Ölen çocuk, sanık polis, bir dakikalık duruşma
Türkiye’de refakatsiz bir çocuğun dövülerek öldürüldüğü iddiası ile bir yargılama yapılıyor, ailesi Afganistan’da yaşadığı için yargılamaya dahil olamıyor. Yazılı vekaletname de sunamadıkları için Tacik, yıllardır süren yargılamada savunmasız bırakılıyor.
Volkan Görendağ*
Lütfillah Tacik’in ölümü ilk ortaya çıktığında basının ve sivil toplum örgütlerinin ilgisi oldukça yoğundu. Davanın ilk duruşmalarına farklı sivil toplum örgütleri temsilcileri izleyici olmak ve müdahillik taleplerini iletmek üzere katılıyordu. Duruşmalar medyada ayrıntılı olarak yer alıyordu. Ancak zamanla duruşmaya katılanların sayısı azaldı, basındaki haberler seyrekleşti. Sivil toplum örgütlerinin hem iş yükü hem de insan ve mali kaynaklarının yetersizliği de muhtemelen ilginin azalmasında çok etkili oldu.
Uluslararası Af Örgütü, bu davayı başından beri çok önemsedi. Neredeyse tüm duruşmalara İstanbul’dan bir gözlemci gönderdi ve süreci yakından takip etti. Bazı duruşmalara uluslararası gözlemciler de katılarak sahip çıktı. Davanın 11'inci duruşmasını gözlemlemek için 8 Mart 2018 tarihinde Van’a gittim.
Lütfillah Tacik 27 Mayıs 2014 tarihinde, 17 yaşındayken getirildiği Van Geri Gönderme Merkezi’nde rahatsızlanarak Van Eğitim ve Bölge Hastanesi’ne kaldırıldı ve orada hayatını kaybetti. Ölüm nedeni “beyin kanaması” olarak kayda geçti. Tacik’in ölümüne neden olan beyin kanamasını tetikleyen etkenin görevli bir polis tarafından Tacik’in yüzüne vurması olduğu iddia ediliyor.
Bir yıldan fazla süren soruşturma sürecinin ardından, 20 Haziran 2015’te iddianame kabul edildi. Duruşmayı izlemek üzere Van Adliyesi’ne giderken, davada bir gelişme olacağına, en azından duruşmada avukatların taleplerinin tartışılabileceğine dair umudum vardı. Ancak bu umut, duruşmanın sonunda yerini büyük bir şaşkınlığa bıraktı.
Tacik’in duruşması Van 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 11:30’da başlayacaktı. Davayı ilk günden bu yana titizlikle takip eden Avukat Mahmut Kaçan ve Çocuk Alanında Çalışan Avukatlar Ağı üyesi Avukat Asye Demir ile birlikte salonun dışında duruşmayı bekledik.
Saat 12:30 oldu. Mübaşir bize, çok sayıda tutuklu dosya duruşması olduğunu ve uzun süre beklememiz gerekeceği bilgisini vermişti ama yine de zaman geçmek bilmiyordu. Duruşma salonunun bulunduğu koridorun kalabalığını fark ettim. Salondan “tahliye” diye bağırarak sevinç gözyaşlarıyla çıkanlar, ağlayarak duruşma salonunu terk edenler, tahliye beklentisi ile saatlerce duruşma bekleyen kaygılı insanlar...
Saat 12:40’ta salona alındık. Büyük umutlarla beklediğim duruşma, Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve ciddi iddialar barındıran bu duruşma yalnızca bir dakika sürdü. Mahkeme, Tacik’in davasını neredeyse lüzumsuz bir iş, bir yük olarak gördüğünü düşündürtecek şekilde, avukatlara taleplerini bile sormadan duruşmayı bitirdi.
Oysa bu duruşmada ilerleme kaydedilmesi gereken önemli konular vardı. Örneğin Lütfillah Tacik’in ailesinin beyanlarının alınması için Afganistan’a talimat yazılmış olması gerekiyordu. Ancak mahkemenin talimatı Afganistan yerine İran’a yazdığı ortaya çıktı. Bu özensizlik, adeta davanın mahkeme tarafından nasıl ele alındığının yansıması gibiydi. Avukatlar bir dakika süren duruşmada zorlukla fırsat yaratıp bu yanlışı mahkemeye iletmeselerdi, muhtemelen bu durum bir sonraki duruşmaya kadar fark edilmeyecekti. Lütfillah Tacik’in ailesinden vekalet almadığı gerekçesiyle Avukat Mahmut Kaçan davada müşteki vekili olarak kabul edilmiyor, bu nedenle bir an önce Tacik’in ailesine tebligat yapılması gerekiyor.
Davada ilerleme beklenen diğer bir önemli konuysa, Tacik’in tutulduğu Van Geri Gönderme Merkezi’ndeki görüntülerle ilgili. Söz konusu kamera görüntüleri uzun süre sonra dosyaya girebilmiş, ancak olay tarihine ait görüntü bulunamadığı tespiti yapılmıştı. TÜBİTAK’ın görüntüler üzerine hazırladığı inceleme raporları da avukatlara tebliğ edilmedi. Avukatlar, gelecek celseye kadar bu eksikliğin tamamlanmasını bekleyecekler.
Halihazırda, vekalet ve temsil sorunlarıyla yıllardır uzadıkça uzayan bu davada bir de usuli hatalar yapılması, davanın özensizlikle yürütülmesi kabul edilemez. Ölen bir çocuktu. Onun ölümündeki haksızlık ve adaletsizlik, davanın seyriyle katlanarak artıyor, olası bir cezasızlık tablosunu oldukça güçlendiriyor.
Kaldı ki, davada sanık olan polislerin hiçbir aşamada görevden el çektirilmeksizin çalışmaya hâlâ devam edebiliyor olmaları, her iki sanığın da duruşmalara katılmaları yönündeki zorunluluğun kaldırılmış olması, davanın cezasızlıkla sonuçlanacağına dair endişeleri artırıyor.
Türkiye’de refakatsiz bir çocuğun dövülerek öldürüldüğü iddiası ile bir yargılama yapılıyor, ailesi Afganistan’da yaşadığı için yargılamaya dahil olamıyor. Yazılı vekaletname de sunamadıkları için Tacik, yıllardır süren yargılamada savunmasız bırakılıyor.
Tacik davasındaki temsil sorunu aslında ceza yargılaması usulündeki önemli bir çelişkiye dikkat çekiyor. Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki düzenleme gereği mağdur çocuk için istem aranmadan, avukat ve müdafii görevlendirilmesi zorunlu. Ancak çocuk öldüğünde bu zorunluluk uygulanmıyor ve eğer çocuğun ailesi ya da yakını yoksa veya Lütfillah Tacik örneğindeki gibi bu aileye veya yakınlara ulaşılamıyorsa, ölen çocuk savunmasız kalabiliyor. Tacik davasında baroların, çocuk ve mülteci alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) davaya katılma talepleri, “suçtan zarar gören” konumunda olmadıkları gerekçesiyle reddedilmişti. Yalnızca Çocuk Alanında Çalışan Avukatlar Ağı’nın davaya katılma talebi kabul edilmişti.
Ayrıca Lütfillah Tacik, Aile ve Sosyal Politikalar Van İl Müdürlüğü bünyesindeki Çocuk ve Gençlik Merkezi’nde (ÇOGEM) kalırken, polisler tarafından işlemleri yapılmak üzere alınmıştı. Tacik’in ÇOGEM’e bir daha geri dönememesine rağmen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı davaya müdahil olma gereği hissetmedi, bu konuda bir girişimde bulunmadı.
Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi, savaş veya diğer nedenlerle ve kendileri için daha iyi bir yaşam umuduyla ülkelerinden kaçarak başka ülkelere sığındıklarında, uluslararası hukuk kurallarının uygulanması gerekir. Çocuk sığınmacıların işlemleri sağlıklı ve insan onuruna yaraşır bir şekilde yürütülmelidir.
Tüm bu süreçlerde çocukların yüksek yararının gözetilmesi yasal zorunluluktur. Onlara hiçbir koşulda kötü muamele edilemez ve idari kararlarla özgürlüklerinden yoksun bırakılamazlar.
Oysa Tacik davası bu şekilde görülmeye devam edilirse, bir çocuğun yaşam hakkının şiddet ile elinden alınmasına karşı etkili ve adil bir yargılama yapılmamış olacak.
Uluslararası Af Örgütü olarak işkence, kötü muamele ve yaşam hakkı ihlallerine karşı mücadele ediyoruz. Lütfillah Tacik ve diğer tüm çocuklar için, bu davayı izlemeye devam edeceğiz.
*Uluslararası Af Örgütü Mülteci Koordinatörü