Bu hatalı uygulamalar sürerse, OHAL kalkamaz. Çünkü kalkarsa iktidar altında kalır. Fakat kalkmazsa da toplum altında kalır…
Olağanüstü hal uygulaması ne kadar sürecek? Ne kadar sürebilir?
Şeyh Galip, bir şiirinde kullanır: “Firkat âdet olmasın kan eyle kanun eyleme!” Zaten bir Mevlevî sözü ya da öğüdü olarak kaydedenler de var, padişahlara ihtaren. Osmanlı darbımesel derlemelerinde “Kan etme. Kanun eyle” değişkesi de yer alıyor. İkincisi, yasanın ihlalden üstün olduğunu ifade ederken, ilki olağan üstü hal işlemlerini anıştırır: Hani olağan hukuk askıya alındığında, olağan hukukla yapılamayacak bazı şeyler yapılabilir ya. Hani şu günlerde yaşıyoruz ya.
Olağanüstü hukuk, olağan hukukta yapılamayacak bazı hukuksuz işlere cevaz verir ve aynı Osmanlı atasözündeki gibi der ki: Olağanüstü hali geçirmek için yapacağın bazı işler olabilir, yap, ama bunların kalıcı olmasına izin verme; bunları kanun haline getirme. Olağanüstü hal bitince bu yaptığın işler bitsin.
*
OLAĞANÜSTÜ KHK ÖMRÜ BELLİ
Önce o kararnamelerin geçerlilik sürelerini bir kesinleştirelim: Olağanüstü hal kararnameleri, olağanüstü hal süresince geçerlidir. Anayasa emri. Bir saniye fazla geçerli olamaz.
Bunu, seçkin (bu artık galiba suç) hukuk hocalarımızdan, aziz dostum Cüneyt Ozansoy, Twitter’de veciz bir formülle şöyle izah etti:
“Basit bir ölçü:
Olağanüstü Hâl kalktığı zaman da etkisi/sonuçları süren ve dolayısıyla "kalkmayan" nitelikteki her işlem, yok hükmündedir.”
Ve bu hukuk aforizmasına katılan bir başka seçkin hoca, Metin Günday, Anayasa’nın 129’uncu maddesinin ikinci fıkrasını hatırlattı Twitter üzerinden:
“Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.”
Veremezsiniz. Savunma hakkı tanımak zorundasınız. Meğer ki KHK ile Anayasa ilga edilmiş ola! Osmanlıya her fırsatta atfı seven iktidarın bilmesi gereken bir başka Osmanlı deyimiyle ifade edersek: Meğer derya tutuşa! Bu nida da sultana ihtardır!
1000 YIL SÜREN İŞLER
Şimdi eğer bu KHK içerikleri en geç OHAL’in kalktığı gün hükümsüzleşiyorsa, o OHAL kalkar mı? İlan edilen karara bakarsak, 90 gün sürecek. (Çoktandır yürürlükte değil ama) Anayasa diyor ki, her seferinde uzatabilirsin. Ne kadar? Sınır koymamış. Bin yıl mesela. Hani 28 Şubat bitti mi sorusuna, 28 Şubat 1000 yıl sürer demişti ya dönemin kudretli paşalarından biri, bu da öyle. “1000 yıl sürebilir.”
Hükümet ve Külliye yetkilileri çok sürmeyecek diyor. Bitince ne olacak?
Hani on binlerce kişi işten atıldı ya, atılacak ya (Ankara kulislerine göre sayı 400 bini bulabilir!) işte “Müjde, OHAL bitti” denilen gün, onları işten (iş neymiş, meslekten atan, elinden gelse ülkeden ve hayattan) atacak şekilde düzenlenen kararnameler de biter. Hükümsüz kalır. E ne olur o zaman? Mahkemeler geri dönüş kararı vermek zorunda. (Aslında şimdi de başvuruları kabul etmeliler.) Verir mi? Tabii ki vermez. Anayasa bitmeden önce mahkemeler bitmişti. Kaldı Anayasa Mahkemesi; o da hak ihlali kararı vermek zorunda. Verir mi? Vaktiyle “Öyle KHK olursa ben müdahale ederim” demiş diye bugün güvenmek zor. Zor belki ama vermemek için çok hukuki görünümlü cümleler kurma talimi yapmalı. Kalıyor AİHM. Karar verir mi? Yağmur gibi olması gerekir.
SİYASAL HİJYEN
Sorun sadece iktidarın kendi devletçi obsesyonlarına uygun siyasal hijyeni sağlama çabasından ibaret değil. Mesele sadece KHK sisteminin kötüye kullanımı da değil. Mesele sadece on binlerce kişinin açlığa mahkûm edilmesi bile değil. Mesele, bu günler geçtikten sonra işletilebilecek hiçbir hukukun kalmayacak olması. Bir hukuk için, asgari bir hukuk için gerekli hiçbir dayanağın kalmaması.
Özetle sıralayalım:
Özel mülkiyet (belki hiç tam olmamıştı ama) artık Osmanlı müsadere rejimine dönüşle imha olmuştur. İş güvencesi (belki hiç tam olmamıştı ama) artık toprak kölesiyle ortakçı kul düzeyini aratacak bir hale gelmiştir. (Onların hiç değilse karınlarını doyurma imkanı ellerinden alınmamıştı.)
Suçun şahsiliği ilkesi, Kuran öncesine dönmüştür. (Ata cürmü için evlada zulüm olmaz, derdi Osmanlılar. Şimdi, evlat, karı, koca, kaynana… herkes hedef olabiliyor)
*
14 BİN “TERÖR” ÖĞRETMEN
Açlıkla terbiye müessesi var bir de. O da ihya edilmiş durumda. İşten değil, meslekten atılıyor insanlar, sana (Bir öğretmen intihar etti, ne yazık) artık ekmek yok deniliyor. İdari kararla oluyor hepsi. Mahkemeye ne gerek var o halde? Kapatırsak, cari açık filan azalır. En son “14 bin öğretmen” hedefte. Ana muhalefet bas bas bağırsa ne fayda? İdris Baluken hangi karara dayanıyorsunuz diye sordu ama HDP zaten kendisi tüm bu işlemlerin hedefi, kim dinler? Toplum? O zaten uzlaşmaz kutuplu bir çatışma ortamına doğru sürükleniyor. Kutupları körükleme de yerli ve milli spor artık. Misal, “hak arama” hizmeti veren change.org adlı adreste, 14 bin öğretmenin açığa alınması ya da başka yerlerde (Nereden olacak, Kürt illerinden) görevlendirilmesine hiç razı olmayanlar tarafından bir kampanya başlatıldı. Ama ne kampanya, inşaatı sürdürülen yeni devlete layık olma hevesiyle, platform izin verse (açlıkla terbiyeye vermiş zaten), asılmalarını isteyecekler…
İktidarın, “yerli ve milli” söylemi altında, darbeye yönelik adli soruşturmaları güçlendirmek yerine (öyle olsa Adil Öksüz salınabilir miydi?) tekçi bir iktidarı pekiştirmeye yönelik stratejilerinin topluma “terör” ve “güvenlik” metaforları/maymuncukları eşliğinde satmasının sonuçları hayırlı değil. İdamı, linçi, hakların hukuksuz ihlalini savunan bir “millet”le kurulacak devlet, buna karşı çıkanların yok edilmesi arzusu gerçeklemeden nasıl mümkün olur? Tehlike büyüktür. İbnu’l Mukaffa’nın 1200 yıl önce söylediği gibi: “"En kötü zaman, yönetenin ve halkın kötülüğünün birleştiği zamandır." (İbnu’l Mukaffa, İslam Siyaset Üslubu. Türkçesi Vecdi Akyüz. Dergah Yayınları)
*
Bütün bunlar böyle kabul görürse, olağanüstü hal hiç kalkmaz. Kalkamaz. Kalkmazsa toplum altında kalır. Kalkarsa iktidar… Bu hatalı yollardan dönülmediği sürece…