Öfke, hukuk ve adalet
Ferdinand Von Schirach'ın romanı 'Collini Davası', Alfa Yayıncılık tarafından yayımlandı. Schirach; katil-maktul, iddia-savunma ve hukuk-adalet gibi üç gerilim noktası üzerine inşa ettiği romanda, Fabrizio Collini-Caspar Leinen ilişkisini ve Leinen’ın büyükbabasıyla maktul arasındaki yakınlığı da buna dahil ediyor. Belli bir noktadan sonra mesele, bir cinai vakadan hukuk sistemi tartışmasına ve adalet arayışına evriliyor.
Katiller ve maktûller, içinden çıktığı toplumdan, toplumsal ruh hâllerinden, yetiştiği kültürden, kendisini kuşatan sosyo-ekonomik koşullardan ve içine doğduğu tarihten ayrı düşünülemez. Dolayısıyla cinayet, bunlardan biriyle ya da birkaçıyla açıklanabilir.
Pieter Spierenburg, 'Cinayetin Tarihi'nde (Çeviren: Yiğit Yavuz, İletişim Yayınları, 2010), “insanların cinayeti şerefli bir savunma ya da intikam eylemi olarak gördüğünü” belirtmişti. Peki, hayatı boyunca hiçbir suça bulaşmayan, herhangi bir şiddet eylemine girişmeyen kişinin işlediği cinayet nasıl açıklanabilir? Ferdinand Von Schirach, 'Collini Davası' isimli romanında bu soruyu düşürüyor okurun aklına.
Otuz dört yıl boyunca Mercedes fabrikasında hemen herkesle uyumlu çalışan Fabrizio Collini, Berlin’in lüks otellerinden birinde seksen beşlik ve toplumda saygı gören bir Alman sanayiciyi neden öldürmüş olabilir? Romanın başında bu sorular okuru kovalarken daha sonra devreye, Collini’yi savunmak üzere maktulle tanışıklığı bulunan ve bu davayı kariyeri için önemli bir kavşak diye niteleyen avukat Caspar Leinen giriyor.
SİSTEM TARTIŞMASI
Schirach; katil-maktul, iddia-savunma ve hukuk-adalet gibi üç gerilim noktası üzerine inşa ettiği romanda, Collini-Leinen ilişkisini ve Leinen’ın büyükbabasıyla maktul arasındaki yakınlığı da buna dahil ediyor. Belli bir noktadan sonra mesele, bir cinai vakadan hukuk sistemi tartışmasına ve adalet arayışına evriliyor.
Collini’nin, otel odasında Jean-Baptiste Meyer’in başına dört el ateş edip tekmelerle kafasını parçalamasının ardından lobide oturarak tutuklanmayı beklemesi, içindeki öfkenin dışavurumu aslında.
Savunma avukatı olmak isteyen Leinen için bir fırsata dönüşen bu cinayet davası, aynı zamanda görünenlerle gerçekler, Alman hukuk sistemi ile adalet arasındaki ayrımları ortaya koyması bakımından da önemli. Başka bir deyişle, hukuk kitaplarında yazanlar ile hayat ve bu cinayetin nedenleri arasındaki geçişkenliği ya da duvarları fark ediyor avukat: Yıllarca kurduğu cübbe giyip müvekkilini savunma hayali, Collini davasıyla gerçeğe dönüşürken; maktulün kendi geçmişindeki yerini öğrenmesiyle Leinen için dava bambaşka bir hâl alıyor.
Jean-Babtiste Meyer, nam-ı diğer Hans Meyer’in yolsuzluk nedeniyle öldürüldüğü dilden dile dolaşırken, Leinen, kendisine öğretilenlerin ışığında, iyi bir adam olduğunu düşündüğü ve kimsenin onu katletme ihtimalini aklına bile getirmediği büyükbabasının arkadaşının ve arkadaşının büyükbabasının katilini savunmak üzere dilekçe yazıyor. Bu arada, savcılık ve basın iki ayrı koldan olayı enine boyuna araştırıyor.
DOSYADAKİ HAYALET
Kamuoyundaki tartışmalar, dava sürecinde Almanya hukuk sistemindeki cinayet, kasten öldürme ve taksirle öldürme arasında yapılmış ince ayrımlara dair yürütülen fikirlerin yanı sıra Collini’nin cinayeti neden işlediğini açıklamaması bir arada çıkıyor karşımıza. Öte yandan bu dava, Leinen ve Collini’nin birbirini tanıma süreci hâline geliyor.
İşini hakkıyla yapan, çalışkan, Almanya’ya geldiği günden itibaren aynı dairede kalan, komşularınca nazik bir adam diye tarif edilen Collini ile Meyer arasında bir bağlantı bulamayan polis ve savcı, cinayetin intikam almak için işlendiğine dair bir kanıta erişemiyor. Dolayısıyla Collini, dosyada bir hayalet olarak kalıyor. Kamuoyunda sıradan bir cinayet gibi algılanmaya başlanan, günden güne basının ilgi göstermediği ve Leinen’ın kaybettiğini düşündüğü bir dava hâline geliyor bu.
Leinen, cinayet silahının İkinci Dünya Savaşı’nda Wehrmacht için geliştirildiğini ve Nazi askerleri tarafından kullanıldığını bulunca davada yeni bir faza geçiliyor. Bu fazda, kapalı kapılar ardında Leinen’a teklif edilen kirli anlaşmalar ve Meyer’le ilgili kimi gerçeklerin karartılma çabası da bulunuyor.
Söz konusu kirli pazarlıkların altında, 1943’te, yani Collini henüz bir çocukken ailesinin başına gelen bir dizi trajik olay yatıyor. 1943’teki “yasalara” uygun davranan Meyer ile adalet için onu öldüren Collini’nin hukuk kavrayışındaki zıtlıklarla ilerleyen dava, hem Almanya hukuk sistemindeki ve ülkenin Nazi geçmişiyle yüzleşme gerilimiyle hem de genel olarak hukuk-adalet ikilemiyle şekilleniyor. Böylece katillerin ve kurbanların birbirine karıştığı bulanık bir ortam oluşuyor.
Kendisi de bir avukat olan Schirach, 'Collini Davası'nda dönemin ruhunu, hukuk, yasalar ve adalet arasındaki boşlukları ve çelişkileri, bir katil ve bir maktul, bir cinayet ve hızla sistem tartışmasına dönüşen bir yargılama süreci üzerinden romanlaştırmış. Collini’nin haklı gerekçeleri, dönemin ruhu engeline takılırken 1940’larda meşru sayılan eylemleri, daha sonra birer suç hâline gelen maktul Meyer’in el altından aklanma çabasını ve öğrendikleriyle uygulamadaki hukuk arasındaki farkları gören Leinen, romanın metaforlarına dönüşüyor.
Geriye şu soru kalıyor: Collini’nin işlediği cinayet, şerefli bir savunma mı, yoksa bir intikam eylemi mi?
Yanıtlar ve yorumlar, dönemlerin ruhuna göre değişebiliyor.