Üniversite yılları, mimari proje dersindeyiz, maalesef adını
hatırlayamadığım bir hocam “Her evin bir odası eksiktir.” demişti.
Ne demek istediğini ancak sonraki yıllarda tam anlayabildim.
Kastettiği ihtiyaç ile istek arasındaki ince çizgi idi.
Hadi “eksik oda”yı hep beraber düşünelim ben kendi evim, siz de
kendi eviniz için.
Elektrik süpürgesi, vantilatör, ütü masası, çamaşır sepeti gibi
şeyleri koyabileceğim küçük bir odam olsaydı keşke. Şu an hepsi
kapıların arkasına yarı gizlenmiş duruyorlar.
Yeterli mi?
Giysilerimi, dolaplarımı koyabileceğim, tıkış tıkış eşya dolu
yatak odamı rahatlatacak ikinci bir oda da hiç fena olmazdı.
Başka?
Salon küçük, dört kişi bile kalabalık duygusu veriyor, keşke
biraz daha geniş olsaydı. Bırakın eksik odayı şimdi metrekarelerle
oynamaya başladık. Ha, bir de çalışma odasında boş bir duvar daha
isterdim. Artık üst üste yığılmaya başlamış kitaplara yeni bir
kitaplık gerekli.
Ben tek yaşıyorum, bir de çoluk çocuk sahibi insanları düşününce
eminim eksik odalar çoğalıp duruyordur. Daha fazla oda olsun, daha
fazla metrekare olsun, hatta benim istediğim gibi fazladan bir
duvar olsun.
Peki, ihtiyaç ile istek arasındaki çizgiyi nereye çekmeli?
KODLANMIŞ EVLER
Emlakçılara bakın, evler 3+1, 2+1, 1+1 şeklinde kodlanmışlar.
Evi, ev yapan bu kodlar olmuş. Ev artık bilmem kaç artı bir. Bir
rakamı salon, geriye kalan rakam oda(lar). Doğal olarak mutfak ve
banyo bu koda dahil edilmiyorlar.
Şimdi kodları bırakalım, evin içine girelim.
Mutfak, giriş kapısına yakın. Mantıklı. Alışverişten gelince ilk
uğranacak yer. Salon, mutfağa yakın. Yine mantıklı. Ne de olsa
yemek salonda yenecek. Genellikle bilmem kaç odalar koridora
dizili. En sonda ise ebeveyn yatak odası bulunuyor. Salon ile yatak
odası birbirlerine en uzak noktadalar. Salon genel, yatak odası
mahrem. Cinsellik yatak odasına hapsedilmiş.
Bildiğim, özellikle kentsel dönüşüme giren evlerin çoğunun
salonları “L” şeklinde. Mekanın bir köşesi muhakkak küçük bir
balkon ile kertilmiş. Mekanın büyüklüğü zorla tek bir yaşam şekli
dayatıyor. “L” şekli ve kenarından kertilmiş balkon her salonda
eşyaların nerede duracağını belirliyor. Misafir oturma takımı,
büfe, televizyon ve yemek masası her evde aynı yerde bulunuyor.
Ya koridorda yan yana duran iki oda? Biri diğerinden biraz
büyücek ama diğerine ancak tek kişilik bir yatak ve dolap sığar.
Daha fazlasına izin yok. Nihayet koridorun sonundaki ebeveyn yatak
odasına ulaştık. Burada da yine ancak iki kişilik yatak, yatağın
iki başına komodin, büyük bir giysi dolabı ve belki bir şifonyere
yer var.
Sonradan kapatılmış balkonları da listeye eklemeli. Mutfak
büyüse de, yarattığı görsel kirliliğe aldıran kimse yok.
Tabii eşyaların doğru dürüst yerleşmesine engel olan, olmadık
yerlerdeki girinti çıkıntıları unutmamalı. Prizler yeterli değil.
Elektrik projesi hazırlanırken kullanım pek düşünülmemiş; maliyet
daha önemli. Çözüm, oraya buraya taşınan sıva üstü prizler.
Mezun olduktan sonra babasının müteahhitlik şirketinin başına
geçen eski bir öğrencime “Şu iki, teki neredeyse kullanılmaz iki
odanın arasındaki duvarı yapmasanız da, ortaya gerçekten ihtiyacı
karşılayacak bir oda çıksa? diye sormuştum. Gayrimenkul piyasası
öyle işlemiyormuş. Toplam metrekare ne olursa olsun 3+1 evin fiyatı
2+1’e göre daha fazla oluyormuş. Onun için ev alırken dikkat edin,
iki oda arasına örülmüş bir duvar için fazladan para ödüyor
olabilirsiniz.
Bir de son yılların pırıl pırı ışıldayan ve medeniyet işareti
olarak görülen lüks gökdelenlerine bakalım. Her tür kentsel
planlamayı göz ardı ederek imar değişiklikleri ile yüksekliklerinin
sınırlarını zorluyorlar. Ne de olsa her gökdelenin, hadi diğer
binaları da katayım, “ her yapının bir katı eksiktir.”
Eksik oda ile başladık, fazladan odalara, fazladan katlara, daha
doğrusu her tür aşırılığa ulaştık. Oturduğunuz evlere, yaşadığınız
kentlere bir de bu gözle bakın. Kent içinde toprak değerli.
Yapıların taban alanları küçülürken, yükseklikleri artıyor. Kentler
sermayenin kârlılığını maksimize etme isteğinin eline bırakılmış
durumda. Kentsel dönüşümün ve imar barışının (esasında kaçak
katlara af) yaptıkları bu değil mi? Kentleri daha da yükselttiler.
Bu yüzden birbirlerine benzer evlerde sıkış tıkış ve kentlerde üst
üste yaşıyoruz.