Ölüler altın takar mı?

Bergama direnişi, ‘90’lı yıllara damgasını vuran hadiselerden. 1989 yılının 16 Ağustos günü maden arama ruhsatı alan, 1991 yılında çalışmalara başlayan çokuluslu şirketin bu hamlesi, direnişin başlangıç noktası. Sonradan o şirket çekildi ama başka şirketlerin gözü hep Bergama’da kaldı. Orada bir şekilde açılan altın madenini işletmek için dünyanın her yanından büyük şirketler devreye girdi, hâlâ çabalıyorlar. Hep bir ağızdan bağırmak, sesimizi çoğaltmak için geç kalmış sayılmayız. Şunu unutmamak gerek: Bugün kaybedersek yarınımız olmayacak.

Murat Meriç mmeric@gazeteduvar.com.tr

’80’li yılların sonunda TRT ekranlarında yayımlanan Dikkat programı, dönemi yaşayanların hafızasına şarkısıyla kazınmıştı. Yerlere çöp atmanın, kamu malına zarar vermenin, içkili araba kullanmanın kötülüğünü anlatan bu kamu spotlarında kullanılan şarkılar, Cahit Berkay tarafından besteleniyordu. Bu spotlar o kadar sık yayımlanıyordu ki, şarkının sözlerini unutmamacasına ezberlemiştik: “İnsanın insana en büyük armağanı / İnanınız sadece göstereceği saygı / Ne zaman ki insanlar insanca davranırlar / Orda mutlu, huzurlu bir toplum yaratırlar…”

Şarkının sözlerine baktığımızda hâlâ güncelliğini koruduğunu görüyoruz. O dönemden bu döneme değişen bir şey yok; varsa da tersine bir değişim söz konusu: Saygısızlık, biraz da iktidarın körüklemesiyle, had safhada. İnsanlar, kendileri gibi düşünmeyenlere, yaşamayanlara saldırmaya, onlara fırsat vermemeye başladılar. Bugün bu program yeniden yayımlansa bir işe yarar mı, bilmek mümkün değil.

Dikkat programı yayımlandığında asıl dile düşen, şarkının nakaratıydı: “Bu dünya bizim / Kirletmeyelim / Birbirimize zehretmeyelim / Bu dünya bizim / Yok etmeyelim…” Bu ezgi, çok değil birkaç yıl sonra, Moğollar’ın 1994’te yayımlanan geri dönüş albümünde yeni sözlerle karşımıza çıktı: “Dostlar dostlar, a canım dostlar / Sizlere bir çift lafımız var / Sevmek, paylaşmak varken / Bu kavga, bu talan neden? // Asık suratlı, eli silahlı / Böyle bir dünya olmasın reva / Çocuklarımıza // Vah vah aman / Hâlimiz yaman / Geçiyor zaman / Olmayalım pişman // Dostlar dostlar, a canım dostlar / Bu işin bir tek yolu var // Sevmek, paylaşmak cânım / El ele tek yürek olmak…” Nakarat [düşen “kirletmeyelim” sözcüğünü saymazsak] aynıydı: “Bu dünya bizim / Yok etmeyelim / Birbirimize zehretmeyelim…”

Moğollar, memleket meseleleri kadar çevre sorunlarına da duyarlı şarkılar yaptılar. Bunlar arasında bir tanesi, 1998 yılında yayımlanan “30 Yıl” albümünde karşımıza çıkan Taner Öngür bestesi “Ölüler Altın Takar mı?” Şarkı, her dem güncel sözleriyle Moğollar repertuvarının vazgeçilmezi: Konserlerde sürekli söyledikleri şarkılardan.

Sözlerini, Bergama direnişini kayıt altına alan şair Mansur Balcı’nın yazdığı “Ölüler Altın Takar mı?”, küçük değişikliklerle bugüne uyarlanabilecek bir şarkı: “Yamaçlarda zeytin büyür / Dallarında siyah altın / Ovasında tütün uyur / Uyanınca sarı altın // Buğday eken altın biçer / Pamuk desen beyaz altın / Çamurunda güzellik var / Kleopatra'nın pudrası // Bakırçay bu yediveren / Almasını bilenlere / Ağaç kesip dağ delersen / Uyanır uyuyan tanrılar…” Şarkı Bergama için yazılmış ama bugün, Kaz Dağları için söyleniyor. Bir dönem Bergama’da yapılmak istenen, yıllardır Ege’nin oksijen deposu sayılabilecek bu güzel köşesinde gündemde.

Bergama direnişi, ‘90’lı yıllara damgasını vuran hadiselerden. 1989 yılının 16 Ağustos günü maden arama ruhsatı alan, 1991 yılında çalışmalara başlayan çokuluslu şirketin bu hamlesi, direnişin başlangıç noktası. Sonradan o şirket çekildi ama başka şirketlerin gözü hep Bergama’da kaldı. Orada bir şekilde açılan altın madenini işletmek için dünyanın her yanından büyük şirketler devreye girdi, hâlâ çabalıyorlar.

Dönemin Bergama Belediye Başkanı SefaTaşkın, direnişi örgütleyen efsane isimlerden. O dönem bizzat çağırdığı uzmanlar, düzenlenen toplantılarda halkı bilinçlendirdi, belediyenin yönlendirmesiyle direniş başladı. 1992 yılında başlayan eylemler ilerleyen dönemde sıklaştı, ağaçların kesilmesiyle hayatı durduracak noktaya ulaştı. Bergama köylüleri, 15 Kasım 1996’da İzmir – Çanakkale yolunu trafiğe kapattı. Bu, hemen sonrasında yapılan yürüyüşle birlikte, köylülerin sesini ülkeye duyuran büyük eylemlerden biri olarak tarihe geçti. Ses getiren eylemler, sonrasında artarak sürdü: Önce maden işgal edildi, sonrasında, Danıştay kararına rağmen maden kapatılmayınca, köylüler yüzlerini boyadı ve ellerinde baltalarla maden nöbeti tuttu. 1997 yılının 26 Ağustos günü otobüslere doluşan köylülerin İstanbul’a gelerek kendilerini Boğaziçi Köprüsü’nün parmaklıklarına bağlaması ve aynı yılın 30 Kasım gününde yapılan nüfus sayımında “devlet bizi saymıyor, biz de kendimizi saydırmıyoruz” diyerek sayıma katılmaması, bugün dönüp baktığımızda ilk anda akla gelen eylemler… Bunları anarken, Asteriks lakabı yakıştırılan CHP İlçe Başkanı Oktay Konyar’ı ve giydiği çizgili pijama yüzünden Hopdediks lakabıyla ünlenen Bayram Yıldız’ı unutmamak gerek.

Sonrasında kimi kazanımlar oldu, bir referandum yapıldı, Bergama köylülerinin sesi memleket sathına yayıldı. Bunda, onların sesini çoğaltan Moğollar şarkısının da payı büyük. Dinlemeye devam edelim: “Referandum ettik gari / Madenciye güle güle / Siyanürü duyduk hele / Ölüler altın takar mı?” Bir bilgi daha: Şarkı, 2018 yılının 9 Şubat gecesi, Moğollar’ın 50. yılının kutlandığı konserde Ezhel’in katılımıyla söylendi.

“Ölüler Altın Takar mı?” şarkısının sözlerini yazan Mansur Balcı, Bergama direnişini dizelere rapteden isim. Yazdığı “17 Köy Kitabesi”, direnişin manifestosu gibi. “Üzerinde durduğunuz bu topraklar, Pınarköy, Kurfallı, Bozköy, Sarıdere, Eğrigöl, Ovacık, Çaltıbahçe, Narlıca, Çamköy, Tepeköy, Yalnızev, Küçükkaya, Süleymanlı ve Aşağıkırıklar köylülerine aittir. Bu topraklar yediverendir. Ovasında kar gibi pamuk, altın gibi buğday, kehribar gibi tütün, dağlarında vakur çam ve meşeler, derelerinde serin çınar gölgeleri uzanır. Eteklerindeki zeytin ağaçları tarihle yaşıttır.” diye başlıyor, devam ediyor: “Topuğunu yere vursan gürül gürül su çıkar. Şifalıdır, aklı düzeltir, bedene sağlık verir. Topuğunu biraz daha sert vurursan yeryüzüne türlü maden saçılır. Zenginliktir. Kleopatra’nın güzelliğinde buraların çamuru var.” Şarkı, biraz da bunların özeti: “Bergama'ya yolun düşsün / Siyanürcü şirket duysun / Gördüğün dünya cenneti / Sahipsiz toprak sanmasın // Gittim gördüm Bergama'yı / Sordum duyduğum belayı / Yüzler yere düştü ama / Umuduyla birlikteydi…”

Şarkıyı, hikâyeyi bugüne bağlayayım: Kaz Dağları’nda siyanür nöbeti sürüyor. Yarın, Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın çağrısıyla memleketin dört yanından gelecek insanlar, nöbeti devralacak, sürdürecek. Aynı günün akşamında, Moğollar, Çanakkale Özgürlük Parkı’nda şarkılarını söyleyecek.

Hep bir ağızdan bağırmak, sesimizi çoğaltmak için geç kalmış sayılmayız. Şunu unutmamak gerek: Bugün kaybedersek yarınımız olmayacak. Kaz Dağları hepimizin ve bu hazineye sahip çıkmamız gerekiyor. Tam da bu yüzden, bir kere daha: “Siyanürcü güle güle / Ölüler altın takar mı?”

Tüm yazılarını göster