Öfkenin ve adaletin terazisi şaşıyor: Ceza Kanunu, 353. Madde
Tanguy Viel'in kaleme aldığı 'Ceza Kanunu, 353. Madde' Mehmet Emin Özcan çevirisiyle İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Viel ile edebiyat yolculuğunu, politik metin anlayışını ve baba-oğul meselesini konuştuk. Viel, "Başkalarının acısına karşı bu kadar yüksek duyarlılığa sahip olmadığımız sürece ortak bir öfke olmayacak" dedi.
Çeviri: Eren Topuz
DUVAR - Dünyanın hemen her yerinde, her koşulda insanların muhtaç olduğu yegane ihtiyaçların başında geliyor: Adalet... Kimi zamansa burjuva demokrasilerinde adaletin terazisi sapıyor, yanılıyor ya da sisteme ayak uyduruyor. Fransız yazar Tanguy Viel, 'Ceza Kanunu, 353. Madde' adlı romanında adaleti arayan bir adam ve neoliberalizmin yavaş yavaş içine sızdığı küçük bir yerleşim yerinin hikayesini ele alıyor. Bir cinayet ve hemen arkasından gelen duruşma sahnesiyle açılan roman, 'haklı'nın kim olduğunu sorgularken bıçağın diğer yüzünü göstermekten çekinmiyor. Dil işçiliği ve hiç eksilmeyen dinamik kurgusuyla dikkat çeken roman, politik olanın kişisel olmasından yola çıkarak üzerine çokça düşünülecek bir sistem eleştirisine girişiyor. Kadim meselelerin başında gelen baba-oğul ilişkini alışılagelmiş kalıpların dışında ele elan yazar, dayanışmanın bir başka boyutunu, 'suç ortaklığını' tartışmaya açıyor.
İletişim Yayınları tarafından, Mehmet Emin Özcan çevirisiyle yayımlanan 'Ceza Kanunu, 353. Madde'yi Tanguy Viel'le konuştuk.
Kitap ilk olarak bir sesten, geçmiş hayatına duyguyla bakan yorgun ve hayal kırıklığına uğramış bir adamın içinde duyduğu bir tür şikayetten doğdu. Çok çabuk kitabın anlatıcısı olacağını anladım, çünkü ona adaleti sağlamanın yolu bu olurdu. Zorlukları, gücü ve manipülasyonu somutlaştıran sahtekarın entrikasını bu figür etrafında inşa ettim.
'KENDİMİ POLİTİK OLMAKTAN ÇOK PSİKOLOJİK OLARAK HAZIRLADIM'
Kadim bir meseledir sınıf çelişkisi... Ezen ve ezilen arasındaki ilişki zaman zaman yer değiştirmeye yönelebilir. Ceza Kanunu, 353. Madde'de bunun kötü sonuçlanan bir örneğiyle karşı karşıyayız. Burada, sizin yazar olarak ciddi bir gözlem ve sonuç ortaya koyan tavrınızı övgüyle ele almak gerek. Romana, politik ve sınıfsal olarak nasıl hazırlandınız?
Kendimi politik olmaktan çok psikolojik olarak hazırladım, çünkü yazmak için ilk itici güç karakterin duygusal ve psikolojik gerekliliği, kızgınlığı, melankolisi, intikam arzusu. Ve bu adalet psikolojisi temelinde, hem bir sosyoloji, yani zayıf-güçlü ya da zengin-fakir ilişkisi, hem de iktidarı devirmek için mücadelenin gerekli olacağını söyleyen bir politika üst üste biniyor.
'HER ŞEY ANLATICININ SESİNDEN BAŞLIYOR...'
Metinde ciddi bir dil işçiliği var. Sayfalar boyunca konuşma dilinin ritmini en üst seviyede tutmak epey yorucu olmuştur diye düşünüyorum. Sizin dil ve anlatım teknikleriyle ilgili düşüncelerinizi merak ediyorum...
Burada yine her şey anlatıcının sesinden başlıyor. Zor olan doğru ifade noktasını bulmak. Sahnede karakterini arayan ve bazen rolü oynamak için doğru oyunculuğu, doğru tonlamayı bulmaya çalışan bir aktör gibi. Yazar için de durum aynı, anlatıcıya ödünç vereceği doğru tonlamayı bulmalıdır. Ayrıca birinci şahıs olarak yazarken kendimi karakterin düşüncelerinin ve fikirlerinin doğduğu yere yerleştirmeye çalışıyorum ki bu da cümle içinde tereddütlerini, düzeltmelerini ortaya koymama imkan veriyor. Ve aynı zamanda bu bitmemiş düşünce durumu, bütün bir metafor paletini açıyor, çünkü ‘şeyler’ henüz nesnel gerçekliklerine göre sabitlenmemiş oluyor. İfade arayışı içinde, bulanık ve hareketliler.
Romanınız açık bir biçimde neoliberal sisteme bir eleştiri sunuyor. Fakat dolandırıcılık hikâyesinin altında başka şeyler de yatıyor: Aile meselesi, kişisel sorunlar… Politika konusunda, bireysel olan ile toplumsal olan arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
Gittikçe büyüyen, üst üste gelen eş merkezli çemberlerde mantık yürütüyorum. Önce yakın çevre, sonra aile, sonra köy, sonra toplum. Yazarken Aristoteles'in “İnsan politik bir hayvandır” diyen fikrini hatırlayarak iki şeyi hesaba katmalıyız; hem içgüdü, korku, fiziksel algılarla yaşayan hayvan, hem de hileleri ve yalanları çoğaltan bir güçler ve yasalar rejimine kayıtlı olan ‘politik insan’.
'HAKİM, HER ŞEYDEN ÖNCE BİR KULAKTIR'
“Hâkim” karakterine değinmek istiyorum. Kermeur bazen sanki kendi kendine konuşuyor gibi. Karşısındaki hâkimin varlığını unutuyor ve hâkim nadiren lafa girdiğinde şaşırıyoruz. Burada Kermeur, hukuk aygıtının önünde, kendi kendini mi yargılıyor ya da yargıladığı başka şeyler mi var?
Hakim, bu romanda her şeyden önce bir kulaktır. Okur için Kermeur'ün sözlerine ulaşmada aracı. Ve Kermeur bir bakıma kendi kendisinin okuyucusudur. Yargıcın görüşüne, psikanalistin görüşüne duyduğu kadar ihtiyaç duymaz. Söylediklerinin bir alıcısı olması, konuşacak bir ötekiliğe sahip olmak, kişinin kendi üzerinde berrak bir ayna oluşturmasıyla sonuçlanır. Kermeur, hayatının parçalarını toplamak ve başına gelenleri anlamak için konuşma durumundan yararlanıyor. Ve yargıç, bu kelimeleri kabul etmek, hoş görmek ve iletmek için orada bulunuyor.
Romanda başka bir kadim mesele daha farklı bir noktada işleniyor. Baba-oğul ilişkisi bir iktidar odağı olmaktan çıkıp dayanışmaya evriliyor. Birlikte hata yapan ve birlikte intikam alan baba-oğul görüyoruz. Burada çürümüş sisteme karşı bir dayanışma ve bir sonraki kuşağın öfkesinin devam ederek büyüyeceği yorumunda bulunabilir miyiz?
Bilmiyorum ama her halükarda öyle olmasını umabiliriz. Kesin olan şey, romanda bu mücadelelerin yakınlaşmasının çok yoğun ve çok içsel olarak deneyimlendiği için mümkün olduğudur. Oğul, babanın sorunlarının gerçek bir süngeridir. Sosyal ve politik yaşamımızda, ebeveynlerimiz veya kardeşlerimiz olmadan başkalarının talihsizliklerinin süngeri olma kapasitesine sahip miyiz? Başkalarının acısına karşı bu kadar yüksek duyarlılığa sahip olmadığımız sürece ortak bir öfke olmayacak. Tabii herkesin başı belada değilse...
Türkiyeli okurlar, romanınıza büyük ilgi gösterdi... Önümüzdeki günlerde okurlarınızı bekleyen neler var?
Bu sefer etrafındaki erkeklerin gücünü dağıtmaya çalışan bir kadın karakterle ilgili romanımı bitirmeye çalışıyorum. Hâlâ çok sıcak ve aynı zamanda çok politik bir mesele. Ama henüz bitirmedim.