OHAL Komisyonu kararlarını veriyor, peki hukuka riayet ediyor mu?
OHAL Komisyonu'nun verdiği kararlara dayanak teşkil eden bir kısım hususlar hukuk nazarında tartışmaya açık konulardır. Öncelikle Komisyonun karar alırken dikkate aldığı personel dosyalarında yer alan bilgi ve belgelerin ne şekilde elde edildiği bu bilgi ve belgelerin hukuka uygun şekilde temin edilip edilmediği hususu tartışmalıdır. Doktrinde ve yargı kararlarında da hukuka aykırı elde edilmiş delillerin disiplin işlemleri gibi ceza muhakemesine yakın idari süreçler bakımından kullanılıp kullanılmayacağı tartışma konusudur.
Süleyman Enes Yiğit*
685 sayılı “Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile öngörülen daha sonra çıkartılan 7075 sayılı kanunla “kanunlaştırılan” hükümlerle birlikte OHAL Komisyonu olağan dönemde de hukuk ve siyasetin gündeminde yerini almaktadır. AİHM, Köksal başvurusu ile ilgili verdiği kararında OHAL Komisyonunu tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olarak kabul etmiştir. (1) Dolayısıyla OHAL KHK’leri ile haklarında işlem yapılan kişilerin AİHM bireysel başvuru yoluna gitmeden önce Komisyona başvurmaları elzem hale gelmiştir. Bu yazı kapsamında OHAL Komisyonunu hukuki meşruiyeti tartışmasına girilmeden karara bağladığı başvurular üzerinden tartışma noktalarına değinilecektir. Komisyon hâlihazırda birçok başvuruyu karara bağlamıştır. Komisyonun kararlarına ilişkin veriler Komisyonun internet sitesinde yer almaktadır:
“31/12/2019 tarihi itibariyle Komisyona yapılan başvuru sayısı 126.300’dür. Komisyon tarafından verilen karar sayısı (98.300) dikkate alındığında, incelemesi devam eden başvuru sayısı 28.000’dir. 22 Aralık 2017 tarihinden itibaren karar verme sürecine başlamış olan Komisyon tarafından, 31/12/2019 tarihi itibariyle verilen karar sayısı (9.600 kabul, 88.700 ret olmak üzere) toplam 98.300’dür. Kabul kararlarından 50’si kapatılan (dernek, vakıf, öğrenci yurdu, televizyon kanalı, gazete) kuruluşların açılmasına ilişkindir. Buna göre, Komisyonun karar vermeye başladığı tarihten itibaren 2 (iki) yıllık süre içerisinde toplam başvuruların yaklaşık yüzde 78’i hakkında karar verilmiş bulunmaktadır. Komisyon ayrıca, 3.500 dosya için ön inceleme kararı vermiştir.” (2)
Görüldüğü gibi komisyon kararlarının ezici çoğunluğu ret kararlarıdır. Bu kararların gerekçelerine ulaşabilmek oldukça güçtür. Zira her başvurucu kendi kimlik bilgileriyle komisyonun internet sayfasından hakkında verilen kararı öğrenebilmektedir. Ayrıca bu kararlar Resmi Gazete veya başka bir alanda yayımlanmamaktadır. Bu yüzden ret veya kabul kararlarının gerekçelerini ancak birtakım haber kaynaklarından öğrenebilmekteyiz. Ayrıca OHAL Komisyonu kendi web sayfasında yayımladığı faaliyet raporunda birtakım karar metinlerine yer vermektedir. Bu karar metinleri kabul ve ret kararlarının verildiği somut olaylardan derlenmiştir. Lakin Komisyon bu kararları özellikle ayıklayıp vitrine koymuş gibidir. Zira karar metinlerden anlaşıldığı üzere hakkında hapis cezası verilmiş bir başvurucunun başvurusu reddedilmiş, diğer yandan hakkında kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilen bir başvurucunun ve hakkında beraat kararı verilmiş bir başvurucunun başvurusu kabul edilmiştir. Ne var ki medyaya yansıyan kararlar ile Komisyonun yayımladığı kararlar arasında çelişki göze çarpmaktadır. Henüz konuya ilişkin idari yargıda kesinleşmiş bir karar da bulunmamaktadır. Bu gerekçeyle yazımız kapsamında medyaya yansıyan kararların bir değerlendirilmesi yapılacaktır. Belirtmek lazımdır ki haberlere ilişkin herhangi bir tekzip de yayınlanmamıştır. Bu durum haber kaynaklarının güvenilirliğini teyit eder niteliktedir.
Komisyon’un 18 Aralık 2017 tarihinde aldığı bir kararda başvurucunun 675 sayılı OHAL KHK’si ile kamu görevinden çıkarıldığı belirtilmiştir. Başvurunun reddine karar veren komisyonun ret gerekçeleri şunlardır (3):
a- Tanık beyanları, Kurumdan Komisyon’a intikal ettirilen personel bilgi dosyasında başvurucunun “mahallinde” yapılan araştırmalar sonucu elde edilen tanık beyanları delil sayılmış, bu tanıklar kişinin örgüt referansıyla işe girdiğinden bahsetmişlerdir. Ayrıca kurumdan gelen personel bilgi dosyasında başvurucunun eşinin öğretmen olup açığa alındığı, adliye memurlarına ilişkin örgütsel para trafiğinin bu kişi üzerinden yürüyor olabileceği hususlarına yer verilmiş. Bu hususların kaynağı olarak da çeşitli tanık beyanları gösterilmiştir. Görüldüğü kadarıyla tanıkların isimleri kararda yer almıyor. Tanıkların bu bilgilere ne şekilde erişmiş oldukları veya tanıklar ile başvurucu arasında bir husumet olup olmadığı bilinmiyor. Pek tabii başvurucu hakkında önceden yürütülmüş ve sona ermiş bir kovuşturma dosyası içinden elde edilen bilgilere göre bu tanık beyanlarının personel dosyasında yer alması olağan karşılanabilir. Ancak eğer ortada hiçbir soruşturma ve kovuşturma yoksa elde edilen tanık beyanlarının güvenilirliği tartışmalı gözükmektedir. Hukuka aykırı delillerin idari cezalar, disiplin süreçleri ve benzeri işlemlerde kullanılıp kullanılmayacağı yargı kararlarında ve doktrinde tartışmalıdır. Bu delillere dayanarak verilmiş olan ret kararlarının –eğer deliller hukuka aykırı elde edilmişse- idare mahkemesince iptal edilmesi söz konusu olacaktır. Ayrıca personel dosyasında belirtilen başvurucunun eşinin açığa alındığı bilgisine binaen verilen ret kararı Anayasa m.38’de zikredilen “suç ve cezaların şahsiliği prensibine” aykırılık tartışmalarını beraberinde getirir.
b- Başvurucunun memuriyete alımı sırasında mülakat heyetinin mevcut durumuna ilişkin öne sürülen kıstas, başvurucunun personel bilgi dosyasında memuriyete alınması esnasında mülakat heyetinde bulunan görevlilerin kamu görevinden çıkartıldığı bilgisi verilmiştir. Bu duruma binaen başvurunun reddine karar verilmesi yine suç ve cezaların şahsiliği ilkesine aykırılık yönünden tartışmaya açıktır.
Komisyon 2018/34945 karar numaralı bir başka kararında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndaki görevinden 672 sayılı OHAL KHK’si ile çıkarılan başvurucunun başvurusunu değerlendirmiştir.(4) Bu kararında da Komisyon, başvurucunun ilgili kurumdan gelen dosyasındaki “güvenilir kaynaklara dayalı çevresel araştırma bilgisine” dayanarak kişinin terör örgütleriyle iltisakı bulunduğu gerekçesiyle başvurunun reddine karar vermiştir. Yine bu kararda da başvurucunun herhangi bir cezai soruşturma veya kovuşturma geçirdiğine ilişkin bir ibare yoktur. Eğer başvurucunun cezai soruşturma ve kovuşturma geçirmediği varsayılırsa personel dosyasında yer alan çevresel bilgilerin kimler tarafından ne şekilde edildiği ve çevresel kaynakların güvenilirlik kıstasının ne olduğu gibi soruların cevapsız kalması muhtemeldir. Bu durum yine hukuka aykırı delillerin OHAL Komisyonu işlemleri bakımından muteber sayılıp sayılmayacağı tartışmasını beraberinde getirir.
Komisyon 2018/20076 sayılı bir başka kararında (5) Adalet Bakanlığı’ndaki görevinden(infaz koruma memuru) 675 sayılı KHK ile çıkarılan başvurucunun başvurusunu karara bağlamıştır. Başvurucu hakkında aynı zamanda cezai kovuşturma yürütülmüş ve neticesinde ilk derece mahkemesi beraat kararına hükmetmiştir. Komisyon karar metninde başvurucuya ilişkin “bilgi, belge ve tespitler” kısmında üç kısım hususa yer verilmiştir:
a- Başvurucuya ilişkin idari soruşturma bilgileri; bu kısımda başvurucu aleyhine tanık beyanı veren kişilere yer verilmiştir. Aleyhe tanıklık yapan bu kişiler Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü bir disiplin soruşturmasında başvurucu aleyhine başvurucunun örgüt sorumlusu olduğuna ilişkin beyan vermişlerdir.
b- Adli soruşturma ve kovuşturma bilgileri; bu bölümde başvurucu hakkında ilk derece mahkemesinin silahlı terör örgütüne üye olmak suçu iddiasıyla yapılan kovuşturma sonucunda beraat kararı verdiğinden bahsedilmiştir.
c- Diğer tespitler; bu bölümde başvurucu hakkında 2014 yılında Adalet Bakanlığı Ceza Tevfik Evleri Genel Müdürlüğü Kontrolörleri tarafından yapılan soruşturmada kişinin FETÖ/PDY üyesi olduğuna ilişkin beyanlar olduğuna dair bilgiler tespit edildiğine yer verilmiştir.
Başvurunun değerlendirildiği kısımda başvurucu hakkında ilk derece mahkemesince beraat kararı verildiği aktarılmıştır. Lakin yukarıda zikredilen nedenlerle kişinin örgütle bağlantısı olduğu kabul edilmiştir. Bu durumda ilk derece mahkemesinin verdiği karara rağmen Komisyon tarafından başvurunun reddedildiği gözükmektedir. Bu hususun idari yargı mercilerince bir iptal konusu sayılıp sayılamayacağı tartışmaya açıktır. Zira ilk derece mahkemesi ile komisyon aynı maddi gerçeğe ulaşmak üzere benzer delilleri değerlendirmektedir. Bu durumda hem mahkemenin hem de Komisyon’un delilleri elde etme yetkisi bulunmaktadır. Hatta çeşitli sebeplerle Komisyon’un erişemeyeceği delillere ceza mahkemesi erişebilmektedir. Pek tabii maddi olayın aydınlatılması bakımından Komisyon kararında geçen tanıkların mahkemece dinlenilip dinlenmediği hususu bilinmiyor. Ancak yukarıda değinilen nedenlerle bu kişilerin mahkemece dinlenmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Yargılama neticesinde bir beraat kararı verilmişse mahkemenin tanık beyanlarını güvenilir bulmadığı söylenebilir. Mahkemenin huzurda dinleyip tartıştığı delillere binaen verdiği beraat kararına karşın Komisyonun dosya üzerinden yaptığı inceleme ile başvurunun reddine karar vermiştir. Ayrıca karar metninde, başvurucu hakkında yapılan soruşturma neticesinde hazırlanan dosyada başvurucunun örgüt üyesi olduğuna dair bilgi ve beyanlar olduğundan bahisle başvurucunun örgüt ile irtibatlı olduğu kabul edilmiştir.
Komisyonun bir idari organ olmasından dolayı kararlarının yetki, şekil, konu, sebep ve amaç unsurları bakımından hukuka uygun olması gerekmektedir. 7075 sayılı kanunla da Komisyon kararlarına karşı yargı yolu açık tutulmuştur. Bu idari yargı mercileri, önlerine gelen Komisyon kararlarında bir takım çekirdek hak ve güvencelere riayet edilip edilmediğini denetlemeleri gerekmektedir. Bu çekirdek güvenceler ceza hukuku bakımından da tanınan ve Anayasa madde 38 bağlamında da güvence altına alınmış evrensel hukuk ilkelerine bağlı güvencelerdir. Bu güvenceler şunlardır: “Soruşturma yapılması ve savunma alınması, Suç ve cezaların geçmişe yürütülmemesi, Lehe kanun uygulaması, Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, Mükerrer cezalandırma yasağı.” (6) Bu temel güvencelerin idari cezalar bakımından uygulanması gerektiği hususu da AYM kararlarına yansımıştır. (7) Nihayetinde Türk İdare Hukukuna temel olan ilkelerden birisi de insan haklarına saygı ilkesidir. Bundan dolayı idare Anayasanın ilgili maddelerinde tek tek zikredilmiş olan temel hak ve hürriyetlere riayet etmekle yükümlüdür. (8)
OHAL Komisyonunun verdiği kararlara dayanak teşkil eden bir kısım hususlar hukuk nazarında tartışmaya açık konulardır. Öncelikle Komisyonun karar alırken dikkate aldığı personel dosyalarında yer alan bilgi ve belgelerin ne şekilde elde edildiği bu bilgi ve belgelerin hukuka uygun şekilde temin edilip edilmediği hususu tartışmalıdır. Doktrinde ve yargı kararlarında da hukuka aykırı elde edilmiş delillerin disiplin işlemleri gibi ceza muhakemesine yakın idari süreçler bakımından kullanılıp kullanılmayacağı tartışma konusudur. Örneğin Danıştay 12. Dairesi tarafından disiplin soruşturması ve yargılamasının ceza soruşturma ve kovuşturmasından bağımsız ve ayrı olduğu, ceza soruşturması ve kovuşturması sırasında kullanılamayan veya kullanılmayan bir kısım delillerin disiplin soruşturması ve yargılaması sırasında kullanılmasında hukuka aykırı bir durum olmadığı, disiplin hukukunda kimi durumlarda kanaatin yeterli olması nedeniyle bunu yasaklayan bir düzenlemeye de yer verilmediği ifade edilerek, idare mahkemesinin kararı bozulmuştur. (9)
Benzer görüşteki kararlara (10) ek olarak doktrinde de ceza yargılaması ve idari soruşturmaların birbirinden bağımsızlığından bahisle elde edilen delillerin hukuka aykırı olması durumunda da bu delillerin karara esas alınabileceği savunulmaktadır. Ayrıca kamu düzeni ve kamu yararı gibi muğlak sebeplerle birlikte idari soruşturmalar bakımından korunan menfaatin ceza yargılaması ile korunan menfaatten farklı olması, öngörülen idari cezanın nitelik itibariyle adli cezalardan hafif olması gerekçesiyle hukuka aykırı birtakım delillerin idari cezalar bakımından kullanılabileceği kararlara yansımıştır. (11)
Hukuka aykırı elde edilen delillerin disiplin işlemleri ve benzeri süreçlerde kullanılmaması gerektiğini savunan kesime göre ise Anayasa madde 38’de öngörülen: “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez” hükmü en güçlü argümandır. Bu görüşü savunanlara göre ilgili hüküm adli veya idari süreç ayırt etmeksizin kapsamını çizmiştir. Dolayısıyla idari işlemler esnasında da bu hükme riayet etmek bir zorunluluktur. Anayasa madde 2 kapsamında yer alan hukuk devleti ilkesi, madde 36 kapsamında yer alan adil yargılanma hakkı ve bu hakkın kapsadığı temel değerler birlikte değerlendirildiğinde hukuka aykırı elde edilmiş delillerin hiçbir surette bir hukuk devletinde kullanılmaması gerekmektedir. Aksi görüş ise bu hükmün suç ve cezalara ilişkin esaslar kısmında yer aldığını söylemekte, idareye ilişkin hükümlerin yer aldığı bölümde ise böyle bir sınırlama getirilmediğini dolayısıyla hukuka aykırı delillerin disiplin soruşturmaları ve benzeri süreçlerde kullanılabileceğini savunmaktadır.
Kanımca idarenin hukuka uygun işlemler yapmak zorunda olduğu vatandaşlarının da idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı etkili bir yargı yoluna başvurma hakkı olduğu bir hukuk devletinde hukuka aykırı delillerin idarenin verdiği disiplin cezaları ve buna benzer işlemler bağlamında kararlara dayanak teşkil etmesi düşünülemez. Söz gelimi Komisyonun tanık beyanlarını muteber sayıp ret kararı verdiği somut başvurularda bu tanıkların ne şekilde dinlendiği, dinlenirken herhangi bir baskıya maruz kalıp kalmadıkları, tanıklarla başvurucu arasında bir husumet olup olmadığı hususu araştırılmadan verilecek disiplin cezası kanımca hukuka aykırılık oluşturacaktır. Zira Anayasa madde 38 hükmü açıktır. Temel hak ve hürriyetlerin koruma altına alındığı bölümde yer alan maddede idari veya adli cezalar arasında ayrım yapılmaksızın bir koruma getirilmiştir. İdari cezaların açıkça sayılmaması veya idari esasların öngörüldüğü bölümde böyle bir hükmün olmaması hukuka aykırı delillerin idarenin işlemleri bakımından göz önüne alınmasına olanak vermemelidir. Anayasal yorum ilkelerine göre özgürlükler geniş, sınırlandırmalar dar yorumlanmalıdır. Nitekim artık idari yargı mercileri de bu yönde içtihatlar vermeye başlamışlardır. (12) Hal böyleyken hukuka aykırı delillerin kullanıldığı OHAL Komisyonu işlemlerinin idari yargı mercilerince iptal edilmesi gerekmektedir.
Bir diğer husus; Komisyon kararlarına yansıyan, suç ve cezaların şahsiliği prensibi bakımından tartışmalı durumlardır. Örneğin bir başvurucunun kamuya alımı sırasında mülakat heyetinde bulunan kişilerin açığa alınmış veya OHAL KHK’si ile kamu görevinden çıkarılmış olması durumunun başvurunun reddi sebebi sayılması bu duruma örnek teşkil etmektedir. Aynı zamanda eşinin açığa alınmasından bahisle bir başvurucunun başvurusunun reddedilmesi bu durumu ortaya koyan somut örneklerden birisidir. Anayasamızın 38. Maddesine göre ceza sorumluluğu şahsidir. Somut olaylarda kişinin eşinin açığa alınmasından dolayı başvurunun reddi kararı verilmesi apaçık bu maddeye aykırılık teşkil eder. Aynı zamanda mülakat heyetindeki isimlerle başvurucunun arasındaki muhtemel bağ ve ilişki araştırılmadan salt heyetteki bazı isimlerin OHAL kapsamında işlem görmesinden bahisle başvurunun reddi kararı verilmesi yine bu maddeyi ihlal eder niteliktedir. Kanımca söz konusu ihlal niteliğinde kararların idari yargı mercilerince iptal edilmesi gerekmektedir.
Savunma hakkının etkinliği üzerinden süren tartışmalara gelecek olursak burada dikkat çeken husus şudur: Komisyon karar alırken başvurucunun savunmalarını tek tek çürütme yoluna gitmeden sadece, “başvurucu dilekçesinde özetle herhangi bir örgütle irtibatının olmadığını ileri sürmekte ve kamu görevine iadesini talep etmektedir” şeklindeki kalıp ifadelerle gerekçe kısmını tamamlamaktadır. Zaten 7075 sayılı kanun uyarınca Komisyon tanık dinlemeden ve duruşma açmadan dosya üzerinden kararlarını vermektedir. Anlaşılacağı üzere tüm bu değerlendirmeler adeta kapalı kapılar ardında yapılmaktadır. Bu uygulamalar, Anayasa madde 38 ve AİHS madde 6 kapsamında güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ve masumiyet karinesini ihlal eder niteliktedir. (13)
Tartışmalardan birisi de tarafından suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edilip edilmediği sorunudur. Özellikle kişiler hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlara veya yapılan kovuşturma neticesinde verilen beraat kararlarına rağmen kişilerin görevlerine iade edilmemeleri bu tartışmaları hararetlendirmektedir. Komisyonun kararlarında kişiye örgüt üyeliği suçu bağlamında bir cezai isnat yöneltilmemeye çalışılmaktadır. Bu yüzden irtibat, iltisak gibi kavramları kullanmak suretiyle deyim yerindeyse ipte yürüyen bir cambaz gibi hareket edildiği görülmektedir. Zira Komisyon işlemlerinin idari yargıdan çıkabilecek olası iptal kararlarıyla karşılaşmaması adına bu manevralara başvurulduğu söylenebilir. Kanımca Komisyonun irtibat ve iltisak gibi aşina olmadığımız kavramları kullanmasındaki amaç; suç sayılmamakla birlikte idari bir ceza gerektiren fiillerin suç sayılan filler ile ayrımından faydalanmaktır. Yargı da bu fikri destekler nitelikte kararlar almıştır. Anayasa Mahkemesi yakın zamanda yayımlanan bir kararında Anayasa madde 38’de sayılan güvencelerin idari veya adli cezalar bakımından bir ayrım gözetilmeksizin öngörüldüğünü kabul etmiştir. (14) Ancak kararın devamında AYM, korunan hukuki değer ile ihlal sonucu ortaya çıkan hukuki sonucun farklı olması sebebiyle suç ve cezada kanunilik ilkesinin idari cezalar bakımından daha esnek uygulanması gerektiğine hükmetmiştir.
Son olarak OHAL Komisyonu kanunlaşan bir OHAL KHK’si ile öngörülmüştür. Tüm tartışmalara rağmen bir şekilde görevini ifa etmektedir. Hatta Komisyon başvuruları tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden yazımda Komisyonun verdiği kararları mevcut hukuk düzeni açısından değerlendirmeye çalıştım. Ancak kanunlaşan OHAL KHK’leri hakkında yapılan başvurular Anayasa Mahkemesi önünde beklemektedir. Yavaş yavaş kararlarını vermekte olan AYM henüz OHAL Komisyonuna ilişkin hükümlere karşı yapılan başvuruları karara bağlamamıştır. Medyada veya hukuki tartışmalarda dillendirilen gerekçelerle veya başka sebeplerle AYM tarafından verilebilecek olası iptal kararları sonrasında OHAL Komisyonu müessesesi kaldırılabilir. Neticede bu hem ekli ihraç listelerini içeren kanunlaşmış KHK’ler hem de OHAL Komisyonuna ilişkin 7075 sayılı kanunun akıbeti AYM’nin kararlarına bağlıdır
(1) Köksal, Türkiye. B. No.: 70478/16 . 12.06.2017
(2) https://ohalkomisyonu.tccb.gov.tr/
(3) https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2018/01/24/ohal-komisyonunun-ret-gerekcesi-ortaya-cikti/
(6) Ali Ulusoy, Yeni Türk İdare Hukuku, 2.Baskı Ankara: Yetkin Yayınları, 2019. s. 455.
(7) AYM, 17.05.2018, Ahmet Altuntaş vd., 2015/19616 B. Başvuru: “Tarım arazilerinde yapılan incelemede, anızı yakan kişiye ait herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. Mahkeme, anız yakıldığı tespit edilen arazilerin malikleri olan başvurucular tarafından taşınmazlarında anız yakıldığı yönünde herhangi bir ihbar veya suç duyurusunda bulunulmadığını dikkate alarak anız yakma eylemlerinin mülk sahiplerince gerçekleştirildiğine dair fiili karineden yararlanmıştır. Diğer bir ifadeyle ispat yükü iddia edende kalmamış, başvurucuya devredilmiştir. Anılan karineyle suç isnadı altındaki başvurucular, otomatik olarak suçlu konumuna düşürülmüştür… Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı ve 38. maddesinin (4) numaralı fıkralarında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.”
(8) Kemal Gözler, İDARE HUKUKU, Cilt I Bursa: Ekin Yayınevi, 2003, s. 89.
(9) Danıştay. 12.D., E: 2007/6148, K: 2010/2851, T: 26.05.2010. nkl. Gündüz, 2019
(10) AYİM 1.D., E: 2014/2, K: 2014/1151, T: 16.12.2014. DİDDK, 21.04.2011, E.2010/1391, K.2011/273.nkl Gündüz, 2019
(11) Gündüz, “HUKUKA AYKIRI ELDE EDİLMİŞ DELİLLERİN DİSİPLİN HUKUKUNDA KULLANILMASI,” s. 89–114.
(12) Danıştay. 16.D., E: 2015/14258, K: 2015/4219, T: 01.07.2015. Danıştay. 5.D., E: 2016/18730, K: 2017/21649, T: 25.10.2017.
(13) Altıparmak, “Ölü Doğan Çocuk: 685 Sayılı KHK Ile Kurulan Ohal Komisyonu.”s.78
(14) AYM, E. 2018/73, K. 2019/65. 24.07.2019
*Avukat