Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, depremden zarar gören 10 ilde Olağanüstü Hal (OHAL) ilan etmiştir. Cumhurbaşkanı’nın kararı, Anayasa’nın 119. Maddesi çerçevesinde OHAL’in “tabii afetlerle” ilgili bölümüne dayanarak alınmıştır.
Aslında halen yürürlükte olan 7269 sayılı afetlerle ilgili yasada, yürütme ve idareye geniş yetkiler tanınmaktadır. Anayasa Profesörü ve CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu, OHAL rejimine geçilmeden yürütme ve idarenin elinde depremlerin yarattığı yıkıma karşı kullanılacak yeterli araçların olduğunu ifade etmiştir. İbrahim Kaboğlu, şunları söylemiştir:
“7269 sayılı Kanun’un sunduğu olanaklar nedeniyle OHAL ilanının gereksiz olmasının yanında, üç aylık süre de ölçüsüz şekilde uzundur. Kaldı ki, 7269 sayılı Kanun'da, vali ve kaymakama tanınan olağanüstü yetkiler için olağan olarak 15 günlük bir süre belirlenmişken on ilde meydana gelen depremler sonrası ilan edilen OHAL için öngörülen üç aylık aşırı uzunluktaki sürenin hiçbir açıklaması yoktur.”
Kaboğlu 10 ilde ilan edilen OHAL sonucunda, üç ay boyunca, seçimlere aylar kala OHAL Cumhurbaşkanı Kararnamesi aracılığıyla temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle siyasi haklar ve ödevlerin askıya alınabileceğine dikkat çekerek, 7269 sayılı Kanun ile 2935 sayılı OHAL Kanunu var iken depremleri bahane ederek Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin çıkarılmaması gerektiğini vurguladı.
15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL uygulamaları çok fazla eleştiri konusu olmuştu. Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle Anayasa dışı uygulamalar mümkün olmuş, buna rağmen Anayasa Mahkemesi OHAL kararnamelerinin Anayasa’ya aykırılık iddiası ile yapılan başvurulara “yetkim yok” diyerek ses çıkarmamıştı.
AFAD’IN YETERSİZLİĞİ, KAOS VE ÖFKE
Deprem bölgesinde afet ve kurtarma çalışmalarıyla görevli AFAD’ın yetersizliği, geç müdahale edilmesi, halkın en temel ihtiyaçlarının sağlanamaması, büyük öfkeye ve kaosa yol açmıştır.. Deprem bölgelerinde büyük bir organizasyon bozukluğu ve koordinasyon eksikliği vardır.
AKP hükümetinin her şeyi tek elden yönetme zihniyeti, belediyelerin, diğer sivil toplum kuruluşlarının yardımlarının halka ulaşmasının engellenmesi, tüm yardımların AFAD kontrolünde yapılmasının zorlanması, halkın büyük bir tepkisine neden olmuştur.
Bir örnek olarak; CHP’li Bodrum Belediyesi’nin yardım malzemelerini taşıyan kamyonların durdurulup araçların önüne Muğla Valiliği’nin afişinin asılması, çarpıcı bir durumdur. OHAL ilanıyla valiliklere her türlü yasaklama ve bu tür engelleme olanakları mı sunulmak istenmektedir?
OHAL’LE SANSÜRÜN YERLEŞMESİ
OHAL kararıyla halkın AKP hükümetine yönelik tepkisinin görünmemesi, gerçeklerin kamuoyu önünde sergilenmemesi, medya organlarının yayınlarına yasak getirilerek sansürcü bir zihniyetin egemen olması istenmektedir.
AKP iktidarı, zaten medyanın yüzde 95’ini kontrol etmektedir. Tüm bu olanaklarına rağmen sınırlı sayıdaki bağımsız, muhalif medya organlarının yayınlarına da engel olunmaya çalışılmaktadır.
Tele-1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ ile yine muhalif gazeteci Enver Aysever’in yaptığı açıklama ve paylaşımlar “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik” gerekçesiyle soruşturmaya neden olmuştur.
Deprem bölgesinden canlı yayın yapan Habertürk, Show TV, TRT gibi yayın organlarında vatandaşların tepkisini dile getiren konuşmalar anında kesilmiş ve engellenmiştir. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Türkiye Gazeteciler sendikası (TGS), basına yönelik engelleme girişimlerini şiddetle eleştirmişlerdir.
TGC’nin açıklamasında, halka doğru haber ulaştırmakla görevli gazetecilerin sahada iktidar mensupları tarafından engellendiği ve tehdit edildiği belirtilerek medya kuruluşlarının yaptıkları yardım yayınlarının da RTÜK tarafından engellendiği ifade edilmiştir.
TWİTTER’DA BAND DARALTMASI
AKP iktidarı, depremzedelere yardım ulaşması açısından yaşamsal nitelikte ihtiyaç duyulan sosyal medya araçlarına, twitter’a band daraltması uygulamıştır. Bu gerçekten kabul edilebilecek bir durum değildir. Nitekim, basın kuruluşları, muhalefet partileri şiddetle tepki gösterip bu uygulamanın sonlandırılmasını istemişlerdir. Tepkiler sonucu 9.5 saat sonra bu kısıtlama kaldırılmıştır
Dezenformasyon bahane edilerek aslında enformasyon, halkın haber alması ve yardımların süratle ulaşması, toplum dayanışması engellenmeye çalışılmaktadır. İktidarın tüm bu olumsuz girişimlerine ve OHAL kararına rağmen toplumdaki dayanışma duygu ve çabalarına engel olunamamaktadır.
İnsanlar büyük bir özveri ile elinden ne geliyorsa yapmaya çalışmakta, deprem bölgelerine yardım için her türlü olanağı kullanmaktadırlar. CHP’li belediyelerin de yıkılan Hatay hava limanını onarmaya çalışması, İskenderun’daki yangını söndürme faaliyeti de olumlu örneklerdir.
Nitekim CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun AKP iktidarının bu tür yardımları engelleme girişimlerine karşı “Biz bu yardımları yapacağız, isterlerse gelsin tutuklasınlar. Artık Erdoğan’la hiçbir şekilde görüşmem, hizalanmam” şeklindeki açıklaması da muhalif çevrelerde takdirle karşılanmıştır.
DEPREM VERGİLERİ NEREDE?
Öte yandan muhalefet partilerinin, ilgili demokratik kuruluşların ve basın organlarının deprem vesilesiyle yıllardır toplanan vergilerin “nerede?” olduğu sorusu da gündemdedir. 1999 Marmara Depremi sonrası çıkarılan deprem vergisi uygulaması, 31 Aralık 2003’te sona erecekti.
Ancak dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, bu deprem vergisini kalıcı hale getirdi. 8 Şubat 2023 tarihli Evrensel gazetesinde yer alan habere göre, bugünkü kur itibariyle 1999 sonrasından bugüne kadar toplanan deprem vergileri tutarının 720 milyar 219 milyon TL olduğu belirtilmiştir.
OHAL kararı ve AKP uygulamalarına karşı halkın dayanışma duygu ve çabasının engellenemeyeceği, bu saatten sonra insanları sindirerek sansürlemenin pek de kolay olamayacağı ortaya çıkıyor.
Kuşkusuz OHAL kararını vesile edip seçimlerin ertelenip ertelenemeyeceği ya da OHAL rejimi altında seçimlerin yapılıp yapılamayacağı da önemli bir soru olarak karşımızda durmaktadır…