ODTÜ örneği üzerinden 'yeni eylemlilikler'
Eski eylemlilik örneklemeleri için Türkiye’de öğrenci hareketliliğinin başladığı 1960'lı yıllara gitmek bu yazının kapsamı dışında, zira günümüzde konuyla ilgili çok sayıda yayına ulaşabilmek mümkün. Örneğin Nurettin Çalışkan’ın ODTÜ Tarihçe 1956-1980 adlı biricik çalışması önerilir. Bu yazı kendi tanıklıklarımla daha çok 1980’in ikinci yarısı ve 90 başlarındaki eylem biçimlerine birkaç örnek üzerinden odaklanacak.
Bora Ercan*
ODTÜ’de geçtiğimiz günlerde zirveye ulaşan ve hala daha sıcaklığını koruyan Kredi Yurtlar Kurumu’na (KYK) bağlı yurt binaları inşasına karşı yapılan kavaklık eylemlerinin tarzı ‘yeni eylemlilikler’ olarak tanımlanabilir. Bu tanımın yerini bulabilmesiyse ‘eski eylemlilikler’in ne olduğunun anlaşılabilmesi ve ODTÜ’nün fiziksel olduğu kadar kültürel coğrafyasının oluşumuyla da doğrudan bağlantılıdır.
Eski eylemlilik örneklemeleri için Türkiye’de öğrenci hareketliliğinin başladığı 1960'lı yıllara gitmek bu yazının kapsamı dışında, zira günümüzde konuyla ilgili çok sayıda yayına ulaşabilmek mümkün. Örneğin Nurettin Çalışkan’ın ODTÜ Tarihçe 1956-1980 adlı biricik çalışması önerilir.Bu yazı kendi tanıklıklarımla daha çok 1980’in ikinci yarısı ve 90 başlarındaki eylem biçimlerine birkaç örnek üzerinden odaklanacak.
1980 faşist askeri darbesi ülkeyi büyük bir karanlığa boğarken bundan en çok etkilenen kesimse aydınlığın kaynağı olan yerler, yani başta eğitim kurumları olmak üzere üniversitelerdi. Binlerce öğretmen, öğretim üyesi, akademisyen doğrudan ve dolaylı olarak üniversitelerden uzaklaştırılırken günümüze kadar üniversitelerin başına bela olacak olan YÖK kuruluyordu.
Bu kıyımdan öğrenciler de fazlasıyla zarar gördü. Gözaltılar, tutsaklıklar, idamlar, siyasi sürgünlük... Bütün bu baskılara, kısıtlamalara rağmen 1980’den sonra ODTÜ’de eylemlilikler son bulmadı. Bugün de göründüğü gibi tarzlar dönüşerek ‘elden ele’ devam ediyor…
Sözünü ettiğimiz yıllar her ne kadar çok eski yıllar olmasa da akıllı telefonların, bilgisayarların, internetin (yaygın) olmadığı yıllar. (Bilgisayarlar var, ama çok az, programlar Fortran 4, Fortran 77 gibi bugün tarihsel değeri olan yazılımlar. Türkiye’de internetin ise ilk olarak ODTÜ’de 90 başlarında kullanıldığını da ekleyelim).
1980-85 arası eylemlerin 1980 öncesi gibi kitlesel olamayacağı anlaşılabilir, zira okulda bir jandarma karakolu vardır. Balgat kapısını kullanmak için bile Jandarma’dan özel izin kağıdı gereklidir. Okula yürüyerek giderken Jandarma erlerinin halka karşı nasıl dipçik kullanacaklarının tatbikatına/egzersizine tanıklık edersiniz. Buna bir de öğrencilerin arasına ellerinde sol yayınlarla ve ders kitaplarıyla karışmış olan (buna rağmen onları tanımak zor değildir) yüzlerce sivil polisi ve ajanı da eklemek durumundayız.
Kitlesel eylemlerin yaygınlaşması daha çok 1986 – 87 dönemine rastlar. Bunlar bir takım forum ve oturma eylemleri gibi eylemlerdi. Nedenler daha çok ülkenin politik iklimiyle ilgiliydi. Burada pek çok insanın aklına neden ODTÜ’de böyle bir gelenek var, bu toplumsal duyarlılık neden, doğaya tutkunun altında ne var benzeri onlarca soru gelebilir. Nedenler gayet somut, açık, anlaşılırdır. Öncelikle yurtlar! Bugünkü yurt sorununu buradan da okuyabiliriz, zira bunun bilincinde olan iktidar uzun vadede nasıl bütün bir ülkeyi tektipleştirmek istiyorsa buna yurtlardan başlamanın gerekli olduğuna kendisini inandırıyor olsa gerek.
ODTÜ Yurtları bugün 19 binaymış, benim zamanımda 9 taneydi. 1980’lerde KYK’ya göre bildiğim kadarıyla göreli olarak özgürdü. Biz 24.00’de son girişi yapabilirken sanıyorum KYK’da kalanlar son girişi 20.00’de yapabiliyordu. Hemen hemen her odaya günlük iki gazete, haftalık iki dergi girerdi. Bütün bunlar altı kişilik odalarda kalan öğrencilerin ortak kasasıylaydı. Çay ve şeker de ortaktı. Çoğu zaman pişen çorba da makarna da… Nasıl ağaçlar ortaklaşa dikildiyse dersler de projeler de ortaklaşa çalışılırdı… İşte yurtta, okulda arkadaşının hastalığına, acısına, sevincine de ortaksın. Vicdanın, etik değerlerin böyle böyle gelişiyor. Ailenden uzaksın, konforun yerine dayanışman var.
Ankara’nın havasının en kirli olduğu günler, bizden önceki kuşakların çölden ormana dönüştürdüğü arazi bizi ve elbette Ankara’yı bir nebze yaşatıyordu. Şimdi gençler ağaçlar kesilmesin diye çığlık atarken, daha onlar doğmadan ODTÜ’de neler yaşandığını sadece orada olabildikleri, gözleriyle stadyumdaki DEVRİM yazısını okuyabildikleri, ıslak çimleri koklayabildikleri, duvarlarda yansıyan sloganları duyabildikleri, bir ağacın altında sevgililerini çekinmeden öpebildikleri için bilebiliyorlar. Binlerce sayfa okumaya gerek yok bunun için, mekanın hafızası ve toplumsal bilinçdışı ODTÜ ikliminin temel dayanaklarıdır.
Odalarda kalanların hepsinin aynı görüşten olduğu sanılmasın, tam tersi, çoğunlukla herkes başka bir dünyaydı, o yüzden birden fazla gazete alınırdı. Ancak dinciler pek de karışmazlardı genel çoğunluğa, nitekim o yıllarda okula dinci cemaatler de fazlasıyla ilgi gösteriyordu. Dincilerin kendi odalarında, kendi yayın organlarıyla kendi gündemleriyle pek de dikkat çekmemeye çalışarak derinden giderlerdi. Günümüz hükümetinin vekillerinin bir kısmı o dönemdendir. Zira okulda cami ve mescit de vardı. Bunların dışında öğrenci evleri daha doğal olarak homojen bir yapıya sahipti. Birçok ODTÜ’lü hem yakınlığından hem de ucuzluğundan Balgat’ta kalırdı. Yurt geleneği öğrenci evlerinde de yaşatılırdı.
Saçmalığa, anlamsızlığa karşı çıkmak ODTÜ’nün doğasıdır, çünkü yüz binlerce kitaptan oluşan kütüphanede, deney malzemeleriyle dolu laboratuvarda, yurt ve bölüm kantinlerindeki tartışmalarda, spor salonlarında oynanan maçlarda, mimarlık amfisindeki resitallerde geçen süreler hiç de boş değildir.
Basit bir örnek: 88 olmalı. Karşıt cinsler birbirlerinin kantinlerini saat 20.00’de terk etmek zorunda. Yurt görevlisi gelir, hangi yurt olduğuna bağlı olarak ya ‘erkek hocalar dışarı’ ya da ‘kız hocalar dışarı,’ der. Ankara kışında sohbete, derse dışarıda devam etmek zorunda kalırsın. Tabii hayır! Gün gelir, ODTÜ-ÖD müthiş bir sivil itaatsizlik eylemi başlatır. Saat sekizdir ve kantinde kimse yerinden kalkmaz. İlk yer galiba 5. Kız Yurdu kantiniydi. Sonra diğer kantinlerde de bu devam etti. Peki kalkmayıp da ne yapıyorsun, işte en güzel yanı bu, yüz kişi birlikte sohbet ediyorsun. Sonuçta, bu saçma kural kalktı, ancak elbette muktedirler bunun altında kalmamak için çok sayıda öğrencinin de canını yaktılar: Yurttan atılmalar, uzaklaştırmalar. Oysaki bir toplumun sağlıklı olabilmesi için bu tip eylemler şarttır.
Eski eylemlilikler çok da kapalı bir çevrede olmak durumundaydı. Bazı gazeteler günler sonra kısa bir haber verir ya da vermezler, TV’ler zaten malumunuz. Dolayısıyla asker ve polisler istedikleri gibi şiddet uygulayabilirlerdi. Günler boyu gözaltılar, yaygın ev baskınları, işkenceler… Koltuk değnekli bir arkadaşımızın koltuk değneğini kıran komandolar (evet okula mavi ve beyaz bereli komandolar da gelirdi tabur tabur), gözlükleri kırılanlar, yurt baskınlarında toplanan ve sonra zorla geri aldığımız kitaplarımız… Bütün bunları pek de kimsenin duyma olanağı yoktu.
Günümüzde ise durum teknolojinin olanaklarıyla, bu olanakları iyi kullanabilen bireylerin oluşturdukları eylemliliklerle artık farklı bir noktaya evrildi. Eskiden kapalı kapılar ardındaki toplantıların dışarı taşınması en az bir gün alırken şimdiyse anında gerçekleşiyor. Elbette her eylemde kitlesellik yadsınamaz bir öneme sahiptir, fakat yeni eylemliliklerde kitlesellik nicelik değiştirmiştir. ODTÜ’de bugün kavaklığı on ya da yüz öğrencinin savunmasının sayısal değeri eylemin yankısıyla bambaşka yerlere ulaşmıştır. Bu da eylemin nitel dönüşümünü beraberinde getirmiştir. Yeni eylemlilikte belki de bir kişi milyonlarca kişiyi eyleme dahil edebilir. Bu ilk bakışta sanal, gerçeklikten kopuk gibi algılanabilir, ancak, her araç bizim onu nasıl kullandığımızla anlam kazanır. Kütüphanede kazanılan birikim çekilen videonun da atılan sloganın da yapısını ve ‘başarısını’ kendiliğinden belirleyecektir.
Yeni eylemliliklerin başlangıcı için akla gezi olayları gelebilir. Bu tartışılabilir. Belki de sadece geçiş denebilir gezi eylemlerine çünkü gezide taraflar arasındaki psikolojik üstünlükler bölgeden bölgeye değişkenlik gösterirken ciddi kayıpların ortaya çıkması olayı Gezi Parkı’nın dışında bir haklı, dolayısıyla meşruiyeti sorgulanamaz bir toplumsal hareketliliğe sürüklemiştir.
Bu bağlamda, yeni eylemlilikte meşru zemine dayanan psikolojik üstünlük çok önemlidir.
Yeni eylemlilik sivil itaatsizlik temelinde şiddetten olabildiğince uzaktır.
Yeni eylemlilikte her yer bir eylem mahalidir. Diploma törenleri, stadyumlar, parklar.
Yeni eylemlilik spontane gelişebilir. ODTÜ kapısında durdurulan milletvekili Gamze Taşçıer’in kapıdan giriş mücadelesi buna bir örnektir.
Yeni eylemlilikte odak belirlidir. Muktedirlerin kendilerine karşı olan bir eylemi itibarsızlaştırmak için kullandıkları en önemli araç o eylemi maniple etmek, başka yönlere çekmektir. Bugün de ele aldığımız eylem için sosyal medyadan terörist gibi söylemler zikredilmektedir. Oysa, ODTÜ kavaklık eylemi dünyayı kurtarmak için değil ağaçları ve yaşamı kurtarmak içindir. Bu nedenle yeni eylemlilik ajitasyon ve provokasyonlara kapalıdır. Başı bellidir, yolu da zaten bu başlangıç belirler.
Yeni eylemliliğin manipülasyonlara karşı en güçlü silahı sarkazmdır.
Yeni eylemlilikler sadece mikro ölçekli değildir; dünyayı, insanlığı, ülkeyi kurtarmak için de yapılabilir elbette.
Yeni eylemlilikler sonuç almak üzerinedir. Burada eylem bir araçtır, amaç değil. Sonuç ve başarı kelimeleri kulakları tırmalayabilir ancak kabul edelim ki bu dönemin ruhu da biraz budur. Kuşaklar, yeni bireyler buna göre şekillenir.
Yeni eylemlilik bireyselliğe olanak tanırken ortaklaşmacılığın ve örgütlülüğün önemini de önemini bize gösterir.
*Bora Ercan, ODTÜ Matematik Bölümü mezunudur. Aynı üniversitenin Felsefe Bölümü’nde master yapmıştır. Zihin ve konsantrasyon araştırmaları yapmaktadır. Yayımlanmış altı kitabı bulunmaktadır.