Galatasaray, her ne kadar iki maçı da kaybetse de oynadığı futbolla büyük saygı uyandırdığı Bayern Münih karşılaşmaları ve öncesinde üç puanla döndüğü Manchester United deplasmanından ötürü, harika bir Avrupa sezonu geçirdiğine herkesi ikna etmişti. Hâlbuki öncesinde durum hiç o kadar parlak değildi.
Özellikle oyun olarak ciddi anlamda zorlandıkları Molde’ye karşı play-off turunu geçip Şampiyonlar Ligi gruplarına kalmalarını, sahip oldukları kaliteli ayaklara ve şanslarına borçlulardı. Üzerine gruptaki ilk maçta, kâğıt üzerinde Galatasaray’ın en kolay kazanması beklenen maç olan İstanbul’daki Kopenhag karşılaşmasında da yine oyun olarak rakibine üstünlük kuramadan son dakikalarda bir puanı kurtarabilmeleri, sarı-kırmızılıları hayli zor bir Avrupa sezonunun beklediğini düşündürüyordu.
Bunun da en önemli nedeni, kulübün yazın çok kötü bir transfer dönemi geçirmesiydi. Bilhassa orta sahaya yapılan Tanguy Ndombele ve Kerem Demirbay takviyeleri, iki oyuncunun fiziksel durumları nedeniyle Galatasaray’ın ihtiyaçlarını karşılayacak türden değildi. Aynı şekilde artık 36 yaşına gelen Dries Mertens ve fiziksel seviyesi Süper Lig’de dahi yeterli olmayan Sergio Oliveira’ya da ilk 11’de anahtar roller verilemezdi. Zaten bu yüzden orta sahaya takviye gerekiyordu. Fenerbahçe’nin elinden kapılan Wilfried Zaha ve Milot Rashica’nın Beşiktaş’a kaptırılmasından sonra apar topar transfer edilen Hakim Ziyech de ihtiyaca yönelik değil kaliteyi artırmak için yapılmış transferlerdi, ama onlar da hazır değildi.
Dolayısıyla tüm bu şartlar altında, tıpkı bir önceki sezonki toplama takımdan kısa sürede dengeli bir oyun planı çıkarmayı başarması gibi, Okan Buruk’un yine bir şeyler icat etmesi ve bunun da hemen sonuç vermesi gerekiyordu. Bulduğu çözümü ise ilk olarak Old Trafford’da gösterdi. Çift pivotta Lucas Torreira’nın ekürisi rolünde hem Ndombele hem Kerem Demirbay hem de Oliveira’yı yedek bekleten Buruk, Kaan Ayhan’ı tercih etmişti. Forvet arkasında da Mertens’in yerine Kerem Aktürkoğlu’nu görevlendirmişti.
Buruk’un bu iki tercihi de hem o maç özelinde hem de daha sonrasında çok iyi sonuç vermiş, Kaan’ın savunma önündeki varlığı hem takım savunmasını çok rahatlatmış hem de daha fazla öne çıkma fırsatı bulan Torreira’nın ön alan presini kuvvetlendirmesini sağlamıştı. Kerem ise yeni pozisyonunda ve rolünde bocalasa ve özellikle bitiricilik konusunda yaşadığı sıkıntılar nedeniyle çok eleştiriler alsa da, onun forvet arkasındaki varlığı da özellikle Avrupa maçlarında Galatasaray’ın direkt oyununu daha keskinleştirmişti ve tempoyu hızlandırmıştı.
Bu şekilde Bayern’e karşı da çok cüretkâr ve saygıdeğer bir futbol oynayan Galatasaray, maç sonlarını iyi oynayamadığı için iki maçtan da puansız ayrılmıştı. Ancak bu futbolun, hem içerde United’a karşı hem de Kopenhag deplasmanında sonuç getirebileceği düşünülüyordu.
BURUK KENDİ YAPTIĞINI YIKTI
Fakat dün akşam Okan Buruk’un tercihleri daha farklıydı. Bunda onu zorlayan bir sebep de vardı; Davinson Sanchez’in sakatlığı nedeniyle oynayamayacak olması. Ya bir hayli kötü bir sezon geçiren Victor Nelsson’a güvenecek ve Abdülkerim Bardakcı’nın yanında ona şans verecekti ya da Kaan Ayhan’ı stopere çekecek ve Torreira’nın yanında yine istikrarlı bir performansı olmayan Ndombele’ye güvenecekti. Okan Buruk ise ikincisini seçti. Ayrıca forvet arkasında da Kerem Aktürkoğlu’nun yerine Mertens’i görevlendirdi.
Ndombele ve Mertens’in son Alanyaspor maçındaki olumlu katkıları da Okan Buruk’un böyle bir karar almasını sağlamış olabilir. Ama elbette bu bambaşka bir maçtı. Hem iki rakibin seviyesi hem de iki maçın ihtiyaçları birbirine tamamen zıttı. Galatasaray iç sahada Alanyaspor’a karşı doğal olarak favori takımdı ve buna göre oynamalıydı. Ama Manchester United’a karşı bunu yapmak, her ne kadar çok kötü bir sezon geçirseler de, belirli riskler barındırıyordu.
Sarı-kırmızılılar, Old Trafford’da rakibini yenerken ya da Bayern Münih’i iki maçta da çok zorlarken, bu maçların hiçbirinde favori değildi. Hâliyle favori takım gibi oynamamıştı ve rakiplerine sahada bu şekilde üstünlük kurabilmişti. Dün akşam ise sanki galibiyete daha çok ihtiyacı olan takım Manchester United değil Galatasaray’dı. İlk 11’lere bakılınca favori takım da sarı-kırmızılılar gibi görünüyordu.
Okan Buruk, Kaan ve Kerem yerine Ndombele ve Mertens’i tercih ederken, fizik kaliteden ödün verip teknik kaliteyi yükseltti. Old Trafford’daki maçta Casemiro’nun önünde iki ofansif oyuncu olarak Mason Mount ve Hannibal’ı kullanan Erik ten Hag ise dün akşam savunma önünde defansif yanı kuvvetli iki oyuncuyu, Scott McTominay ve Sofyan Amrabat’ı tercih ederek teknik kaliteden ödün verip fizik kaliteyi yükseltti.
Zıtlıkların bu çarpışmasından galip ayrılan taraf ise net olarak Manchester United oldu. Özellikle Ndombele-McTominay eşleşmesi üzerinden Galatasaray’a büyük üstünlük kuran United, ilginç bir şekilde yanında Kaan oynuyormuş gibi önde basmaya devam eden Torreira’nın da arkayı boşaltmasıyla sarı-kırmızılıların savunma arkasına çok rahat indi ve 20 dakikada iki farklı üstünlük yakaladı.
TEŞEKKÜRLER ONANA
Galatasaray için sahada neredeyse hiçbir şey yolunda gitmese de geri dönüş imkânı ise hep oradaydı. Çünkü United’ın kalesinde felâket bir sezon geçiren Andre Onana vardı. Nitekim eski takım arkadaşı Ziyech’ten çok kötü bir frikik golü yiyerek Galatasaray’a ikinci yarıda maça ortak olma şansı tanıdı.
Ama bunun için Okan Buruk’un da bir şeyler yapması gerekiyordu. En başta, Nelsson yerine Ndombele’ye güvenmenin ve Kaan’ı orta sahadan çekmenin kötü bir fikir olduğunu kabullenebilirdi. Ama bunu yapmadı. Sonucundaysa ilk yarı boyunca olduğu gibi Ndombele yine McTominay’in bir topsuz koşusunu takip etmedi ve aradaki fark yeniden ikiye çıktı.
Fakat Galatasaray için hâlâ bir geri dönüş imkânı vardı, çünkü Onana yine oradaydı. Ziyech’ten kendisi adına korkunç bir frikik golü daha yedi ve Faslı yıldızın 2003-04’ten bu yana Neymar ve Cristiano Ronaldo’nun ardından bir Şampiyonlar Ligi maçında iki frikik golü atan üçüncü oyuncu olmasını sağladı.
Sonra sahneye oyuna sonradan giren Kerem Aktürkoğlu çıktı. Ziyech’in akıl dolu ara pasını çok iyi kontrol eden Kerem, uzun zamandır en çok eleştirildiği konu olan bitiricilik sıkıntısını unutulmaz bir vuruşla sonlandırdı ve Galatasaray taraftarlarını ayağa kaldırdı. Ama aylardır hemen her maçın ardından topluca ve acımasızca saldırdıkları bir oyuncunun golüne sevinmeye hakları gerçekten var mıydı?
Müthiş geri dönüşe rağmen oyunun hiçbir bölümünde United’a net bir üstünlük kurmayı ve maçı kontrol etmeyi başaramayan Galatasaray’ın en azından 3-3’ten sonra dengeli bir oyuna geçmesi gerekiyordu. Çünkü beraberlik Galatasaray için kötü bir sonuç değildi. Ama bunu da yapamadılar. Rus ruleti kıvamında geçen son dakikaları gol yemeden geçmek ise sarı-kırmızılılar için büyük şanstı.
Sonuç olarak Galatasaray, net bir üstünlük yakaladığı iki Bayern maçından puansız ayrılırken, tamamen kaosa terk edilen İstanbul’daki Kopenhag ve United maçlarında unutulmaz bir geri dönüşe imza atarak iki puan çıkarmayı başardı. Futbol böyle bir oyun.
Kopenhag’ın Bayern deplasmanından sürpriz bir şekilde bir puan çıkarması ise Galatasaray için Parken Stadı’nda yirmi üç yıl sonra bir zafer daha kazanmayı zorunlu kılıyor. Aksi takdirde United’ın evinde Bayern’i yenmesi hâlinde, Galatasaray’ın taraftarlarını gururlandıran performanslarına rağmen sarı-kırmızılılar bir anda Avrupa dışında kalabilir. Çünkü futbol böyle bir oyun.