Ömer Durmaz: İzmir'in tarihi figürlere ihtiyacı var!
Fuar'ın Ressamları sergisinin Küratörü Ömer Durmaz'la konuştuk. Durmaz "Grafik tasarım tarihi araştırmaları Türkiye’de yeni. Henüz kapsamlı ve iyi yürütülen bir arşivden ya da ilgili koleksiyonları – açık erişim olanaklarıyla – yöneten bir müzeden söz etmek mümkün değilse de, gelişmeler olumlu" diyor.
DUVAR - Görsel kültür tarihini konu edinen Fuar’ın Ressamları: İzmir Fuarı’nın Tarihinde Grafik Tasarımın İzleri başlıklı araştırma sergisi, “grafik tasarım”ın henüz bir disiplin olarak anılmadığı dönemlerde, alanının erken dönem uygulayıcılarının hikâyelerini anlatıyor. İlgili meslek hünerlerine sahip zanaatkârların, sanatkârların çalışmalarını, üretimlerinin bağlamı içerisinde ele alan sergi, fuarın görsel kimliğine ve İzmir’in imgelemine sürecin aktörleri üzerinden farklı bir okuma getiriyor. Bitmiş bir sergiden ziyade açık uçlu bir düşünme aracı olarak tasarlanan sergi; afişler, broşürler, ilanlar, logolar, fotoğraflar ve eskiz’lerden oluşuyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültürpark Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen sergi 20 Kasım 2017 tarihine kadar Kültürpark’ta ziyaret edilebilir.
İzmir’in sanatsal ve kültürel gelişiminde rol oynayan aktörler kimler, İzmir’de grafik tasarımın tarihi nereye kadar uzanıyor? Fuar'ın Ressamları sergisinin Küratörü Ömer Durmaz sorularımızı cevapladı.
Fuar’ın Ressamları’ndan söz edelim. Bu kişiler kimlerdi?
Sergiler, panayırlar, fuarlar Cumhuriyet’in ilk yıllarında iletişimin, temsilin, görünürlüğün başat sahneleriydi. Bu hafıza mekânlarının başında ise Uluslararası İzmir Fuarı geliyordu. İzmir Fuarı, yakın tarihe kadar Türkiye’de ticaretin, sosyal ve kültürel yaşamın cazibe merkezi olmasının yanı sıra, bu temsili sağlayan yaratıcı endüstrinin de önemli odaklarındandı. Fuar dönemlerinde İstanbul’dan, Ankara’dan, çevre illerden gelen afiş, pano, duvar ressamları, tabelacılar, dekoratörler kurumların, markaların hizmetinde hünerlerini gözler önüne seriyordu. Ne var ki İzmir’in, fuarın, ürünlerin bilinirliğini, tanıtımını üstlenen bu kimseler pek de öne çıkmıyor ve gizli özneler olarak sahne arkasında kalıyorlardı. Sergi bu kişiler üzerinden fuarın ve İzmir’in tarihine ışık tutuyor.
Fuarın uluslararası düzeyde her yıl düzenlenen sosyo-kültürel ve ekonomik güce sahip bir büyük etkinlik haline gelmesinde, özellikle İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi hocaları ve öğrencileri önemli görevler üstlenmişti. Bu yönüyle İzmir Fuarı bir okul işlevi görmüş; uygulamalı sanat bölümü öğrencileri için deneyim, hocaları için de iş olanağı sunmuştur. Fuarın mimari, aydınlatma, iç-mimari, sergileme, reklam, resimleme işleri ağırlıklı olarak bu kimselerin elinde hayata geçmiştir. Fuarda yer almak isteyen kurumların sunduğu ekonomik koşullar, yeni teknikler, teknolojiler, malzemeler kullanılmasını sağlamış, mesleki gelişim için eşi bulunmaz fırsatlar olarak değerlendirilmiştir. Bu kimseler kısa sürede geçici işler de üretseler, her dönemin önemli tasarımcıları, sanatçıları fuarda boy göstermiş, hem meslektaşlarıyla hem de kentle ilişkide olmuşlardır.
Bu sergi İyi Tasarım’ın bir parçası. İyi Tasarım Günleri ve hakkında ne söylemek istersiniz?
İzmir’de tasarım eyleminin ve söyleminin geliştirilmesi için çaba harcayan Akdeniz Akademisi, görsel kültür tarihi araştırmalarımı bildiği için bir sergi talep etti. İBB Kültür park Şube Müdürlüğü adına, İzmir Enternasyonal Fuarı’nın afişleriyle ilgili İyi Tasarım İzmir 2 kapsamında dokümantasyon bir sergi hazırlamamı istedi. Kurumlar arası işbirliğinden sonra sergi önerisini geliştirip araştırmaya dayalı daha derin bir kurgu oluşturdum.
'İZMİRLİLERİN KENTİN AKTÖRLERİNİ DAHA İYİ BİLMESİ GEREKİYOR'
Sergide en geniş yeri Vedat Mavitan’a ayırmışsınız, Mavitan neden bu kadar önemli?
İzmir’in tarihsel figürlere ihtiyacı var. İzmirlilerin kentin gelişiminde rol oynamış aktörleri daha iyi bilmesi gerekiyor. Vedat Mavitan (1915 Manisa – 1986 İzmir) İzmir’in İhap Hulusi Görey’i adeta. Abidin Elderoğlu’nun İzmir’deki atölyesinde ilk resim çalışmalarını gerçekleştirmiş, daha sonra İDGSA Resim Bölümü’nde Léopold Lévy atölyesinde misafir öğrenci olmuş. Meslek hayatına İstanbul’da basın-yayın ressamlığıyla başlamış. Çalışmalarını İzmir’de matbaacı, grafik tasarımcı, dekoratör, mobilya tasarımcısı ve ressam olarak sürdürmüş. Piyale, Çimentaş, DYO, Tariş, Çarık, Bilginoğlu gibi İzmirli firmaların onlarca yıl tasarımlarını yapmış. 1948’deki İzmir Fuarı afiş yarışmasındaki birinciliği gibi birçok ödül kazanmış. Fuarda en uzun süre çalışan “grafik ressam” Vedat Mavitan’dır. Buna rağmen ne retrospektif bir sergi ile anılmış, hakkında ne bir yayın yapılmış, ne bir anı evi kurulmuş, ne de bir müzenin bir köşesinde yer alabilmiş. Mavitan’ı İzmirlilere tekrar hatırlatmak istedim. Böylesi figürler olmadan hemşerilik pekişemez; o nedenle iyi bilinmesinde yarar var.
Peki, İzmir Fuarı özelinden oluşturduğunuz bu dokümantasyon aynı zamanda Türkiye’nin grafik tasarım tarihine de ışık tutuyor mu?
İyi Tasarım İzmir’in bu yılki teması “alan açmak” tı, “Fuar’ın Ressamları” sergisiyle grafik tasarım disiplininin gelişiminde fuarın rolünü inceledim. Daha önce gün ışığı görmemiş bilgiler, kimseler, belgeler ortaya çıktı. Dolayısıyla grafik tasarım tarihi araştırmaları için yeni bulgular söz konusu.
Türkiye’de grafik tasarım üzerine yapılan koleksiyonları yeterli buluyor musunuz? Bu konudaki tarih korunabilmiş diyebilir miyiz?
Grafik tasarım tarihi araştırmaları Türkiye’de yeni. Henüz kapsamlı ve iyi yürütülen bir arşivden ya da ilgili koleksiyonları – açık erişim olanaklarıyla – yöneten bir müzeden söz etmek mümkün değilse de, gelişmeler olumlu. Bir geçiş dönemindeyiz. Yine de evrensel bir düzeye ulaşmak epey zaman alacak. Diğer yandan, koleksiyoncular ve sanat tarihçileri de grafik tasarıma yaklaşım konusunda bakış açılarını geliştirmeliler; grafik tasarımı iyi bilmeyenler, ilgileşimi hemen fark edemeyebiliyor. Görsel kültür araştırmaları destek buldukça sayısı artacak ve geriye kalabilen eserler korunabilecek. Bir 10-20 yıl önce başlamış olsaydık, sözlü tarih araştırmaları için de daha fazla kişiye ulaşabilecektik, en büyük üzüntüm bu. Bazı şeyleri ucu ucuna kaybettik, hâlâ hayatta olanların da pek kıymet gördüğü söylenemez.
Sergide, 1970’lere kadar saat kulesi sembolünün pek kullanılmadığını ve İzmir için çok çeşitli simgeler oluşturulduğunu görüyoruz. Şu an İzmir denince akılda oluşan tek görsel referansın saat kulesi olmasının sebebi nedir?
Erken Cumhuriyet döneminin vitrini olmuş İzmir Enternasyonal Fuarı, mimari açıdan birçok modern yapıyı, sanatsal açıdan heykeli, sosyal ve kültürel açıdan da kamusal alanı barındırmış. Diğer yandan İzmir Enternasyonal Fuarı, hem içinde bulunduğu coğrafyanın hem de dünyadaki gelişmelerin paralelinde değişimler yaşamış, fuarı oluşturan eserler yapıldıkları dönemin politik, ekonomik ve sosyal dinamiklerinin birer tasarım sembolü, iletişim kodu haline gelmiş. Bu sürecin dinamiklerini temsil eden semboller birer görsel taşıyıcı olarak tercih edilmiş. İzmir, 1922’deki yangından sonra hem şehir planlama hem de ekonomik açıdan fuarın etrafında yeniden yükselebilmiş, haliyle temel dinamikler fuarı var eden Cumhuriyet değerleri ve evrensel fuarcılık sembolleri üzerinden oluşturulmuş.
Görsel stratejilerin belki de en çarpıcı örneği, bugün İzmir’in temsilinde ilk akla gelen, 1901’de inşa edilen saat kulesinin, 1950–1970 arasında ender kullanılmış olmasıdır! Erken Cumhuriyet döneminde ise hiç karşılaşmıyoruz. Bu durum, Cumhuriyet politikasının selefiyle arasındaki ideolojik mesafe olarak okunabilir. Saat kulesinin Osmanlı’nın mirası gibi görüldüğü ve ötelendiği düşünülebilir. Birçok yerde Cumhuriyet meydanındaki Atatürk heykelinin tercih edilmesi bu savı doğrular gözükmektedir. Bu tespit, serginin ortaya koyduğu bulguların belki de en önemlisi.
Saat kulesinin günümüzde İzmir’in temsilinde ana öğe olmasının birkaç nedeni var. Bir kere tarihsel aralık genişledi, meselelere daha uzaktan bakılabiliyor artık. Diğer yandan, zamanla eski önemini kaybeden fuar, kentin hem fiziksel hem de sosyal çekim merkezi olmaktan çıktı. 1829 yılında yapımı tamamlanan Sarıkışla 1953’te yıkılınca kentin merkezi bugünkü Konak meydanına daha fazla kaydı ve saat kulesi iyice görünür oldu. Şehrin yer-imi olarak ideal bir referans teşkil etmeye başladı. İlk işlevi değişerek, kentin tarihini işaret eden nadir bir mimari yapı olarak anıtsal özellik kazandı. Bugün kimse saati öğrenmek ya da çeşmesinden su içmek için saat kulesini kullanmıyor. Artık Türkiye’nin geçmişine işaret eden İzmir’i simgeleyen bir anıt. 1950’lere kadar bu değer oluşmamıştı, Sarıkışla ile birlikte yıkılabilirdi de.