Diyarbakır'daki DBP İl Başkanlığı binası tıklım tıklım dolu.
"Öcalan'ın sağlık durumundan haber alıncaya kadar süresiz, dönüşümsüz açlık grevi"ne çıkan 50 seçilmiş Kürt siyasetçi, ziyaretçileri ve Mehmet Öcalan'ın İmralı Adası'ndan getireceği mesajı merak edenler heyacanla bekliyor.
Mehmet Öcalan kürsüye geliyor. Ağabeyi Abdullah Öcalan'la İmralı'da yaptığı görüşmeye ilişkin mesajları açıklamaya başlıyor.
Öcalan'ın mesajı kısa. Ama gerek mesajın kendisi, gerekse de sonrasında yapılacak olan tartışmalar önemli gelişmelere, bu zamana kadar bu denli somut bilinmeyen bazı gerçeklerin ortaya çıkmasına yol açıyor.
Birincisi, 15 Temmuz'daki başarısız darbe girişiminde bulunanların İmralı'da Öcalan'a yönelik bir saldırı amaçladıkları biliniyordu. Bu yüzden sağlık durumuna, yaşayıp yaşamadığına ilişkin ciddi endişeler vardı.
27 Temmuz 2011'den bu yana yani beş seneyi aşkın bir süredir avukatlarıyla görüştürülmüyordu. HDP Heyeti Öcalan'la son görüşmeyi yaklaşık 17 ay önce, 5 Nisan 2105'te yapmıştı.
Ailesi de Öcalan'ı en son 6 Ekim 2014'te, yani neredeyse iki yıl önce ziyaret etmişti.
Yani, Öcalan'ı en son gören HDP Heyetiydi ve üzerinden 500 günü aşkın bir zaman geçmişti.
İşte kardeşi Mehmet'in aktardığına göre Abdullah Öcalan'ın ilk mesajı "sağlık durumum iyidir" olmuştu.
Bu mesaj da DBP İl Başkanlığında 50 Kürt siyasetçinin sekiz gündür sürdürdüğü açlık grevini "şimdilik" sona erdirmesine yol açtı.
Öcalan mesajında "çözüm süreci" için hala aynı yerde durduğunu gösterip, "Barış" diyordu:
"Eğer devlet hazırsa iki adamını buraya gönderir, altı ayda bu sorunu çözeriz."
Bu da Öcalan'ın uzun bir aradan sonra gönderebildiği mesajın ikinci önemli yanıydı.
Gelelim üçüncüsü ve en önemlilerinden birine...
ÇÖZÜM SÜRECİNİ AKP BİTİRDİ
Kürt sorunu müzakere sürecinden kanlı bir çatışmaya, kentleri yıkmacasına bir savaşa dönüştüğünden bu yana çok farklı çevrelerde tartışılan bir soru var:
"Çözüm sürecini kim bitirdi?"
Herkesin kafası karışıktı bu konuda. Aydınlar, yazarlar, ilericiler, bazı sosyalistler, Kürt sorununun barışçıl çözümünden yana olanlar bile zaman zaman "Ama..."lı cümleler kuruyordu:
"Ama hendekler, barikatlar..."
"Ama Ceylanpınar'da o iki polisi öldürmeseydi PKK..."
Gerçekten de "çözüm süreci"ni bitiren neydi?... Açılan hendekler ve kurulan barikatlar mı; PKK'nin patlattığı bombalar mı; yoksa Ceylanpınar'da iki polisin vahşi ve karanlık bir cinayete kurban gitmesi mi?...
Kurulmak üzere olan "müzakere masası"nı kim devirmişti? Kandil ve HDP'mi; yoksa AKP devleti mi?...
İşte Öcalan'ın 12 Eylül günü Diyarbakır'da açıklanan mesajı bu tartışmalara da yeni bir ışık tutuyor.
Öcalan'ın "çözüm süreci"ni kimin bitirdiğine ilişkin iki önemli cümlesi var. İlki, "Önceki süreci biz yok etmedik" diyor. İkincisi de, "15 gün sonra yine geleceğiz" diyerek yanından ayrılan "devlet heyeti"nin görüşmeleri kestiğini söylüyor.
Şimdi o günlere dönerek süreci izlersek, bunun ne anlama geldiği, Öcalan'ın "çözüm süreci"nin bitmesinden neden AKP devletini sorumlu tuttuğu daha net anlaşılır.
KIRILMA NOKTASI 28 ŞUBAT
Bir yandan çözüm için büyük umutlar doğuruyordu Başbakanlık Ofisi'nde AKP ve HDP Heyetlerinin bir araya gelerek açıkladığı "Dolmabahçe Mutabakatı". Ama süreç içersinde anlaşılıyor ki tam da kırılma noktasıymış görünürdeki o "mutabakat".
Zaten Dolmabahçe'deki masanın etrafında oturan iki hükümet üyesi AKP'linin ikisinin de bugün bakanlık koltuklarının yerle yeksan olduğunu görünce, o tarihin kırılma noktası olarak alınması fazla da şaşırtıcı olmaz.
"Dolmabahçe Mutabakatı"nda HDP Heyeti ile yan yana oturanlardan ne Yalçın Akdoğan bugün Başbakan Yardımcısı, ne de Efkan Ala İçişleri Bakanı.
Aslında bu "mutabakat"la izlenecek yol da belirlenmiştir. Bir yandan barış sürecinin omurgasını oluşturacak "Dolmabahçe Mutabakatı"nda yer alan 10 madde başlığının altı doldurulacak, diğer yandan oluşturulacak İzleme Heyeti gözetiminde görüşmeler başlayacak, diğer yandan da PKK kongresini toplayarak Türkiye'ye karşı silahları bırakacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu açıklamadan sonra girdiği konuyla ilgili sessizliğini 15 gün sonra 2015'in Mart'ında ilk kez Balıkesir'de bozuyordu:
“Şimdi varsa yoksa bakıyorsun Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok. Neyin eksik senin? Başbakan çıkardın mı, bakan çıkardın mı, çıkardın. TSK’de var mısın varsın. Ne istiyorsun, daha ne istiyorsun?"
Belki de sürecin "Dolmabahçe Mutabakatı"ndan beklendiği biçimde gelişmeyeceğinin en önemli işaret fişeği bu açıklamaydı.
HDP Heyeti, sondan bir önceki kez 19 Mart 2015'te gider İmralı'ya. 2015 Newroz'una iki gün vardır. "Devlet Heyeti" de katılmaktadır bu görüşmeye.
HDP Heyeti üyesi ve Grup Başkan Vekili İdris Baluken, Öcalan'ın mesajını gazeteduvar.com.tr'ye değerlendirirken, 19 Mart 2015'teki İmralı görüşmesiyle ilgili ilginç bilgiler veriyor:
"HDP ile Devlet Heyetinin Öcalan'la yaptığı bu görüşmede net kararlar alınmıştı. 15 gün sonra yapılacak bir sonraki görüşmeye HDP ve Devlet Heyeti'nin yanı sıra İzleme Kurulu da katılacak, böylece resmi müzakereler başlayacaktı. Bununla birlikte PKK'ye kongre çağrısı gerçekleşecekti. Hatta İzleme Kurulu'nun yedi asil, üç yedek üyesi de belirlenmişti."
İşte, Öcalan mesajında kullandığı "önceki süreci biz yok etmedik" sözünden kastettiği 19 Mart'taki görüşmeden 15 gün sonra İzleme Kurulu'yla gelmesi beklenen Devlet Heyeti'nin görüşmeleri kesmiş olmasıydı.
Öcalan'ın mesajını değerlendirirken Baluken, "Sayın Öcalan bir durumu bozdu ve sürecin AKP tarafından bozulduğunu ortaya koydu" diyor, "15 gün içinde heyetin gelmesini beklerken savaş konseptinin AKP tarafından sahaya sürüldüğünü söyledi. Bu, tarihi bir tesbittir. AKP, neden süreci bozduğunu, 15 günlük süre içinde neden İzleme Heyetini İmralı'ya göndermediğini açıklamak zorundadır. Özellikle Türkiye kamuoyunda da bazı aydın, yazar, barış ve demokrasi çevrelerinde, süreci kimin bozduğuyla ilgili kafa karışıklığı vardı. Sayın Öcalan bu kafa karışıklığını da giderdi."
ÖCALAN: BU SON GÖRÜŞMEMİZ OLABİLİR
İmralı'nın da, Kandil'in de, HDP'nin de, hatta AKP Hükümeti ile "Devlet Heyeti"nin vardığı ortak iki nokta vardı; Birincisi İzleme Kurulu'nun katılımıyla müzakere görüşmeleri başlayacak, ardından Öcalan'ın çağrısıyla PKK kongreye giderek Türkiye'ye karşı silah kullanmama kararı alacaktı.
Daha önceki açıklamaları reddetse de Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan da İzleme Kurulu'yla ilgili süreci 18 Mart 2015'te yaptığı açıklamada doğruluyor, beş altı kişinin yer alacağını, bu isimlerden bazılarının belirlendiğini, nihai kararı Başbakan Davutoğlu'nun vereceğini söylüyordu.
Ancak, 20 Mart 2015'te yaptığı konuşmada Akdoğan'ın bu açıklamasına göndermede bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bambaşka şeyler söylüyordu:
"Ben gazetelerden okuyorum. Böyle bir şeyden doğrusu benim haberim yok. Şunu da çok net söylüyorum ben olumlu bakmıyorum."
Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bile bir gün sonra karşı çıkmıştı Erdoğan'ın "haberim yok" yaklaşımına:
"Ben bundan hoşlanmadım, bu hoşuma gitmedi, soğuk karşıladım, sıcak karşıladım beyanları kendi düşünceleridir. Hükümetimizin yürüttüğü süreç sorumluluk olarak hükümetimizin üzerindedir. Habersiz sayılması mümkün değildir."
Öcalan'ın mesajının ortaya çıkardığı gerçek şu; çok az kişi farkındaydı ama "çözüm süreci" AKP İktidarı tarafından 19 Mart 2015'te yapılan görüşmenin ardından fiilen sona erdirilmişti.
Belli ki Öcalan bunu çok önceden farketmişti. 5 Nisan 2015'te yapılan son görüşmede HDP Heyeti Sözcüsü Sırrı Süreyya Önder, Öcalan'ın söylediklerini şöyle aktarıyordu:
"Bu görüşme son görüşme olabilir. Devlet bu konuda gayri ciddi bir tutum içerisinde. Gerek siz, gerek Devlet Heyeti bundan sonra görüşmeye İzleme Heyeti ile beraber gelmezseniz bunun benim nazarımda hiçbir bağlayıcı yanı, resmi bir niteliği yoktur ve olamaz. Eğer İzleme Heyeti ile gelmezseniz siz de gelmeyi reddetmelisiniz."
'ÖCALAN'DAN HDP'YE VETO' YALANI
Gelelim, Öcalan'ın mesajı sonrasında ortaya çıkan başka gerçeklere.
Bu tartışmayı başlatan Öcalan'ın mesajı sonrasında yaptığı açıklamayla Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak oldu.
Öcalan'la görüşmelerin kesilmesinden sonra bir yandan bazı AKP sözcüleri ve yandaş medya Öcalan'ın "çözüm süreci"ni bitirdikleri için hem Kandil'i hem de PKK'yi suçladığına ilişkin bir dezenformasyonu yaymaya çalışıyordu.
Daha Başbakan Yardımcısıyken, 24 Temmuz 2015'te savaş uçaklarının Kandil'i bombalayarak çatışmalı ortamı başlatmasından beş gün sonra, 29 Temmuz 2015'te Yalçın Akdoğan HDP'nin Öcalan adına yalan söylediğini iddia ediyordu:
"Öcalan bunları yakalasa 'Her şeyi mahvettiniz' diye sopayla kovalar, diye düşünüyorum."
Bu dezenformasyona yandaş medya da katılıyordu.
Saray medyasının 22 Ağustos 2015 tarihli nüshasındaki haberin başlığı "Öcalan'dan İmralı Heyeti'ne veto: Hal hatır sormaya gelmeyin"
Gazeteye göre "PKK saldırılarıyla İmralı ziyaretleri askıya alınan HDP Heyetine Abdullah Öcalan'ın da açık tavır koyduğu ve çözüm sürecinin kesintiye uğramasına sebep olan gelişmelerden HDP'yi de sorumlu tuttuğu ortaya çıktı."
Haber buydu. Ancak Öcalan'la ne HDP Heyeti, ne ailesi, ne de avukatları görüşebiliyordu. O yüzden bu haberi doğrulatmak imkanı yoktu.
İşte bu yalan, Öcalan'ın mesajı sonrası yaşanan tartışmalarda ortaya çıktı.
Başbakan Yardımcısı Kaynak, Öcalan'ın mesajını, sanki PKK, HDP'yle savaşıyormuş gibi "Öcalan HDP'yi değil, devleti muhatap almak istiyor" diye değerlendirdi. HDP Grup Başkan Vekili Baluken de Öcalan'la kardeşinin yaptığı görüşmeye ilişkin olarak o zamana kadar bilinmeyen bir ayrıntıyı açıkladı:
"Sayın Öcalan, Mehmet Öcalan ile yaptığı görüşmede neden avukatlarının ve HDP Heyeti'nin gelmediğini sordu. Bu diyalog, devletin tutanaklarına da geçti. HDP'yi muhatap almak istememesi bir yana, HDP'nin İmralı'da olmamasına tepki gösteriyor."
AKP, HDP İLE ORTAK YASA HAZIRLADI
Öcalan'ın mesajı ile ilgili yaşanan tartışmalarda Başbakan Yardımcısı Kaynak'a yanıt veren HDP'li Baluken başka bir gerçeği de ortaya çıkartıyordu:
"Birlikte hazırladığımız yasaları nerede sakladıklarını açıklasınlar."
Sadece İmralı'daki görüşmeler kesilmemiş 19 Mart 2015'ten sonra. Bir yandan da Ankara'da AKP İktidarı ile HDP'nin ortak yasa hazırlıkları varmış. Son aşamasına gelen o hazırlıklar da aynı tarihlerde hükümet tarafından sonlandırılmış.
Baluken'in verdiği bilgiye göre, HDP'nin AKP hükümeti ile yaptığı bu ortak çalışmaya İçişleri Bakanı Efgan Ala ile Devlet Heyeti katılıyor. Ortak çizilen çerçeveye göre iki yasa tasarısı üzerinde çalışma yapılıyor. Biri yerel yönetimlerin yetkilerini düzenleyen yasa tasarısı. Diğeri de sivil toplumla ilgili yasa.
Yapılması planlanan yasal değişiklikler ile ilgili ayrıntıları da aktarıyor Baluken:
"Yerel yönetimlerin yetkilerini alabildiğine genişleten düzenlemelerle ilgili bir çalışmanın neredeyse son noktasını koyma aşamasına gelmiştik. Eğitimden, sağlıktan, ulaşıma kadar bir çok konu yerel yönetimlere devrediliyordu. Bu yasal düzenlemeleri nerede sakladıklarının cevabını vermeliler. Aynı şekilde bütün toplumu baskı altına alan sivil toplum yasasıyla ilgili bir çalışma vardı. Örneğin DTK, mevcut düzenlemede Dernekler Yasası'na göre çalışıyor. Mesela bu sivil toplum yasası ile DTK gibi kuruluşların mevcut durumunu yasal güvence altına alacak çalışmalar yapıyorduk. Birlikte nihai aşamaya getirdiğimiz bu yasa çalışmasının da niye saklandığının açıklanması gerekiyor."
Aslında Öcalan'ın mesajıyla, sonrasında yapılan tartışmalarla pek çok konu açıklığa kavuşuyor.
HDP, "çözüm süreci"nde yerel yönetimlerin yetkilerini genişleten yasa değişikliği hazırlığını İçişleri Bakanı Efgan Ala muhataplığında yapıyor. Şimdi daha net anlaşılıyor neden belediyelere kayyum atamadan önce Ala'nın İçişleri Bakanlığı görevinden alınıp yerine Süleyman Soylu'nun getirildiği.
Çünkü daha önce bölgede çalışmış, Kürt meselesine hakim bir mülki amir olarak, HDP ile yerel yönetimlerin yetkilerini arttırma yolunda ortak çalışma yapan bir İçişleri Bakanı olarak 24'ü DBP'li 28 belediyeye kayyum ataması gerçekten zordu Ala'nın. Yani "AKP'nin üst aklı", dere değiştirirken at da değiştirmişti.
Şimdi şu tarihleri alt alta yazıp "çözüm süreci"ni kimin bitirdiğine karar vermek gerekiyor.
19 Mart 2015'ten sonra hem İmralı'yla yapılan görüşmeler, hem de HDP ile yapılan yasal değişiklik hazırlıkları kesiliyor.
7 Haziran 2015'te HDP barajı aşıp AKP'nin tek başına iktidar olmasını engellediğinde bölgede ne hendek var ne de barikat.
20 Temmuz 2015'te Suruç'ta IŞİD çeteleri Kobane'ye gitmek üzere olan sosyalist gençlerin içinde canlı bomba patlatıyor, HDP bileşenlerinden olan 30'dan fazla genç yaşamını yitiriyor.
22 Temmuz 2015'te Ceylanpınar'da iki polis öldürülüyor. Hala karanlıkta bu dosya. Çünkü davanın savcıları, ihbarcılar, ilk tutuklamaları yapan duruşma yargıcı FETÖ üyeliğinden şu anda cezaevinde.
24 Temmuz 2014'te de TSK uçakları, Ceylanpınar'da öldürülen iki polisi bahane ederek Kandil'i bombalıyor. Böylece bugün de içinde yaşadığımız çatışmalı süreç başlamış oluyor.
Artık müzakere masasını kimin devirdiğine, "barış süreci"ni kimin bitirdiğine bir karar verebilirsiniz değil mi? Ben çoktan verdim de...