Matematikteki tökezlemelerim ve dil derslerindeki akma halim çok küçük yaşlarda ortaya çıktı. Matematik sınavları benim için hep hummalı çalışmalar gerektirirken, kompozisyonları, sanki içimde biri kelimeleri fısıldıyormuşçasına, silgi oynatmadan yazardım. Hızımı alamayıp arkadaşların ödevlerine atıldığım da olurdu. Yazı hep içimdeydi de dışarı taşası vardı sanki.
Yıllar sonra İngilizce kompozisyon yazdırma dersini bana verdiklerinde zaten öğretmen olarak bir sıfır mağlup başladığım bu düzende gençlere kendi kelimelerini buldurmaya çalıştım. Takdir edersiniz ki ne kadar şaklabanlık yapsam da bir yerde çocukların oflayıp puflamalarına engel olamazdım. O zaman son çare olarak aslında bütün bu yazma işkencesinin düşünceleri derli toplu ifade, yani ne istediğini bilme alıştırması olduğunu söyler “Off topic olmamak çok önemli arkadaşlar” derdim.
Dillere ömrünü vermiş biri olarak hayatta en nefret ettiğim şey iki ya da fazla dili karıştırarak konuşmaktır. Böyle sanki gösteriş yapar gibi. En başta da anadiline saygısızlık sayarım. Bunun tek istisnası belli bir kültüre ait olduğu haliyle, kapsadığı anlamla insanlık mirasında yerini almış ve her yerde o ilk çıktığı haliyle kabul görmüş uluslar ve sınırlar ötesi tabirlerdir.
Gelgelelim "off topic" böyle bir tabir olmamakla birlikte "konudan sapmak" demekten daha bir etkili sanki. En azından öğrenci dünyasında! O yüzden ben "off topic" dediğim anda en uykulu gözler bile dehşetle açılırdı. Kolay mı ya, sen bin bir güçlükle bir sayfa yazı yazacaksın sonra cart diye bir kırmızı kalem gelecek ve "off topic" deyip sıfırı yapıştıracak!
Hesapta konudan sapmamanın, boşa düşmemenin taktiklerini öğretirdim ben. Bir mantık silsilesinde ilerlemenin, yazıyı ilmek ilmek örmenin… Gülümsüyorum şimdi. Çünkü o kadar sık yaşıyorum ki şu “Ben şimdi neyi nasıl yazacağım” halini.
GİTTİ GİDEN
Kendimce birleştirdiğim şeyler bir anlam ifade eder mi? Anlam nedir zaten? Misal bu hafta şair, yayıncı Enver Ercan gidiverdi. Anlamı ötelerde aramayan Varlık dergisi ve yayınları içerisinde ömürlük mücadele olarak görmüş ve kelimelerin büyüsünü şiir edip önümüze koymuş biri. Dahası onun gidişiyle birlikte artık dünya üzerinde bana emeği geçmiş kimse kalmadı. Şu saatten sonra kendi hayat hikâyemi anlatmaya kalksam, referansları hep bir öte âlemden vermem gerekecek. Yolculadık işte onu. Helallik alınırken, Helal olsun derken aslında içimden dediğim şuydu: Sen hakkını helal et en güzel abi.
Sonra Ursula Le Guin gidiverdi. Bilimkurguyu ve fantastik anlatıyı dünyanın en akıl almaz hakikatlerini anlatmak için kullanan, bu hakikatleri itiraf edip o iç bilgiye layık yaşayabilelim, sınırsızlığımızı görelim diye kelimelerden ütopik dünyalar yaratan büyücü. Sonra Mert Fırat’ın bu kayıpla ilgili twitini gördüm. “Yazdıklarını helal et bize ve yazmayı en sevdiğin dünyaların içinde yaşa. İlham olduğun her satır için tekrar tekrar teşekkür ederim…” Helallik üzerinden bağlayıp sonraki paragrafa sıçradım Mert Fırat üzerinden.
OYUNDAN AL HABERİ
Başrollerinden birinde Mert Fırat’ın da yer aldığı Ay Yapım’ın sevilen dizisi Ufak Tefek Cinayetler’le ilgili birkaç gündür tuhaf haberler döneniyor ortalıkta. Pek de güven telkin etmeyen kimi sosyal medya hesaplarından RTÜK’ün Serhan (Mert Fırat) ve Oya (Gökçe Bahadır) arasındaki ilişkiyi “uygunsuz” bularak, büyük para cezaları kestiği ve dizinin yayından kaldırılabileceği söylentisi yayılıyor. Hatta yapımcı şirket bu tür sahte haberlere itibar edilmemesi yönünde yazılı bir uyarı yayınlama ihtiyacını bile hissetti. Söylentilerin asılsızlığından benim de şüphem yok. Ama takıldığım başka bir şey var: Elbette genel ahlâk denilen şeyle derdi hiç bitmeyen bir insan olarak RTÜK nezdindeki “uygunsuz”luğu anlamama imkân yok ama aynı dizide Mehmet ve Burcu karakterleri o “yasak aşk” diye tabir edileni alabildiğine ve çıkar üzerine kurulu versiyonuyla yaşarken ve Serhan ile Oya birbirine deli gibi aşık halleriyle seyirci sabrını zorlayacak şekilde halen bir kez bile öpüşmemişken neden haberin sahtesi bile bu ikili üzerine kuruluyor? Toplumsal ve siyasi gelişmelere duyarlı, sözünü sakınmayan Mert Fırat kişiliği bu kurulu ayar verme oyunun kışkırtıcı faktörü olabilir mi?
Ne de olsa “Savaşa Hayır” söyleminin terör propagandası sayıldığı günlerden geçiyoruz. Hani şu bir zamanların orta yolcu, liberal söylemi diye eleştirilen söylemi… Gazeteciler ve HDP üyeleri ardı ardına gözaltına alınırken “… yalnız değildir”, “Gazetecilik suç değildir”, “…unutursak kalbimiz kurusun” cümleleri de ağızda acı bir tat bırakıyor. Barış Atay’ın oyununun ve dahi şahsının özel duyurularla “yasaklanması”nı da anmadan geçemiyor o acı tatlı ağzım.
Peki ben şimdi ne anlatmış oldum? Off topic diye bağıran olur mu sahi? Olsun varsın, hayat "off topic" olmuş, ben ne yapayım.