Selimiye’de, Çiçekçi’den denize çıkan ana cadde, Harem İskelesi
Caddesi. Caddenin denize kavuşan ucunda yan yana iki apartman var:
Deniz ve Derya Apartmanları… ‘60’lı yılların sonunda, bu iki
apartmanın birbirine denk ve deniz gören terasları, iki önemli ismi
ağırlamış: Deniz Apartmanı’nın terasında Avni Anıl otururmuş ve en
popüler çağında, dillerden düşmeyen bestelerini burada yaparmış.
Yan teras, Gezmiş ailesine aitmiş. Baba Cemil Gezmiş, lise
çağındaki oğlu Deniz ve kardeşleriyle bu terasta otururmuş.
Deniz’in abisi Hamdi, bu terasta, Avni Anıl’ın udundan ya da
piyanosundan gelen nağmeler eşliğinde demlendiklerini anlatıyor…
Terastaki muhabbet ve duyulan şarkılar, Deniz Gezmiş’i rakıya
alıştırmış. Bu noktada Can Dündar’a bağlanayım, 2014 yılında Can
Yayınları tarafından basılan, Hamdi Gezmiş’in anlattıklarından yola
çıkarak hazırladığı “Abim Deniz / Hiç yayınlanmamış mektup ve
fotoğraflarla Hamdi Gezmiş’in anıları” başlıklı kitabından konuyla
ilgili bölümü aktarayım: “Gezmiş ailesi, 1966 yazında
(İstanbul’daki ilk ikametleri olan) Harem Palas’tan, aynı sokak
üzerindeki Derya Apartmanı’na taşındı. (...) Üç yıl oturacakları
bu daire, ilkine göre daha büyüktü. Manzarası çok güzeldi.
Balkonu İstanbul’a açılıyor; Boğaz’ı, Marmara’yı, Topkapı
Sarayı’nı, Kız Kulesi’ni görüyordu. Derya Apartmanı’nın hemen
yanındaki Deniz Apartmanı’nın teras katında ise Avni Anıl
oturuyordu. Ünlü bestekâr, unutulmaz bestelerini o manzaraya
bakarak yapıyor, akşam oldu mu piyano başına geçip yazdığı notaları
eşinin sesinden dinliyordu: ‘Biraz kül biraz duman, o benim işte /
Kerem misali yanan, o benim işte / İnanma gözlerine; ben, ben
değilim / Beni sevdiğin zaman, o benim işte.’ Komşu terasta
bestelenen bu sözler, karşılıklı kurulan masalardan yükselen
kadehler, Boğaz’a nazır bu keyif, 1960’ların geçici saadetinin son
kırıntılarıydı. Çok sürmeyecekti.”
Avni Anıl İzmirli ancak uzun süre İstanbul’da yaşadı. Sonrasında
yuvaya döndü ve hayatının son demlerini yine İzmir’de geçirdi.
Bundan on iki yıl önce, bir 14 Haziran günü hayatını kaybettiğinde
80 yaşındaydı. Bugün ölüm gününde andığımız sanatçı, bir dönemin
büyük şarkılarına imza atan isimlerden. “Ağla Gitar”dan “Mihrabım
Diyerek Sana Yüz Vurdum”a uzanan besteleri, alaturka külliyatın
önemli eserleri. Ayşe Tunalı’nın sesinden popüler olan, Zeki
Müren’den Emel Sayın’a pek çok isim tarafından da seslendirilen “Ah
Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun”, bu külliyatın son âbidelerinden.
Eski gibi görünen bu kürdili-hicazkâr şarkı, 1990 yılında ortalığı
kasıp kavurmuş. Sadece ‘80’li yıllara değil, popüler alaturka
şarkılara da noktayı koyan eserlerden. Sonrasında bu tarzda
şarkılar giderek azaldı ve bu tür neredeyse yok oldu. Nerede
çalınırsa çalınsın, kim tarafından söylenirse söylensin, eşlik
ettiğimiz şarkılardan: “Öyle dudak büküp hor gözle bakma / Bırak
küçük dağlar yerinde dursun / Çoktan unuturdum ben seni çoktan /
Ah bu şarkıların gözü kör olsun…” Yakın dönemde Zakkum, Tan,
Candan Erçetin, Deniz Tekin gibi isimler tarafından yeniden
seslendirilen bu şarkının sözleri, İzmirli şair Şahin Çandır
tarafından yazılmış. Çandır, bankacılıktan emekli ve ‘50’li
yıllardan bu yana şiir yazıyor... İlhamını eşi Ayten Hanım’dan
alıyor –ki bu şiiri de, onunla yaşadığı bir tartışma sonunda
yazmış. Şarkının en etkileyici kayıtlarından biri, ev ortamında Can
Güngör’le birlikte seslendiren Ceylan Ertem’e ait. Açıp rakınızdan
iki yudum aldığınızda dünya güzelleşiyor.
Avni Anıl şarkılarının asıl yorumcusu, Nesrin Sipahi. Sanatçının
jübilesi vesilesiyle basılan “Anılardan Bugüne Mûsikîmizin Ustaları
ve Nesrin Sipahi / Müzikle 35 Yıl” başlıklı kitapta, eşi Aldemir
Sipahi, Avni Anıl hakkında şu bilgileri veriyor: “Fatma Hanım’la
Hamdi Bey’in oğlu olup, 23 Nisn 1928’de İstanbul Üsküdar’d doğdu.
Ankara Polis Koleji mezunu olup, iki yıl kadar bu vazifede
kaldıktan sonra istif edip çeşitli gazetelerde radyo ve Türk
mûsikîsi konusunda devamlı yazılar yazmıştır. Mûsikî bilgisini
artırmak için, kardeşiyle birlikte Emin Ongan idaresinde bulunan
Üsküdar Mûsikî Cemiyeti’ne intisap ederek yedi sene bu cemiyette
feyzler almıştır. Aldığı kuvvetli mûsikî bilgisi, kendisine
bestekârlık heves ve kabiliyetini inkişaf ettirerek 1952 yılında
sahibi meçhul bir güfteyi rast makamında besteleyerek kabiliyetini
göstermiş ve bu suretle bestekârlığa ilk adımını atmıştır. (…)
Şarkılarının çoğu, Nesrin Sipahi tarafından plağa okunmuştur. Çünko
o, ‘evvela Nesrin okur, sonra başkaları’ der. Besteleri çoğu kez de
Avni Anıl – Ümit Yaşar – Nesrin Sipahi üçlüsü beraberliği ile son
şeklini alırdı.”
Gazete yazıları, radyo mesaisi, çıkardığı mecmualar ve kitaplar,
Avni Anıl’ı bugüne taşıdı. Elbette şarkıları da… Yukarıdaki formüle
uyan şarkılardan biri, “Ağla Gitar”. 1966 yılında Nesrin Siphi’nin
sesinden ünlenen şarkının sözleri, Ümit Yaşar Oğuzcan’a ait. Anıl,
Nesrin Sipahi için, 1961 yılında şu cümleleri kuruyor: “Mûsikîmizin
en güç eserlerini bana mısın demeden en hafif şarkıların
rahatlığıyla okuyan başka solist tanımadım.” Bir bilgi daha
vereyim: Plakta gitarı ağlatan, Yurdaer Doğulu.
Avni Anıl, alaturka mûsikînin seyrini değiştirenlerden. Münir
Nurettin Selçuk’un mirasını sürdürmüş, yüzünü Batı’ya dönmüş
ve aruz vezninden hece veznine geçişte bir köprü olmuş. “Ağla
Gitar”, Batı müziğinin popüler olmaya başladığı yıllarda yapılmış.
Bu müziğe alternatif çalışmalardan. O dönem, bu yüzden, ciddi
tartışmalara vesile olmuş. Refi Cevad Ulunay, alaturkaya gitarı
sokmasına kızmış ve şarkıya, Milliyet’te şu dizelerle nazire etmiş:
“Udun pabucu atıldı dama / Kudüm tas oldu eski hamama / Ötekiler
de uydu imama / Ağla gitar ağla Türk mûsikîsine / Çal gitar bir
mersiye son nefesine /…/ Büyük mûsikîmize çok yazık oldu / O
nâdide nağmeler sarardı soldu / Bir hıçkırık işitir de sorarsan
‘n’oldu?’ / Ağla gitar ağla, ağlama sana düşdü / Züppeler
mûsikîmizin başına üşdü…”
Ümit Yaşar Oğuzcan – Avni Anıl işbirliği uzun yıllar sürmüş.
‘60’lı yılların ortalarında ortak yayımladıkları bir kitap var:
“Biraz Kül Biraz Duman / Şiirler: Ümit Yaşar, Besteler: Avni Anıl
/ Notalarıyla birlikte 10 şarkı” Yazık ki kitap uğurlu gelmiyor ve
Oğuzcan – Anıl ikilisi, (yukarıda Can Dündar alıntısında da geçen)
bu kitaba adını veren şiirden yola çıkarak gazetelerde atışıyor.
Şair, “Biraz borç biraz alacak o sensin işte / Kırkından sonra saz
çalacak o sensin işte / Sen bestele, plakçılar yükünü tutsun /
Hep böyle züğürt kalacak o sensin işte” dizelerini yazıyor;
besteci ona şöyle karşılık veriyor: “Ümit Yaşar dostumuzun her
zaman icrada fişi / Sağa sola sataşır, çünkü başka yoktur işi /
İyi insan, büyük şair, her zaman dosttur amma / Şiirlerini
bestelemezsem, inanın boktur işi…”
Yazının sonunda, bir başka Avni Anıl şarkısını anayım: “Bu Akşam
Bütün Meyhanelerini Dolaştım İstanbul’un” Bütün zamanların belki
de en bilinen şarkılarından biri bu. Ogan Güner’in tanımıyla
“sofraların millî marşı”. Güner, “Rakı Ansiklopedisi”nde Avni
Anıl’dan söz ederken tedrisat hattını işaretliyor: “Üsküdar –
Kadıköy cihetindeki meyhanelerin dost meclislerini de bir okul
olarak sayar.” Avni Anıl, gazino zamanlarının belki de en verimli
bestecisi. 140 civarında eseri var. Görece az gibi ama neredeyse
her biri çok popüler olmuş. Bunun için, “alaturkanın en büyük
isimlerinden biri” tanımını tereddütsüz kullanabiliyoruz. Şarkı,
Nesrin Sipahi tarafından yorumlandı ve bu yorum büyük ses getirdi.
Bestecinin en çok yorumlanan şarkılarından. Sadece alaturkacılar
değil, Batı müziği sanatçıları da bu şarkıyı seslendirdi: 1972
yılında Zafer Dilek ve Özdemir Erdoğan tarafından ayrı ayrı plak
yapıldı; ikisi de popüler oldu. Renin Batıgün, Özdemir Erdoğan
plağının arka kapak yazısında düzenleme hakkında şunları söylüyor:
“Sanat gücüyle bugüne dek dillerden düşmeyen Özdemir Erdoğan
her zaman kişiyi şaşırtacak kadar değişik türlerde çıktı
dinleyicisinin karşısına… Bugün ise Özdemir’i yepyeni bir yönü
ile dinliyoruz… Senelerce alaturka bir plak olarak bilinen
‘İstanbul Meyhaneleri’ Özdemir’in yorumuyla adeta karlar içinde boy
veren bir bahar çiçeği kadar şaşırtıyor, büyülüyor kişiyi…
Böylesine günümüzün müziğine bürünmüş bir alaturka parça
ancak çok ileri bir görüşün sonucunda olabilir…” Plak, “dinlemeye
doyamayacağınız, dinledikçe arkadaşlarınıza tavsiye edeceğiniz bir
plak” olarak takdim edilmiş. Özel bir kapak tasarımıyla notaları da
sunulmuş. Sonda, Erdoğan’ın el yazısıyla kimi notlara rastlıyoruz:
“Bu parça 10/8’lik ritim üzerine bestelenmiştir. Batı müziği
enstrümanları ve icracılarına kolaylık olmak üzere 5/8’lik
yazılmıştır. Sadece şifre olan mezürlerdeki akorların kullanılış
ve icrası daha evvelki mezürlerdekine uygun olarak çalınır. Piyano
partisyonundaki akorlar gitaristlerin de ufak tadilatlarla icra
edebilecekleri pozisyonlarda yazılmıştır.” Şarkı, Turhan Oğuzbaş’ın
“İspanyol Meyhanesi’nde Seni Aradım” başlıklı şiirinden. Bunun da
etkisiyle “İspanyol Meyhanesi” adıyla literatüre geçmiş ama hemen
hemen aynı yıllarda yayımlanan Timur Selçuk plağı yüzünden bu
isim çok yayılmamış. Şarkılar karışınca, plaklara ekseriyetle ilk
dizesi konmuş. Böylelikle, memleketin uzun isimli şarkılarından
biri ortaya çıkmış.
Avni Anıl, Teoman Alpay ve Yıldırım Gürses gibi alaturka ile pop
arasındaki dengeyi sağlayan bestecilerden. Bu anlamda, memleket
müziğini değiştiren isimlerden. Ölümünün on ikinci yılında, bu
yazı, ona armağan olsun. Taşınma sürecinde olduğum için yeni bir
yazı yazamadım, ekseriyetle son kitabım “Hayat Dudaklarda Mey”deki
bilgilerden yararlandım ama Avni Anıl hakkında söylenecek yeni bir
söz her zaman var. Kim bilir, önümüzdeki haftalarda yepyeni bir
yazıyla bu bestecimizi selamlarım belki?