi. 1996 yılında yerleştikleri yerel yönetimlerde hayli mesafe kat etmişlerdi. Artık ülkenin tamamını yönetiyorlardı ve o günün koşullarına göre de iyi gidiyordu. Yüzde 41’lik bir oy aldı AKP ilk yerel seçiminden.
Ardından gelen 367 krizi, TBMM Genel Kurulu'nda cumhurbaşkanı seçilebilme oranı Anayasa Mahkemesi kararıyla krize dönüştü. Ardından AKP, Genelkurmay sitesinde yayımlanan “e-muhtıra” olarak ifade edilen açıklamaya sert tepki göstererek bu normal olmayan şartları da değerlendirdi ve hemen erken seçime gitti. Yüzde 46 oy aldı. Ardından anayasa değişikliği için referandum yapıldı, cumhurbaşkanını halk seçsin diye, bu da yüzde 68 ile kabul edildi. Yaşanan krizin yarattığı normal olmayan şartların tekrarlanmaması içindi bu.
Ardından AKP ile ilgili açılan kapatma davası, kapatma yerine cezalandırma kararıyla sonuçlandı ama o da normal olmayan şartlar yaratmaya yetti. 2009’da dünyada ciddi bir kriz vardı ve Türkiye’yi Erdoğan'a göre teğet geçiyordu. Bu koşullarda girilen yerel seçimlerde yüzde 38 oy aldı AKP. Krizin teğet geçmediği de böylece anlaşıldı.
2010’da yargının üye sayısını değiştirmek için anayasa değişikliğine gidildi. Halkı ikna için 12 Eylül aktörlerinin de yargılanması buna eklendi. Niyet, yargıyı toptan o dönemin ortağı cemaate teslim etmekti. Ünlü “yetmez ama evet” günleri, sonuç yüzde 57 evet. Kürt siyaseti bu oylamayı boykot etmişti. Buna da normal şartlar altında yapıldı diyemeyiz.
MİT krizi, Gezi Parkı'nda başlayan olaylar tüm Türkiye’ye yayıldı. Türkiye ilk kez nitelikli ve çok geniş katılımlı bir demokrasi deneyimi yaşıyordu ki bu sağ muhafazakar siyasetin hiç hoşlanmadığı bir deneyimdi. Ardından 17/25 Aralık cemaatle yaşanan tartışmalarından sonra bir operasyon geldi ve AKP iktidarı bunu püskürtmeyi başardı. Bunun üzerine devlet güvenliği gerekçesiyle bir siyaset inşa etti ve 2014 yerel seçimlerinde yüzde 43 oy almayı başardı. Yine şartlar normal değildi.
Hemen ardından cumhurbaşkanlığı seçimi için ilk kez 2014’te halka gidildi. Daha sonra Erdoğan lehine sürekli karşımıza çıkacak olan oran yüzde 51 ile seçimi kazandı. MHP ile CHP ortak aday çıkardı. Son 2-3 yılda art arda yaşanan olayların etkisi halen sürerken, halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı deneyiminin daha önce yaşanmamış olması bu seçimleri başlı başına normal olmaktan çıkarmaya yetiyordu.
Ardından kısmi bir normalleşme dönemi yaşandı, Haziran 2015’te genel seçimler yapıldı. Bu son dönemin belki de en normal koşullarında yaşanan seçimlerinde AKP sadece yüzde 40 oy alabildi. Tek başına hükümet kuramadı, koalisyon kurulmasını da bizzat Erdoğan engelledi. Bir önceki dönemde kendisine avantaj sağlayan çözüm sürecini bitirdi. Ülke bir anda terörize oldu. Bombalar patladı, onlarca insan öldü, çatışmalar yoğunlaştı. 5 ay sonra hükümet kurulamadığı için cumhurbaşkanınca yenilenmesine karar verilen seçimler yapıldı ve AKP oyunu yüzde 9 artırarak bu hiç normal olmayan koşullarda yüzde 49’a çıkardı. Bütün bu süreçlerde, 367 krizinin aşılması dahil MHP’nin “normal” olmayan katkısını da unutmamak lazım.
16 Temmuz 2016’da darbe girişimi yaşandı. Darbe püskürtülünce koşullar “Allah’ın bir lütfu” haline getirildi. Her türlü seçim için Erdoğan'ın sevdiği normal olmayan şartlar oluşmuştu ve değerlendirilmeliydi. MHP’yi açıktan yanına alarak 16 Nisan 2017’de cumhurbaşkanlığı sisteminin anayasa değişikliği için halk oylamasına OHAL koşullarında gidildi. Oy sayımı sırasında YSK, kanuna rağmen mühürsüz oyların kabul edilmesine karar vererek bir başka olağan olmayan durum yarattı. Sistem yüzde 51 ile kabul edildi.
2018 seçimleri erken değil, baskın bir seçimdi. Normal süresinden tam 17 ay önce, sadece cumhurbaşkanı yetkilerini Erdoğan'ın kullanabilmesi için yapıldı. Milletvekili seçimlerinde AKP yüzde 42 oy alırken MHP’nin de ortak adayı olan Erdoğan yüzde 52 ile seçildi. Muhalefet 4 parti olarak milletvekili seçimlerinde ittifak yaptı ancak çatı aday çıkaramadı. Bu seçimin de baskın olmanın ötesinde normal şartlar altında yapıldığı söylenemez.
Kısmen normal şartlar altında yapılan yerel seçimler 2019 yılında gerçekleşti. AKP yüzde 44 oy almasına karşın, psikolojik değeri bulunan büyükşehirleri kaybetti. İstanbul seçimleri iptal edildi ve yenilendi. İlk kez normal olmayan koşullar ve yenileme kararı Erdoğan'a kaybettirdi.
Son 10 yılda muhalefet artan bir güç ile seçim süreçlerinde bir siyasi rakip olarak AKP ile değil devletin tüm kurum ve gücü ile mücadele etmek zorunda kaldı. Bu süreçte yapılan seçimlerin tamamı sadece bu bile normal olmayan koşul yapmaya yeterlidir.
Şimdi bu kronolojik okuma üzerinden yapılacak ilk seçimlere ilişkin değerlendirmede bulunmak mümkün. Seçimin normali de normal olmayanını da Erdoğan artık kazanabilir mi?