Olup bitenler ve görevlerimiz

İşsizliğin milyonlarca yurttaşımızı etkilediğini biliyoruz. Sol ve sosyalist muhalefetin Haziran ayı başında yükselteceği bir “Yoksulluğa ve Hayat Pahalılığına Karşı Kampanya” gündeme gelebilir.

Abone ol

Yerel seçimlerin sonuçlarından sonra oldukça karmaşık bir döneme girdik. Önümüzde birbirinden uzaklaşan ve birbiriyle kesişen yollar açılıyor. Şimdi bizim için önemli olan, sol ve sosyalist muhalefet güçlerinin bir asal kutbun karşısında seçimlerin ortaya çıkardığı yapay bir kutup arasında uzanan hangi yolları seçip hangi politik doğrularla yeni mücadele yolları açacağı ve dört yıllık stratejimizin neler olacağı.

Doğru, biz temsili demokrasinin simgesi olan seçimleri önemsiyoruz, ona bütün gücümüzle hazırlanıyor ve en iyi sonucu almak için çalışıyoruz. Bu bizim toplumsal karşılıklarımızla içiçeliğimiz için zorunlu. Ama şunu da biliyoruz ki bize bu ülkede yetmiş yıldır sunulan demokrasi –dünyanın hemen her bölgesinde olduğu gibi– artık gitgide yıpranmaya, bozulmaya başlamıştır. Onun yerine yepyeni bir demokrasi tasavvuru koymalıyız. Ve yeni demokrasi tasarımızı adım adım ve bütün alanlarda gerçekleştirmek için nasıl hazırlanmalı, neler yapmalıyız, bunları düşüne taşına yola düşmeli ve ülkenin hâlâ içinden kurtulamadığı kıskaçtan kurtuluş yollarıyla ilgili söyleyecek sözlerimiz olmalı.

1

CHP’nin yerel seçimlerdeki –önceden öngörülememiş– yükselişi sosyalist hareketi nasıl ilgilendiriyor? Bunu anlamak için madalyonun iki yüzüne ayrı ayrı bakmak gerekiyor. İlkinde, AKP-MHP blokunun oldukça ciddi yenilgisi, dolayısıyla umutları karartılmaya başlamış toplumun önüne açılan aydınlık bir gelecek var. Yaşanması kader gibi görülen ıstıraplara son vermek artık elimizde, tek adam rejimine etkili bir seçim yenilgisi yaşatılabilir. Bu hedef –Altılı Masa'nın küçük sağcı partilerinin elbette dışında kalan– muhalefet güçlerinin birleşmesini gerektiriyor mu? Elbette. Yoksa CHP’nin o hedefe kendi başına ulaşacağını düşünen varsa yanılgısıyla kafasını duvarlara vurabilir.

Burada bir açmaz var gibi. CHP’nin müttefiklerini kendi solunda göreceğinden haklı bir kuşku duyuyoruz. Olumlu sözler yok değil, var ama daha bu dört yıllık dönemin başındayız. Mutlu, hevesli ve özgüveni yükselen bir CHP imgesi beliriyor. Ne ki bu aldatmasın. Bir yerlerde CHP’ye dikilen bir gömlek var, CHP’nin oralara gidip o gömleği sırtına geçirip geçirmeyeceğini kesin olarak söylemeyelim ama gözünü o gömlekten ayırmayacağını da haklı sezgilerimiz bize fısıldıyor.

Özgür Özel’in Erdoğan’la vakitsiz görüşmesi bu kuşkumuzu haklı çıkarıyor. Çünkü hem CHP kendi yolunu daha belirlemiş değildi hem de ilk işaretleriyle öyle görünüyor ki karşısındaki siyaset kurnazlığının ne yapmak istediğini doğru çözümlememişti. Üstelik hiç de gerek yokken, hemen ardından Bahçeli ile görüşme planlandı. Kim bilir, Özgür Özel her iki görüşmede de önemli sorunları, hatta talepleri dile getirmiş olabilir. İlkinde çeşitli özgürlüklerin ve dahasının dile getirildiği anlaşılıyor. İkincisinde, sözgelimi o çok kritik önemi olan Sinan Ateş Davasıyla ilgili ne konuşulmuştur – ya da konuşulmamış mıdır?

İki görüşmeden sonra da net bir açıklama yapılmadı. Demek ki açıklıktan kaçınıldı. Oysa CHP bu görüşmelerle ilgili olarak kamuoyunu gecikmeden bilgilendirmek zorundaydı. Kapalı kapılar ardında kaldığı sürece, bu iki görüşme bizim açımızdan yok hükmünde kalır. Peki CHP niçin iktidar partilerinden önce, kendisini tek adam rejimine karşı önemli seçim bölgelerinde doğrudan ya da dolaylı destekleyen DEM Parti, TİP, EMEP, Sol Parti gibi partilerle görüşmeyi düşünmedi? Eğer CHP bu uzaklıkta ısrarlı olacaksa bu akılla ancak gene kör kuyuya düşülür, aydınlığa değil. Bile isteye o kuyuya düşülürse CHP bunun utancını bu kez kolay kolay silemez.

2

Hâlâ çok tartışılan 1 Mayıs’ta olup bitenler CHP için olumlu değildir. CHP yanlış yapmadığını düşünse de. Bilinenleri uzatmadan şunu saptayalım: Bu 1 Mayıs’ta yaşananlar AKP-MHP iktidarını ve onların arkasındaki sermaye çevrelerini hoşnut etmiştir. CHP ile belli ki yönetimleri CHP’ye yakın durmaya çalışan DİSK, KESK ve öteki meslek odaları, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama kararlarından çok kolay vazgeçtikleri gibi, kutlamayı Saraçhane’de yapmak gibi kolayca düşünülmüş olması gereken bir seçeneği bile hesap etmeme basiretsizliğini gösterdiler.

Bu yıl 1 Mayıs hak ettiği gibi kutlanmadı. Bozdoğan Kemerleri önündeki ucube barikatı plastik bayrak sopalarıyla aşmayı belki hiçbir sosyalist ve devrimci parti ve örgüt düşünmedi. Ortaya çıkan görüntüler de toplumsal bir karşılık yaratma amacı ve endişesi olmayanlara bile, “acaba” dedirtmiş olmalı. Gerçekten radikal tutum, o barikatı aşabilecek işçi ve emekçi desteğiyle birlikte olmayı gerektiriyordu, buna sahip olunmayınca yalnızca anı fotoğrafları verilmiş oldu. Bazen sonuç alınamayacağını baştan bilsek bile barikatlara yüklenebiliriz ama bunu yalnızca kendimiz için yaptığımızı bilerek. Yoksa sosyalist hareketin bu eylem biçiminin toplumsal karşılığı olmadığını anlayacak kadar deneyimi var artık.

Orada kendisini inandıracak hangi sözler ediyor olursa olsun, kitlelerin CHP’ye, değil sonuna kadar, hareketin başında bile güvenemeyeceği görülmüştür. Eğer DİSK, KESK ve öteki meslek odalarını yönetenler önümüzdeki dönemi CHP’ye yandaş ve paydaş olarak yaşamak istiyorlarsa, bunun sonunun hayal kırıklığı olacağını da bilmek zorundalar. Yalnızca sezgilerimiz söylemiyor bunu, arkamızda CHP’nin duyarsızlığıyla, aymazlığıyla geçen elli yıl var.

3

Demek ki sol, sosyalist ve devrimci demokrat güçlerin birliği halkın asıl güvencesidir. Bundan kuşkusu olanlar yolun kıyısında durabilir. Bunun işçiler ve emekçilerdeki karşılığının güçlü ve açık seçik olmadığını bilmiyor değiliz. Bunu bildiğimiz için de, olmayanı oldurmak, birliğimizi oluşturmak, güçlendirmek, önümüzdeki yıllarda ortak hareket etmek gibi somut ödevleri önümüze koyuyoruz. Emek ve Özgürlük İttifakı seçim ittifakı değil de mücadele ittifakı olarak kurulduysa, ona göre kendisini gözden geçirmeli ve hem ittifakı genişletmek için somut adımlar atmalı hem de harekete geçmelidir. Vakit tamamdır.

Zaman zaman dışarıdan farklı görünse de, Emek ve Özgürlük İttifakı içindeki partiler arasında temelli bir sorun olmadığını biliyoruz. Ama DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın Saraçhane’de yaptığı açıklamadaki, “Biz de DEM Parti olarak tabanımız, kitlemiz, emekçiler, Kürt yoksulları olarak Taksim’de Türkiye işçi sınıfıyla, Türkiye emekçileriyle dayanışmak (abç) için bugün buradayız” sözleri bence ince bir nüansı işaret ediyordu, eğer ayaküstü söylenmiş bir söz değilse. Bu sözün arkasındaki düşünceyle sorunumuz hiçbir zaman olmadı, Kürt Siyasal Hareketi kendi yolunu belki de daha bağımsız yürüyecektir. Gelgelelim hem ayrı yürüyeceği yolu vardır KSH’nin hem de Türkiye sosyalist hareketiyle birlikte yürüyeceği ortak yolu. Tersine tutumlar her iki tarafı birbirinden uzaklaştıracağı gibi, bu uzaklaşma yalnızca sosyalist hareketi etkilemez, KSH’nin ülke bütünündeki etkisinde de onulmaz yaralar açar.

4

Demek ki dört yıllık bir stratejinin her aşamasında bazı politik hedefler belirlememiz gerekiyor. Doğrudan işçileri, emekçileri, kır ve kent yoksullarını, kadınları, gençleri canevlerinden yakalayan hedefler. İlki bence tam şu anda, bir gün daha beklemeden, şu “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adını verdikleri karşıdevrimci tasarıya karşı topyekûn seferber olmaktır. Dinci bir siyasal inşaya temelden, çocuklardan ve gençlerden başlama heveslerinin kesinkes boşa çıkarılması gerekiyor. Bu ülkede 20 milyon öğrenci var. Aileleriyle birlikte toplumun herhalde dörtte üçünü ilgilendiren, onların da gene dörtte üçünü hoşnutsuz eden bu tasarı, demek ki yaklaşık 50 milyon yurttaşımıza karşı açık bir saldırıdır. Bana kalırsa öteki bütün çalışmalarımızdan önce şu “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ni doğmadan etkisizleştirmek için harekete geçmeliyiz. Bu aşamada bundan daha yığınsal sözümüz yok.

5

Temmuz ayında asgari ücret ve emekli zamları açıklanacak. Ne bekleniyor? Şimşek Bey’in programı zam yapmaya pek elvermiyor. Ya da ölüm zamlarıyla konuyu geçiştirmek zorunda kalacaklar. Demek ki sol ve sosyalist muhalefetin Haziran ayı başında yükselteceği bir “Yoksulluğa ve Hayat Pahalılığına Karşı Kampanya” gündeme gelebilir. Açık ve gizli işsizliğin milyonlarca yurttaşımızı etkilediğini biliyoruz. Sıkacakları kemerin işçilerin ve emekçilerin, halkın önemli bir bölümünün hayatını gene uçurumun kıyısına sürükleyeceği, işsizlerin sayısını artıracağı kuşkusuz. Kemer sıkma politikası, neoliberalizmin payandası devlet şiddetidir. Buna karşı çıkmak için hem yapacağımız araştırmalarla düşünsel bakımdan donanımlı olmak gerekir hem de harekete geçmek, harekete geçirmek.

Biz de bir gün evrenin yaratıldığı yere gideceğiz. Buna inanmasak sürekli ayakta durmayız. 31 Mart seçimleri sosyalistleri bir kez daha kendine gelmek zorunda bıraktı. Artık bu sonuncu uyanış olmalı. Yolumuz dik, tıknefes olanlar yarı yolda kalabilir.