Cüneyt Arkın ve Fatih Portakal dışında bu yıl tadı tuzu yoktu dediğimiz Altın Kelebek Ödül Töreni’nin şamatası sonradan çıktı. Bu yıl 3. sezonuna devam eden Diriliş Ertuğrul dizisine Altın Kelebek Ödül Töreni'nde 'En İyi Dizi' ödülü verildi. Dizi ekibinden Cavit Çetin Güner, kendilerine teşekkür konuşmasına izin verilmediği gerekçesiyle aldığı ödülü kuliste yere attı. Programın sunucusu Okan Bayülgen, yaşanan kriz üzerine ekipten, içinde birkaç defa “Diriliş Ertuğrul’u hiç izlemedim” cümlesi geçen kısa bir konuşmayla “alaycı” bir şekilde özür diledi. Bunun üzerine dizinin yapımcısı ve senaristi Mehmet Bozdağ da sosyal medyada yayınladığı bir açıklama ile ödülü iade ettiklerini açıkladı. Basit bir teknik aksama, olağan bir teşrifat hatasından hiç kaçırılmayacak bir mağduriyet devşiren hükümet medyası, Doğan Medya’ya yüklendi. 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a FaceTime ile bağlanan Hande Fırat’a “Yılın Gazetecilik Ödülü” vermekle buzları iyiden iyiye erittiğini zanneden Doğan Medya, hemen savunmaya geçti. Ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları geldi. “Aslanlar kendi hikâyelerini yazmaya devam edecekler” dedi ve yüklendi: “Onların o şekilde yorum yapmalarına, değerlendirmelerine hiç kafanızı takmayın, yola devam edin. Bu millet sizi bağrınıza basmış, onlar bassa ne yazar, basmasa ne yazar. Onların orada verilecek şekli bir ödülü önemli değil, asıl önemli olan şu milletin gönlünü siz kazandınız, işte asıl mükâfat, asıl ödül bu. Beyefendi de izleyememiş, fırsat bulursa izleyecekmiş.” Bunun ardından Bayülgen, “çok üzgün” olduğunu açıkladı. “Bu benim esprili tutumum, konuşma tarzım. Bundan dolayı da kimse alınmaz. Ben dizinin adını ön plana çıkarmak için tekrar tekrar söyledim. Kimseyi kırmayı istemedim. Kırdıklarım varsa özür dilerim” dedi.
“Gölge olay” diye tanımlanan bir durum vardır, bir olaya katılan ama ona hiçbir şekilde etkide bulunmayan veya başka bir olay tarafından var edilerek ona bağlanan olaylar için kullanılır. Makinenin gürültüsü bir gölge olaydır mesela. Ödül Töreni ve sonrasındaki şamata da görünürdeki bütün güncel politik ve ideolojik simgeselliğine ve her türlü iddiaya rağmen, sadece, ülkedeki çatışma ve kutuplaşma ikliminin pek çok alanda ortaya çıkardığı türden, bir gölge olaydır. Politik alanda kazandığı hegemonya savaşını popüler kültür alanında henüz tam bir zaferle sonuçlandıramamış muhafazakâr iktidar ile liberal kültür endüstrisi arasındaki küçük sürtüşmelerin bir gürültüsü olarak anılacaktır.
O yüzden, kendisi topyekûn gösteriden ibaret bir toplumda bu türden bir ödül gösterisinin ne önemi olabilir ki, denilebilir rahatlıkla. Ne var ki, kuru gürültüden başka şimdilik kayda değer hiçbir şey üretmeyerek etliye sütlüye karışmayan kültür endüstrimiz, biraz daha ileride, kim bilir, belki faşizm yumurtlayacak. Bu da kendi başına büyütecek bir şeyin olmadığı ödül skandalını magazinin gevezeliğine terk etmek yerine, toplumsalın dünyasına almayı gerektiriyor. Özellikle de gürültünün baş aktörü Okan Bayülgen’in kişiliği ve bu olayın başı ve sonundaki tavrı nedeniyle.
Okan Bayülgen, biricik ülkemizin gelecek umudunun yaslandığı çöküş halindeki bireyi fethetmiş bir kültürün içinde iş yapan birkaç komik ve eğlenceli adamdan biri. Farklı üslubuyla televizyondaki talk-show paradigmasını yıkan bir adam. Sivri bir tavrı var. Rahatsız edici, snob, sataşan ve kızdıran biri. Zeki olduğundan kültür sanayiinin çamurlu akıntısında sürüklendiğinin bilincinde. Ama hesap edilebilir kimi aşırılıklar yapmakla yerleşik olanı alt üst ettiğini ve bu sayede de kendine sistemin dışında farklı bir konum kazandırdığını zannediyor; ele avuca gelmez biri olduğuna inanır bir hali var. Halen o sıra dışı imgeyi korumak ve pekiştirmekle uğraşıyor. Diriliş Ertuğrul dizisi ekibine yönelik alaycı özrü de bu sistematik uğraşın anlık dışavurumuydu.
Gemlenemez aşırılıkları, baş edilmez fevrilikleri, apansız özgünlükleriyle renkli bir kişi Okan Bayülgen. Gelgelelim, gerçekte maliyetsiz aşırılıklara dayanan renkli kişiliğiyle sistem içinde elde ettiği konum, toplumsal hayatın gerçekliği karşısında son derece dayanıksız bir konumu ifade etmektedir. Nitekim Cumhurbaşkanı’nın azarından sonra dilediği özürle renkli kişiliğindeki bu dayanıksızlığı açık biçimde göstermiş oldu. Çünkü bütün “renkli kişilikler” gibi onun da renginden başka bir şey yok elinde. İnanç beslediği zeki, tehlikeli, ele avuca gelmez kişiliğini orada burada parlatmaya çalıştıkça bu türden çözümsüzlüğe hep düşecek ve çözümsüzlüğe düştükçe hayranlık uyandıran renkleri de bir bir solacak. Tıpkı başından “Ayşe öğretmen” hadisesi geçmiş Beyaz gibi.