Günümüzde artık yıldız mertebesine yükselmiş hatta neredeyse efsane olmuş bazı oyuncular da zamanında çok önemli rolleri reddettiler veya film proje aşamasındayken çekildiler. Bu durum, bazen yönetmenin inisiyatifinde olsa da çoğu zaman oyuncunun kariyer planlamasındaki fikir ayrılıklarından, çekim koşullarından ve kuşkusuz yapımcıların da dayatmalarından kaynaklandı…
Oyuncuların kariyerlerinin değişik dönemlerinde bu rolleri geri çevirmeleri, çoğu zaman sonrasında yine ünlü olmalarının önünü tıkamadı. Bazen uzun süren bir sessizlikten sonra tekrar sinemaya döndüler, bazen ise başka önemli rolleri üstlenerek sağlam bir kariyer inşa ettiler.
Ancak yine de örnek verdiğimiz isimleri ve filmleri görünce sanırım sinemaseverlerin de içinde ufak bir pişmanlık veya ‘Ah keşke…’ duygusu oluşacaktır.
Aklımıza gelen ilk örneklerden biri, zamanında sırasıyla ‘Sleepless In Seattle’ (1993) ve ‘Silence Of The Lambs’ (1991) rollerini geri çeviren Michelle Pfeiffer’dır.
Kuşkusuz bu ‘rol geri çevirme’ çok eskiden beri var ancak vereceğimiz diğer örnekler daha yakın tarihten ve genç jenerasyonun görme şansı daha fazla olan filmlerden oluşuyor.
SİNEMANIN YENİ ‘GODFATHER’I! (1972)
Francis Ford Coppola bu artık klasikleşmiş filmini (Godfather 1) yönetirken hem kendisi hem de başrol oyuncusu Al Pacino kariyerlerinin başındaydı ve ikisi de yapımcıların inanılmaz baskısı altındaydı. Film, kariyeri düşüşte olan Marlon Brando için yeniden ayağa kalkma şansıydı ve bu şansı mükemmel bir şekilde kullandı ancak Al Pacino o dönem fazla tanınmıyordu ve Michael Carleone için başta (nihayetinde kardeşi Sonny’yi canlandıran!) James Caan olmak üzere bir sürü oyuncunun ismi geçti.
Coppola, bu zor sınavın altından büyük başarıyla kalkan Pacino’ya bir sonraki iddialı filmi ‘Apocalypse Now’un başrolü için teklif götürdü hatta oynaması için ısrar etti. İki sanatçının arasında doğmuş olan güven ve dostluğa rağmen Pacino hem çok zor çekim koşullarından hem de projenin risk ölçeğinden dolayı nazikçe reddetti ve başrol sonuç olarak (o dönem ciddi uyuşturucu problemleriyle boğuşan!) Martin Sheen’e gitti.
Pacino’nun reddettiği diğer önemli roller olarak Oliver Stone’nun yönettiği ‘Born On The Fourth Of July’ (1989) ve çok ciddi bir gişe başarısı getiren ve Richard Gere’ı (ve Julia Roberts’ı) yıldız yapan ‘Pretty Woman’ (1992) filmlerini sayabiliriz…
BURT REYNOLDS VE OSCARLAR…
Aramızdan 2018 yılında ayrılmış olan Burt Reynolds ardında 180 filmden oluşan (dizi ve televizyon filmlerini de katarsak) çok zengin bir kariyer ve birçok unutulmaz film bıraktı. Bunlardan bazıları ‘Deliverance’ gibi vurucu filmlerdi, birçoğu ise ne yazık ki çok ses getirmeyen, vasat yapımlardan oluşuyordu. Asıl şaşırtıcı olaylardan biri Reynolds, kariyeri yükselişteyken büyük yeteneğini sergileyebileceği ve kariyerinin doruk noktalarından birisini oluşturabilecek ‘One Flew Over The Cuckoo’s Nest/Guguk Kuşu’ (1975) ve ‘Terms Of Endearment’ (1982) filmlerindeki rolleri reddetti ve bu iki rol de Jack Nicholson’a gitti. Jack Nicholson bu iki rolde de muazzam bir performans sergiledi ve iki tane Oscar ödülü (biri en iyi erkek oyuncu, bir diğeri en iyi yardımcı erkek oyuncu olmak üzere) kazandı.
ÜNLÜ AMA BAHTSIZ BİR YAZAR OLMAK…
90’lı yıllarda zirvesini yaşamış yazar Stephen King’in romanından uyarlanmış ‘Misery’ filmi Rob Reiner’ın yönetiminde beyaz perdeye yansıtıldı. Filmin başrollerini paylaşan Kathy Bates ve James Caan gerçekten başarılı performanslar sergilediler hatta Bates filmdeki oyunculuğuyla Oscar ödülünü kucakladı. Bazı seyirciler James Caan’i, canlandırdığı karakter için biraz yaşlı buldular. Belki de rol için ilk düşünülen isim olan Warren Beaty onlar için uygun bir oyuncuydu…
JOHN TRAVOLTA’NIN RÖNESANSI…
John Travolta bilindiği üzere ‘Saturday Night Fever’ (1977) filmindeki oyunculuğu ve özellikle dansıyla tanınan bir oyuncu hatta ikonik bir figür haline dönüştü. Daha sonra kariyeri yükselişe geçen Travolta başka oyuncuların kariyerlerine hız veren rolleri geri çevirdi. Bunların arasında en önemlisi kuşkusuz Harrison Ford’u bütün bir jenerasyona tanıtan ve aksiyon sinemasında yeni bir akım başlatan ‘Indiana Jones’ rolüydü. Birçok teklifi geri çeviren Travolta yavaş yavaş kariyerinde bir açmaza düşmüşken ve ‘Bak Şu konuşana’ gibi eğlenceli ama fazla bir önem taşımayan filmlerde oynamaya başlamışken, karşısına ‘Pulp Fiction’ (1994) fırsatı çıktı ve oyuncu bu fırsatı en iyi şekilde kullanıp tekrar ‘star’ mertebesine yükseldi. Bu arada ‘Pulp Fiction’da Travolta’nın rolüne önce Michael Madsen’ın, Bruce Willis’in rolü için ise Mickey Rourke’un düşünüldüğünü de ekleyelim.
Hafızalarımızdaki yer alan son örnekler olarak ilk ‘Pembe Panter’ filminden çekilip, Peter Sellers’a yıldız olmasının kapılarını açan Peter Ustinov’u ve efsanevi James Bond rolü Pierce Brosnan’a gelmeden önce bu teklifi reddeden Liam Neeson ve Mel Gibson isimlerini de listeye ekleyelim…