Gazete Duvar’ın yazarı Berrin Sönmez’in geçen cumartesi günü köşesinden duyurduğu davayı izlemek üzere çarşamba sabahı erken saatte adliyedeydim. Ne yalan söyleyeyim, ayaklarım geri geri gidiyordu çünkü dava konusu, çocuğun cinsel istismarıydı. Bu suç, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 100’üncü maddesine göre tutuklama sebebiydi ancak mahkeme sanıkları tutuksuz yargılıyordu.
Adına ‘saray’ da deseler, ‘harikalar diyarı’ da bugüne kadar sevimli ya da estetikten nasibini almış tek bir yapısına rastlamadığım adliye binasına girdim. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunu buldum. O sevimsiz kapıdan tam içeri girecekken onu gördüm. Sahiden o olabilir miydi?
Duruşma salonunun dışında bekleyen o küçük kız, mağdurun ta kendisiydi. Korku dolu bakışlarla izliyordu çevresini.
Çocuk İzleme Merkezi’nde ifadesi alındığı halde mahkeme ilk celsede çocuğu bir kez de kendisi dinlemek istemiş ve çocuk, hiç yüzleşmek istemediği o iki adamın da bulunduğu ürkütücü salona getirilmişti. Peki şimdi ne halt etmeye getirmişlerdi onu? Yasa, ‘mağduru bir defa dinle ve hemen yargılama sistemi dışına çıkar’ diyor ama kimin umurunda!
Bu çocuk devletin gözetimi altında. Yılları devletin gözetimindeki ‘sevgi evleri’nde geçmiş. Şimdi de Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun korumasında. Ne koruma ama!
CİNSEL, FİZİKSEL ŞİDDET SADECE KADINLARIN MESELESİ Mİ?
Bu feci karşılama, içeride olacakların habercisiymiş meğer. Salona girdiğimde duruşma başlamıştı. Ortamda tuhaf bir sessizlik vardı. Görevliler (mahkeme başkanı, savcı, baro tarafından atanmış avukat, polisler ve mübaşir) dışında iki erkek daha vardı salonda. Onlar sanık sandalyesinde oturuyordu. İzleyici sıralarındaysa tabii ki hiç erkek yoktu. Niye merak etsinler ki? Çocuklara yönelik istismar davaları da tıpkı kadınlara, LGBTİ bireylere yönelik şiddet davaları gibi erkeklerin ilgi alanına girmiyordu. Duruşmanın gerçekleştiği dakikalarda onlar ulvi meselelerle meşguldü şüphesiz, böyle sıradan olaylarla değil!
İnsanlara tepeden bakan, iktidarının gözümüze gözümüze sokulduğu mahkeme heyeti karşısında afallamışken bir anda izleyici sıralarında onları gördüm. 20 cesur kadın. Belki de hayatın hiçbir alanında yolu kesişmeyen bu kadınları o soğuk salonda buluşturan sorumluluk duygusu karşısında saygı duruşuna geçmek istedim.
Başkent Kadın Platformu Derneği, İlkder (İlke İlim Kültür ve Dayanışma Derneği), Türk Kadınlar Birliği, Türk Üniversiteli Kadınlar Ankara Şubesi… Tüm dikkatimle birbirine benzemez bu grubu incelerken gür bir ses duyuldu salonda. O ne özgüven, o ne cüret! “Kız beni şikâyet etti çünkü ailesini onunla ilgili uyardım… Zaten bu kız babasıyla ve amcasıyla da ilişkiye girmiş!..” diyordu. Pür dikkat kesildim.
BİR ÇOCUK İLİŞKİYE GİRMEZ, İSTİSMARA UĞRAR!
Kimse bir çocuk için “ilişkiye girmiş” ifadesi kullanamayacağını söylemedi! Kimse sanığın ifadesinin yeni bir istismar davasının işareti olduğuyla ilgilenmedi! Kimse bu minik kızın hayatının başka kimler tarafından paramparça edildiğini didiklemedi! İzleyici sıralarındaki kadınlar ve çocuğun gönüllü kadın avukatı hariç. Onlar birbirlerine meraklı gözlerle bakarak harıl harıl not alıyordu.
Sonra mahkeme başkanı neredeyse fısıldayarak konuşmaya başladı. Ne dediğini anlamak için o kadar uzattım ki boynumu, duruşma bitiminde boynum ağrıyordu. Onca çabaya rağmen hiçbir dediğini duyamadım. Kimse duymadı. Oysa önünde mikrofon vardı. Ama niye açsın ki!
Sadece uzun mırıltının arasında bir “reddedildi” sözcüğünü seçebildi kulaklarım. Anladım ki, Başkent Kadın Platformu Derneği’nin davaya müdahillik talebi kabul edilmedi. Bir ara, “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı mır mır mır…” dediğini duydum birinin. Demek ki bakanlık müdahildi ama salonda tek bir temsilcisi yoktu. Mağdur çocuğun gönüllü avukatının yanında bir kadın avukat daha vardı. ‘Galiba o bakanlığın gönderdiği avukat’, diye geçirirken aklımdan aynı sanık bir kez daha gürledi. İddiaları reddediyor, reddederken de kafa karıştırıyordu. “Bu kızın annesi bana telefon açtı. Kızının haksız olduğunu söyledi…”
‘SANIKLARIN TUTUKSUZLUKLARININ DEVAMINA…’
Her istismar davasında görülen itibarsızlaştırma taktiklerini sıralıyordu bir bir… O sırada dışarıdan bir pusula geldi mağdurenin avukatına. Küçük kız el yazısıyla yazıp göndermişti. Pusulada, bu gür sesli sanığın (Sesi nasıl gür çıkmasın! İddia edilen suça rağmen elini kollunu sallayarak geziyordu) kendisini telefon aracılığıyla ve sosyal medya üzerinden tehdit ettiğini belirtiyordu.
Avukat o notu delil olarak sunmak istedi dosyaya. O da ne! Bizim mahkeme başkanının sesi o kadar güçlü çıktı ki, hepimiz havaya hopladık! “Avukat Hanım, bana işimi mi öğretiyorsunuz!” diye bağırıyordu. Çünkü çocukların cinsel istismarı davalarının gönüllü avukatı Seren Yıldız Öztürk, çocuğun içinde yetiştiği çevre, aile dinamikleri vb. bilgilerin dosyaya yansıması için ‘bir sosyal inceleme raporu’ talep etmiş, “çocuğun içinde bulunduğu koşullar daha iyi anlaşılacaktır” demişti.
Sanıkla konuşurken son derece sakin olan hâkim, kadın avukat karşısında esip gürleyince her şey yerli yerine oturdu bir anda. Karar açıklanmadan da biliyordum nasılsa, “Sanıkların tutuksuzluklarının devamına…”
‘BU DAVALAR SAHİPSİZDİR, SESSİZ SEDASIZ YÜRÜR’
Mahkeme salonundan çıktığımda sinirden patlamak üzereydim. Avukat Seren Yıldız Öztürk, “Bu davalar sahipsiz davalardır. Sessiz sedasız yürür. Genelde salonda yalnız olurum” dedi ve kadınların, duruşmayı izlemek üzere mahkemeye gelmiş olmasının ne kadar önemli olduğunu söyledi.
Kadın örgütleri basın açıklaması için hazırlık yaparken avukat Seren Yıldız Öztürk, aynı çocuğun üvey amcasının istismarına uğradığı iddiasıyla görülen bir başka davanın duruşma tarihini duyuruyor, “Babayla ilgili iddiayı da araştıracağım. Bu çok önemli!” diyordu. Üvey amcanın da tutuksuz yargılandığını hatırlatmaya gerek yok sanırım.
Devletin ‘sevgi evleri’nde büyümüş 14 yaşındaki çocuk, üvey babasının Dışkapı Hastanesi’nde tedavi gördüğü sırada iki temizlik görevlisinin istismarına uğramıştı. Evli ve yaşça büyük sanık, küçük çocuğa “ömür boyu mutlu olacağız” diyerek yaklaşmıştı. Çocuğun tuttuğu günlüklerde yazıyordu tüm iğrenç detaylar ve o günlükler mahkemedeydi. Çocuğa bir avcı gibi yaklaştıkları, çocuğun sevgiye aç hali, istismara uğrayarak büyüyen bir çocuğun sevmeyi/sevilmeyi bilmediği tüm detaylarıyla anlatılmıştı o günlüklerde.
Başkent Kadın Platformu Derneği’nin müdahillik talebinin niçin reddedildiğini sorduğum avukat şu cevabı verdi, “Kadın cinayetlerinde kadın derneklerinin müdahillik talebi kadın hareketinin ısrarlı mücadelesi ile artık kabul ediliyor ama çocuğun cinsel istismarı dosyalarında Aile Bakanlığı dışındaki müdahale talepleri kabul edilmiyor.”
EMNİYET TV (!)
Olayın nasıl ortaya çıktığına gelince… Küçük kızın yoksul annesinin yardım talebi üzerine onlarla görüşmeye giden bir kadın durumu fark edip derneğe bildirmiş. Gerisi çorap söküğü gibi gelmiş.
Duruşma çıkışında kadın örgütleri kısa bir basın açıklaması yaptı. Basın olarak bir tek ben vardım. Erkek meslektaşlarım ülkeyi kurtarırken ben bir çocuğu iki adamın elinden kurtarmaya çalışan, sistemin onu daha fazla örselememesi için uğraşan bir grup kadını dinliyordum. O kadınlar şunu söylüyordu,
“14 yaşındaki bir çocuğun ifadesinden ‘rıza’ çıkarımıyla saldırganların serbest bırakılması hukuka aykırıdır. 14 yaşında rıza aranması ve rıza gerekçesiyle saldırganların salıverilmesi hukuksuzdur… Son dönemde çocuk istismarı konusunda mahkeme kararlarının giderek artan oranda çocuk aleyhine verilir olması toplumu ve bizleri dehşete düşürmektedir. TCK 103’üncü Madde’nin 1 ve 2 fıkralarının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi, çocuk istismarı üzerine yasal boşluk oluştuğu intibaı yaratmaktadır. Ancak herhangi bir yasal boşluktan söz edilemez… TBMM, iptal edilen hükümler başta olmak üzere çocuk istismarına ilişkin yeni bir düzenlemeyi ivedilikle ve sivil toplumun katılımıyla gerçekleştirmelidir. Parlamentoyu, çocuk istismarı alanında yapılacak yeni yasal düzenlemede gençlik hukuku ve akran şiddeti olgularına da yer vermeye, 18 yaş altı evliliklere kesinlikle göz yumulmayacak bir yasa çıkarmaya çağırıyoruz.”
Açıklama bitti. Bizi çeken yegâne kameraya yöneldi o kadınlardan biri. “Pardon siz hangi kanaldansınız?” Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. Bizi görüntüleyen Emniyet Foto Film’di. Biz Emniyet tarafından ‘fişlenirken’ iki sanık ellerini kollarını sallayarak yanımızdan geçip gitti.
Yine bir cinsel istismar davası