Aslında “temizlik” önce “kirletme eylemini” yapmamakla başlar, doğal yollarla kirden arınmakla devam eder. Obsesyon A.Ş. ise farklı çalışan bir anonim şirkettir aslında. Amacı daha çok kirlenirken sizin petrol türevi deterjanlarla rahatlamanız, daha fazlasını da kozmetiğe para harcamanız üstüne kurulmuştur. Böylece yılda 28,8 milyar gram kimyasal tekstili mendil diye satar, 8,8 milyar TL’lik deterjan, 9,4 milyar TL’lik de kozmetik parasını sizlerden toplar.
Ülke olarak tatile çıktık. Tatil için kat edilen yollar ülkenin ulaşım politikasını anlamak için eşsiz bir fırsat sunar. Gezilen yerler sosyal devleti, kültür, sanat ve hatta atık politikasını sizlere anlatır. Hele bir de Yunan adasına geçmişseniz olması gerekeni görürsünüz. O yüzden tatil demek gözlem yapmak, yorumlamak, analiz etmek ve aslında politika demektir.
Madem bir tatil yazısı yazacağım, asfalt-beton-iklim değişikliği dışında bir şey yazayım dedim. Bu hafta kirlilik üreten sistemin nasıl bir pazar olarak obsesyon sektörünü yarattığını, böylece kozmetik ve petrokimya endüstrisini büyüttüğünü, bu süreçte medyayı kullanarak sağlığın sosyal boyutunu nasıl dinamitlediğini konuşacağız. Bu vesile ile Osman Elbek’in yeni çıkan kitabı Sağlığın Sosyal Hali’ne de başvuracağız. Elimizde yine sıkı veriler, grafikler olacak.
KOZMETİZM
Orhan Gencebay’ın bu aralar yer aldığı koku giderici reklamı görmüşsünüzdür. Ulu orta insanları ter kokmakla suçluyor ve ter kokan insanları rencide ederek kozmetik bir sprey almaya şartlandırıyor. Ter hâlâ üzerinizdeyken bir sprey sizi mucizevi bir şekilde temizliyor ve rezil olmaktan kurtarıyor öyle mi?
Reklamlar bununla bitmiyor. Evim Şahane programının mimarı Selim Yuhay bir sprey ile çöp kokusunun maskelenebileceğini reklamda ispatlıyor. Yani kötü koku molekülü aynen duruyor ve kimyasal ile maskeleniyor. Ürünün içinde bulunan 87 kimyasalın adlarının açıklandığı, 3 tanesinin ise gizli tutulduğu söyleniyor. Anlayacağınız kötü koku molekülünü sarmalayan 90 kimyasal ile mukozanız organik kiri değil, kimyasal kiri algılıyor, koku alma duyunuz size temizlik hissi satıyor.
Ne garip değil mi? Teri mesele edip ter kokusunu çözmek yerine maskelemeyi tercih ediyor. Çöpü mesele edip çöp kokusu meselesini çözmek yerine maskelemeyi tercih ediyor. Nasıl bir iğrenme yaratıyorlar, insanlarda nasıl bir takıntı yaratıyorlar inanılmaz.
Buna şimdilik Kozmetizm diyelim isterseniz.
ISLAK MENDİL NEYİ SİLER?
Obsesyon A.Ş.’nin kozmetizm politikası öyle bir çalışıyor ki her seferinde sorunu çözmek yerine sektör yaratıyor. Bu sektörün en basit ve saçma ürünü ıslak mendil. Herkes ıslak mendili çok sevdi. İnsanlar içindeki kimyasala bakmadan kullanıyor. Geçiyorum onu, plastik çöpün ham madde olarak ithalatını dert edinen ıslak mendil ithalatına giden parayı ve onun toprağa gitmesini dert etmiyor. Çok basit bir örnek verelim. Türkiye 2011 yılında 11 bin 538 ton ıslak mendil ve makyaj temizleme ürünü ithal etmiş. Yani 11,5 milyon kilodan fazla. Buna 11,5 milyar gram diyelim. Çünkü 30 saniyede bir, bir yerinize sürdüğünüz için temiz olduğunuza inandığınız o ıslak mendiller sadece birkaç gram. Temizliyor mu? Yok, koca bir yalan.
Ancak asıl çelişki dünyanın bir ülkesinde üretilen kimyasal sürülmüş bir tekstil ürünü tırlara yüklenip limanlara taşınıyor, gemilerle denizleri aşıyor, gümrüğü geçip size kadar ulaşıyor ve siz elinizi yıkamak gibi asli bir işi yapmıyor ve elinize bunu birkaç saniye sürüp atıyorsunuz. Bravo.
Obsesyon A.Ş. öyle bir çalışmış ki 2011’de 11,5 milyar gram olan ıslak mendil ithalatını 2017’de 28,8 milyar grama çıkmış. Daha kötüsü, üretilen ve ithal edilen o ıslak mendiller, içindeki kimyasallar ve sizin kiriniz ile toprağa gömüldü. Ne hazin ki temizlenmedik, hatta kirlettik.
KOZMETİĞE 9,4 MİLYAR
Temizlik yerine temizlik takıntısına çalışan bu politikalar işi inanılmaz boyuta taşımış. Yani Gencebay ve Yuhay’ın reklamlarının milyarlarca liralık bir karşılığı var. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) kozmetik ve temizlik ürünleri sektör raporundaki verileri politik olarak okuduğumuzda ortaya ilginç bir resim çıkıyor.
Raporda verilen 2011 ve 2017 yıllarındaki kozmetik ürünleri tüketim rakamlarını yan yana koyduğumuzda ortaya şaşırtıcı bir değişim çıkıyor. 2011 yılı üretimini 100 birim kabul ettiğimizde 2017 yılı üretimi biraz nüfus artışı, belki biraz “refah artışı” ya da ihracat gibi nedenlerle bir miktar artmış olacaktır. Bundan yola çıkarak bir tahmin yapmak yerine kişisel temizlik ürünlerini referans alalım. 2011’de 100 birim olan kişisel bakım temizlik tüketimi 2017’de 115 birime çıkmış. Yani yüzde 15’lik bir artış söz konusu. Peki, kozmetizm politikaları kozmetik sektörünü ne kadar coşturmuş? Rakamlar 2011-2017 arasında korkunç bir üretim patlamasına işaret ediyor. Bu dönemde deodorant ve banyo ürünlerinde yüzde 147, cilt bakımında yüzde 188, kokulu kozmetiklerde ise yüzde 235’lik tüketim artışı olmuş. Böylece kozmetik sektörü 4,6 Milyar TL’lik satış hacmini 2017’de 9,4 milyar TL’ye çıkarmış.
PETROL TEMİZLİK MİDİR?
Bu kadar kozmetiğe eleştiri getirdikten sonra deterjan sektörüne bakmamak olmaz. Öncelikle temizliğin temelinin su ve sabun olduğunu belirtelim. Sabun organik ürünlerden, mesela zeytinyağından yapılırken deterjanın en önemli ham maddesi petroldür. Yani arabamıza koyduğumuz ürün, ekmeği koyduğumuz poşet, tenimize dokunan ürünleri yıkarken kullandığımız toz, içtiğimiz bardağı yıkadığımız sıvı hep petrol endüstrisinin bir ürünüdür. Bu endüstri bir taraftan geleneksel temizlik yöntemlerine saldırır, diğer taraftan gerçek temizliğin yapılmamasını sağlayarak kendisine bağımlı kılar. Ve dahası basit bir organik kirliliği kimyasal kirliliğe dönüştürerek varlığını büyütür.
Bu işlerde o kadar başarılı olurlar ki bu ülkede hiçbir iyi şey 6 yılda zerre artmazken temizlik ürünleri satışları adeta patladı. 2011-2017 döneminde çamaşır deterjanı yüzde 77, ev temizliği malzemesi yüzde 81, bulaşık deterjanı kullanımımız yüzde 156 artmış. Daha kötüsü tuvaletlerde temizlik takıntısı öyle bir hâl almış ki bu ürünler 6 yılda yüzde 121 artarken çamaşır suyu gibi zehirli bir kimyasalda takıntı son noktaya çıkmış ve tüketimi yüzde 92 artmış.
TEMİZLİĞİN SOSYAL HALİ
Elbek’in son kitabı aslında hijyen tartışması yapmıyor. Sadece sağlığın unutulan sosyal boyutunu anlamanıza yardımcı oluyor. Bunu yaparken de aslında temizliğin sosyal hâlinin varlığını keşfetmeye başlıyorsunuz. Kitapta “Milenyum uygarlığının realitesi yüzeyselliktir” diyerek aslında Obsesyon A.Ş.’nin politikalarını fevkalade özetliyor. Küçük takıntılardan büyük bir pazar ancak bu kadar güzel yaratılabilir. Yazar kitabında sarf ettiği şu sözleri kalpsiz dünyanın kalbi olan aşkı anlamamıza yardımcı olurken neo-liberalizmin okun karşısındaki yerini anlamamıza yardım ediyor.
“Çünkü insan tek başına eksiktir. Öteki, bu eksikliği azaltan ve katlanır kılandır. Gelgelelim neoliberal hayatta herkes tek başınadır. Öteki aşılması, geçilmesi ve hatta yok edilmesi gereken rakip, aldatan, güvenilmez ve hatta düşman olarak kodlanmıştır.”
Bu sözleri sosyal sağlık için değil, temizlik için düşünsek Gencebay’ın o reklamı kafalarda doğru yere oturuyor.
Aslında “temizlik” önce “kirletme eylemini” yapmamakla başlar, doğal yollarla kirden arınmakla devam eder. Obsesyon A.Ş. ise farklı çalışan bir anonim şirkettir aslında. Amacı daha çok kirlenirken sizin petrol türevi deterjanlarla rahatlamanız, daha fazlasını da kozmetiğe para harcamanız üstüne kurulmuştur. Böylece yılda 28,8 milyar gram kimyasal tekstili mendil diye satar, 8,8 milyar TL’lik deterjan, 9,4 milyar TL’lik de kozmetik parasını sizlerden toplar. Hatta bu reklamlarla işi büyütmeye çalışır, “Temizlik Benim İşim” gibi temizlik delisi yarışmalar çıkartır. Hâl böyle olunca köye çamaşır suyu taşıyan okumuşlar, tozlu camları yağ çözücü deterjanla yıkayıp ağaçların köküne boca eden esnaflar görürsünüz. Yetmez, belediyeler sokak çeşmelerini kapatır, piyasa güzelim bez mendilleri elinizden alır ve milyarlarca lirayı Obsesyon A.Ş. için harcamanızı sağlar.
Lütfen takıntılarınızın çamaşır suyuna yatırılmasına izin vermeyiniz.
Notlar:
Kitabı edinmek isterseniz: Sağlığın Sosyal Hali, Osman Elbek, Note Bene Yayınları