Malumunuz, geçtiğimiz hafta, eşimin bizzat kadın olmasından aldığım yetkiyle, kadınların tarihi hakkında yeni bir yazı dizisine başlamıştık. Hatta iki ayak üzerine dikilmenin sonuçlarını, akrabalık ilişkilerini ve sosyal zekânın (zorla!) gelişmesini falan konuşmaya başlamıştık. Genel zekâ, teknik zekâ derken sosyal zekâmız da gelişiyor, durun bakalım daha neler neler olacak?
Bu yazıda, öncelikli işimize, yani cinsiyetler arasındaki farklılıklara, ufak ufak bir göz atmaya başlayalım mı, ne dersiniz? Tabii bu ayrıma girerken, peşinen bilimsel bir bilginin altını çizelim de hem kafamız karışmasın hem de istemeden de olsa günümüz feminist mücadelesine bir halel getirmeyelim.
Eski Taş Çağı boyunca, tüm avcı-toplayıcı-göçebe guruplar katı eşitsizdir. Yani gruptaki herkes, genel hayati bilgileri eksizsiz bilmek, her işi başarıyla yapmak zorundadır. Misal, gruptaki tüm üyeler zehirli bitkileri tanımak zorundadır. Eğer sadece bir kişi bu bilgiye sahip olsaydı, o kişinin başına bir şey geldiğinde, diğer herkesin hayatı da tehlikeye girerdi. Bu sebeple, bilgi ve başarı, tek kişinin veya grup içinde bir bölümün tekeline bırakılmayacak kadar hayati öneme sahiptir. Ama bunun yanında, her zaman olduğu gibi, kimileri bazı işlerde, görevlerde, diğerlerinden daha pratik, daha tecrübeli veya daha başarılı olabilir. Ya da kimi görevler için fiziksel özellikler belirli bir üstünlük sağlayabilir. Öylesi durumlarda, batılıların diyalektik, bizim ise “eşyanın tabiatı gereği” diyerek adlandırdığımız üzere, bazı işlerin, kabile içerisinde bir kişinin veya bir grubun üzerine kalacağı aşikârdır.
Hem cinsiyet ayrımına hem de bu duruma verebileceğimiz en bilinen örnek, Eski Taş Çağı’nda, erkeklerin avcılık, kadınlar ve çocukların ise toplayıcılık yaptığıdır. Şimdi, heyt be, aslanız kaplanız, güçlüyüz, tabii ki eve “ekmeği” biz getireceğiz diye erkeklerden sevinç nidaları boşuna yükselmesin. Yapılan araştırmalar, hem avcılığa hem de toplayıcılığa günde birkaç saat harcandığını ve haneye gelen toplam besinin ancak yüzde 20’sinin avcılık yoluyla elde edildiğini göstermektedir. Yani kadınlar, erkeklerle aşağı yukarı aynı mesai içerisinde, geri kalan yüzde 80 oranında besini, toplayıcılık sayesinde, elde ederler. Kısacası ortada bir ekmek varsa, o ekmeği eve kadınlar getiriyor diyebiliriz. Ayrıca, yukarıda söyledim ama yine de hatırlatmakta fayda var, tüm avcı-toplayıcı-göçebe guruplar katı eşitsizdir. Yani kadınlar da avlanır, erkekler de toplar. Grup dinamiği, üye sayısı, üye dağılımı, avın niteliği, bitki ve meyvenin çeşitliliği gibi nedenlere ve birçok başka değişken koşula göre, iki cinsiyet de avlanmak ve toplamak zorundadır. Burada bahsedilen, erkeklerin avcılıkta kadınlardan daha fazla yer aldığıdır.
Şimdi yazı dizimiz kadınlar hakkında diye, hep kadınları mı öveceksin hocam, ayıp oluyor deme sevgili okur. Hem vallahi hem billahi, ben geçmişte olup bitenleri aynen aktarıyorum, biz elimize devletin verdiği yetkiyi alıp da üste çıkmayı başarıncaya kadar, kadınlar doğuştan gelen üstünlükleri sayesinde, bizden hep bir adım öndeler. İnanmazsanız, hafta hafta anlatacağım, okuyun da görün.
Hem, siz şimdi bakmayın medeniyet denilen canavarın erkekleri pohpohlamasına, bugün en ufak bir değişim olsa, kadınların önemi zaten şak diye kendiliğinden tekrar ortaya çıkar.
Hadi bu haftalık yazımıza son vermeden, erkeklere de bir puan yazalım, onların da gönlü kalmasın. Sosyal bilimlerin, özellikle insanın geçmiş deneyimleri üzerine çalışan kesiminin, yani arkeolog, tarihçi ve antropologların üzerinde neredeyse uzlaştığı bir nokta, dilin gelişiminde avcılığın oynadığı roldür.
Dil gelişimi üzerine yapılan araştırmalar, aynı faaliyetleri göz önüne alarak, şu sonuca varırlar. Toplayıcılık “sözcük dağarcığını” geliştirir. Bu kadınların dile katkısıdır. Ancak bir dili asıl oluşturan “sözdizimi ve cümle kuruluşudur” ve bu yapı da erkeklerin avcılığı sırasında gelişmiştir.
Zira avcılık bizatihi organizasyonu ve örgütlü hareket etmeyi gerektirmekte ve bu organizasyonun “sine qua non” koşulu da dil olarak karşımıza çıkmaktadır. Birbiriyle anlaşabilme, avın hangi anında hangi bireyin nerede olması gerektiği, kimin avı yönlendireceği, kimin ava ilk atışı yapacağı gibi işlerin belirlenmesi yolundaki bütün iletişim dille kurulmak zorundadır. Erkekler puanı kaptı.
Bunun yanında, bir de dilin aynı zamanda kültür olduğu da dikkate alınırsa, eh o vakit, kültürü de yaratan erkekler oluyor. Koçlarım benim.
Efendim, herkesin gönlünü hoş ettiysek, şimdilik bir ara verelim. Mağara resimleri, ritüeller, gömü adetleri ve kıyafetler gibi acayiplikleri ve kadının üstünlüğünü gösteren diğer rolleri bir sonraki yazımıza havale edelim.
Söylencemiz tüm hızıyla sürecek. VİYA BÖYLE!