Olena Zelenska'ya ikinci açık mektup
Siz ülkenizi terk etmediniz Olena. Titanik gemisindeki müzisyenler gibi. Titanik'ten farkınız batmayacak oluşunuz. Sevgiyle ve sağlıcakla kal.
İzzet Doğan*
Bu sana ikinci mektubum sevgili Olena, zaman rüzgâr gibi geçiyor. İlk mektubumdan haberin olmadığı gibi bundan da savaş ortamında haberin olmaz ama bir gün bir deniz kıyısında kayaya vuran şişedeki mektup gibi karşına çıkabilir diye düşünüyorum.
Bak Olena Romalı Ozan Horatius, "Bir insanın vatanı için ölmesi güzel bir şey" diye yazmış. Savaş karşıtı bir başyapıt olan ve 1929 yılında yayımlanan Silahlara Veda romanında ise Ernest Hemingway şöyle diyor: "Eski çağ ozanları, vatanı için ölmenin güzel bir şey olduğunu söylemiş. Modern çağın savaşlarında ölmekse ne onur kazandırır insana ne asalet getirir; bir hiç uğruna geberir gidersin."
"Barışta oğullar babalarını gömer, savaşta babalar oğullarını" demiş Lidya Kralı Krözus ve bu özdeyişi günümüze taşımış Heredot. Fakat biz bu savaşta annelerin de oğullarını gömdüğüne tanık olduk hem de evlerinin bahçelerine.
Savaşın yaşattığı trajedileri, akan kanı ve gözyaşlarından, yakılıp yıkılan yuvalardan, sığınaklarda doğan çocuklardan, aç kalan ve evini barkını bırakıp canının kurtarmak için ülkesini terk eden binlerce insandan burada yeniden söz etmek istemiyorum. Zaten Pablo Picasso’nun Alman uçaklarının İspanyol iç savaşında General Franco’yu desteklemek için Guernica kasabasını bombalanmasını anlatan Guernica adlı tablosuna bakmak savaşın yarattığı trajedileri, savaşın bireyler üzerinde bıraktığı acıyı anlamak için yeterli. Çünkü Guernica’da; acı çeken insanlar ve hayvanlar, yıkılmış binalar ve özetle savaşın getirdiği felaketi Picasso’nun çizgisi çok iyi anlatıyor.
Sevgili Olena bizim ülkemizde “koyun can derdinde kasap et” ya da “bulanık suda balık avlamak” gibi güzel özdeyişler vardır.
İşte savaşta et derdinde olan ve bulanık suda balık avlamaya hevesli çirkin insanlar da karşımıza çıkar. Bu tip insanların çirkin örneklerinden biri de Arthur Do Val. Brezilya’nın önde gelen aşırı sağ siyasetçisi Do Val savaş karşıtlığı adına gelmişti ülkenize ama Ukraynalı sığınmacı kadınları görünce şu çirkin sözleri sarf etmişti:
"Demin Ukrayna-Slovakya sınırını yürüyerek geçtim. Kanka, yemin ederim, bu kadar güzel kızı bir arada hiç görmemiştim. Sığınmacı kuyruğu 200 metre boyunca adeta mutlak tanrıçalardan oluşuyor. İnanılmaz bir şey. Brezilya'nın en iyi gece kulübünün önündeki kuyruk, buradaki sığınmacı kuyruğunun yanına yaklaşamaz bile."
"Bunlar kolay kadınlar, çünkü yoksullar."
Bak Olena ben yazarken utanıyorum ama o utanmaz adam konuşmasının şöyle sürdürüyor:
"Ukraynalı kadınlar, paralı erkek peşinde koşuyorlar, ama tanrıça gibi gözüküyorlar"
"Savaş biter bitmez geri geleceğim."
Bir anımsatma daha. Bu tehlikeler yalnız sizin ülkedeki mavi gözlü sarı saçlı kadınlar için değil Olena. Savaşta sığınmacı olmak zorunda kalan kara kaşlı kara gözlü kadınlar için de aynı çirkin şeyler yaşandı. Fırsat bu fırsattır diyenler çocuk yaştaki kadınları bile kullanmaktan utanmadılar. Kimi de bu kadınları sözde ikinci eş adında kapattılar.
Çünkü bunlar çaresizdi, sahipsizdi, kimsesizdi, Do Val’in deyimiyle “kolay kadınlardı, çünkü ucuzlardı”, ailesi olanlara göre de çocuk yaşta başka erkeklere verilebilirlerdi çünkü kendileri de birden çok eş sahibiydi.
Hiç duydun mu bilmem. Türkiye'nin mimarı olduğu bir “İstanbul Sözleşmesi” vardı. Bu sözleşmenin amacı kadınları her türlü şiddetten korumak, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele etmek, şiddeti önlemek ve kovuşturmak şiddet mağdurlarını korumak ve desteklemekti.
Sözleşmeye göre zulüm gören mülteci, sığınmacı ve göçmen kadınlar da korunuyordu. Biz önderlik yaptığımız halde bu sözleşmeden bir gecede çıktık.
Savaşta değiliz ama bizde 2020 yılında 413, 2021’de 419 ve 2022 yılının ilk dört ayında 113 kadın evli olduğu, eskiden birlikte olduğu erkek veya babası, kardeşi, oğlu, tanıdığı-tanımadığı erkekler tarafından öldürüldü. Diyeceğim şu ki olanağınız varsa bu sözleşmeye taraf olun.
Do Val gibi çirkin davranış sergileyen insanlar yanında savaş ortamında da olsa güzel davranışlar sergileyen insanlar da oluyor oluyor Olena. Piyanist Irina Maniukina’yı anımsar mısınız? Irina Bila Tserkva bölgesindeki viraneye dönmüş evinin 10 metre uzağına bomba düşmesinden birkaç saat sonra piyanosunun başına geçmiş ve çalmaya başlamıştı. Irina savaşa direniyor ve eve veda etmenin yanı sıra o evde geçirdiği güzel anıları hatırlamak için çalıyordu.
Piyanist Irina’nın anılarla dolu evini terk etmeden önce piyano çalması bana Titanik filmini anımsattı Olena.
Titanik buz dağına çarpınca kaptan yolcuların can kurtaran botlarına hücum etmesini engellemek için gemideki müzisyenlere güvertede konser vermelerini emretti. Geminin batacağı iyice anlaşılınca, grup konserlerinin bittiğini söyleyecek ve kalabalığı veda edecekti. Ancak o müzisyenler sonradan fikir değiştirdiler ve gemi sular altında kalıncaya dek enstrümanlarını çalmayı sürdürdüler.
Siz de ülkenizi terk etmediniz Olena. Titanik gemisindeki müzisyenler gibi. Titanik'ten farkınız batmayacak oluşunuz. Sevgiyle ve sağlıcakla kal Olena.
* E. İstanbul Hâkimi