İki hafta önce yazdığım yazının başlığında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni şöyle tarif etmiştim: Geleneğimizden geleceğimize uzanan yol. Perşembe ve bilhassa cuma günü nihayet düzenlenebilen Bahar Şenliği’nde yaşananlar, geleceğimizin nasıl da aydınlık olacağına dair ipuçları barındırıyor.
ODTÜ’nün Bahar Şenliği önemlidir. Yıl boyu beklenir, sonrasında üzerine çok konuşulur. Çoğuna dinleyici olarak katıldım, çok eğlendim; bir kısmında sahnedeydim, eğlendirdim. Katıldığım ilk şenlik hangisi, hatırlamıyorum… 1988’de Ankara’ya geldiğime göre 1989 ya da 1990 olmalı. Programa adımın yazıldığı ilk şenliği hatırlıyorum ama: 1995’te yapılan. Zuğaşi Berepe ve Bulutsuzluk Özlemi’nin konser verdiği şenlik –ki adımı onların yanında görünce gurur duymuştum! O şenlikte konuşmacıydım: Mimarlık Amfisi’nde plak çalmış, anlatmıştım. Sonradan “şarkılarla memleket tarihi”ne dönüşecek dizinin belki de ilk halkası bu. Diğer şenliklerde sahneye çıktım, plaklarımı döndürdüm, gelenleri eğlendirdim. Öğrencilerle karşılıklı eğlendik ve o günlerden bana unutamadığım nice hatıra kaldı.
Olanları biliyorsunuz: ODTÜ’nün atanmış rektörü Verşan Kök, kaynak olmadığı için bu yıl şenliğin yapılamayacağını söyledi. Bunun üzerine pek çok isim maddi bir karşılık beklemeden seve seve şenliğe katılacaklarını açıkladı. Hızla adım atıldı ve şenliği düzenleyen Uluslararası Gençlik Topluluğu ile rektörlük arasında süren görüşmeler zaferle sonuçlandı: ODTÜ öğrencileri şenliği geri aldı.
Kazanımın coşkuya dönüşmesi kaçınılmazdı. Tam da bu yüzden, bütün işlerimi iptal ederek Ankara’ya geldim: Yıllar sonra sahiden “şenlik” olacak şenliği yerinde tespit için. İtiraf ediyorum, programı görünce başta mırın kırın ettim: “Bunca isim arasından katılacak olanlar sadece bu kadar mı?” sorusunu sordum ama sonra hızla geri aldım. İnsanların aranmamış, aranamamış olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurdum ya da iptal edilemeyecek programları yüzünden gel(e)memiş olabileceklerini düşündüm. Şu da önemli: Sadece birkaç günde hazırlanmış bir şenlik bu. Üstelik açıklananlar arasında bilhassa ikisi (Bulutsuzluk Özlemi ve Moğollar) daha önce o sahnede izlediğimiz, heyecanlandığımız topluluklardı; konserlerinin güzel geçeceği aşikardı. Öyle de oldu. Bulutsuzluk Özlemi talihsizdi: Programa son dakikada eklenen Gazapizm’in üzerine Yüksek Sadakat sahne aldı; Nejat Yavaşoğulları ve arkadaşları çıktığında saat bir hayli ilerlemişti ve Ankara ayazı, öğrenciler arasında Devrim adıyla anılan stadyumu ele geçirmişti. Yine de hatırı sayılır bir kitle, şarkılarına eşlik ederek topluluğa eşlik etti. “Gütneşimden Kaçı”ı, “Seni Görmem Lazım”ı, “Acil Demokrasi”yi hep bir ağızdan söylerken ODTÜ öğrencileri tek yürek, tek ses, tek nefesti. Yavaşoğulları, konserin sonlarına doğru “Kopara kopara aldınız şenliği” cümlesini kurduğunda yükselen alkış, biraz da bu yüzden.
Cuma gece, Ezginin Günlüğü’nden sonra sahne alan Moğollar, ODTÜ tarihine (tıpkı tribünlerdeki Devrim yazısı gibi) silinmeyecek bir iz bıraktı. Şahit olduğum onlarca Moğollar konseri arasında belki de en güzeliydi izlediğim: Coşkusu, katılımı, “bir”leştirici yanıyla… Konsere “Geri Sar”la başlamaları, muazzam bir hamleydi: “Deniz’lerin aşkına geri sar” dizesinin tribünlerden yükselen coşkulu alkışla karşılık bulması, bunun kanıtı. Yolu ODTÜ’den geçmiş nice isim o esnada gözlerimizin önünden geçti: Bedenen orada olmasalar bile fikirleri, kavgaları ve bizi bugüne getiren inatlarıyla aramızdaydılar. Sonrasında art arda söylenen şarkılarda yükselen ses, gelecek güzel günlere dair umudumuzu perçinledi. Cahit Berkay, sahnede ağladığını söyledi ama aslında ağlayan hepimizdik. ODTÜ öğrencisinin sadece okuluna ve şenliğine değil, ülkenin geleceğine nasıl sahip çıktığını gördük orada. Onlarla yan yana olmak, bize güç verdi.
Moğollar sonrası sahneye çıkan Ezhel ve ODTÜ öğrencilerinin sevgilisi Bedük, şenliği coşkulu bir finalle kapattı. Ezhel, açıklanmamış isimdi, Gazapizm’le birlikte şenliğin büyük sürprizi olarak tarihte yerini aldı. Bedük sahnesinden yükselen son ses, sözlerini Murathan Mungan’ın yazdığı Yeni Türkü şarkısı “Çember”di: “Ya dışındasındır çemberin / Ya da içinde yer alacaksın…” Bilmeyenler için söyleyeyim: Şarkının ilk hâlinde çember kelimesinin yerinde “düzen” var ancak o kelime sakıncalı bulunduğu için topluluk bunu değiştirmek durumunda kalıyor. 12 Eylül’ün karanlık günlerini aydınlatan topluluklardan Yeni Türkü ama o karanlığa maruz kalıyor. Sonrası, kalıpları yıkma hâli –ki Yeni Türkü’nün onca yıl etkisini yitirmeden sahnede olmasını açıklayan şeylerden biri bu. Üstelik serde ODTÜ’lülük de var! Yolu oradan geçmiş insanların hâlâ dik duruyor oluşu, ODTÜ’nün ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Bir önceki yazımın son paragrafı şöyle başlıyor: “Dayanışmanın yolunu bulduğu, gözleri yaşarttığı güzel hadiselerden biri bu.” Öyleydi. Yanılmadığımızı görmek, güzeldi. Bahar Şenliği, bu yıl sahiden “şenlik” oldu. Söyledim, tekrarlayayım: Bu, geleceğe dair umudumuzu güçlendiriyor.