Yılın ilk günü belki iyi bir yazı değil ama…
Hepimize iyilikler dilesem de, 2022 için emin olduğumuz tek mesele
de bu muhtemelen.
Başlık da biraz yanıltıcı olabilir, kabul ediyorum.
“Omicron”un bu topraklardan çıktığını biliyor
muyduk?
İlkel halinin Akdeniz kıyılarımızdan,
modern biçiminin ise tam olarak Foça, yani İzmir
civarından?
Salgına adını veren “küçük o harfi” yani
“O-micron”un alfabede, seste, yazıda serpildiği
yer buralar.
Bunu biliyoruz ama şu anda dünyada 1 milyon (veya isterseniz 100
bin) nüfus başına Covid19-Covid21 vakasının olduğu bu topraklarda,
ölümlerin gerçek sayısını tam bilemiyoruz.
Çünkü vaka-ölüm oranı, vaka oranının bizimki gibi yüksek olduğu
birçok ülkenin epey altında.
Ya iyi korunuyor, iyi koruyoruz birbirimizi. Etrafımıza bakınca,
“acaba” şüphesiyle beraber.
Ya aşılama seviyesi iyi savunuyor ya genç nüfus oranı… ve ille de
yumruklu yahut sistemli saldırıya uğrasalar da, sağlık
çalışanları.
Fakat artık şunu biliyoruz:
Türkiye’deki kısıtlı araştırmalarda da, ABD, İngiltere, Fransa,
İtalya gibi ülkelerdeki daha geniş ölçekli çalışmalarda da, aslında
hepimizin bilebileceği gerçek kanıtlanıyor:
Corona, Covid ve şimdi de hakim virüs türü olan Omicron,
esasen bir “çalışan sınıf” hastalığı.
Daha açık biçimde
de, hizmetlerde, temizlik işlerinde, sağlık alanında, kalabalık
işyerlerinde çalışan mavi-beyaz yakalı işçilerin, memurların!
Kalabalık evlerden çıkıp kalabalık ulaşım araçlarına
binip kalabalık işyerlerine veya çok sayıda temasa maruz kaldıkları
iş ortamlarına gidip kalabalık yemekhane veya lokantalarda karnını
doyurup kalabalık yerlerden bir poşet doldurup kalabalık taşıtlarla
kalabalık hanelerine dönenlerin!
Virgülsüz ve soru işaretsiz. Ünlemli.
Böyle o kadar çok çalışma var ki.
Burası “sınıfsal ve etnik ayrım yapılmayan bir memleket
olduğu için” değil mi Sayın Koca; başka ülkelerde, misal
ABD’de o çalışanların en kötü durumda olanlarının da
Kızılderililer, Latin kökenliler ve siyahlar olduğu da ortaya
çıkmış.
Öyle ki, Corona ölümleri erkeklerde kadınlara göre daha yüksek
olduğu halde; bu “alttakiler”den olup çalışan kadınların vaka ve
ölüm oranı “beyaz erkekler”e göre daha da yüksek.
Siz de kendi ülkenizde bu tanımlara en yakın, en münasip
kardeşlerinizi bulabilirsiniz tabii!
Covid teşhisiyle sayılmışsa ve çok şükür yenmiş ve hala sağsa.
Yoksa ölüm nereden gelirse gelsin, nasıl gelirse gelsin acı tabii
ve ölüm istatistiklerinde Corona tam sayılmamış olabiliyor.
Sadece ulaşım, çalışma, barınma koşullarından ötürü değil;
Corona’nın herkese açtığı, ama araştırmalara göre sınıf savaşına
dönüşen saldırılarında yenik düşmek.
ABD’de yapılan araştırmalara göre; misal şeker, solunum
yolları hastalıkları gibi bedeni eriten, tüketen, zayıf düşüren ne
varsa, en alttaki yüzde 20 nüfusta en üstteki yüzde 20’ye göre üç
kat daha fazla.
Yetersiz beslenme, karın doyurma, açlık bastırma, konutta
sağlıksız, hijyenden uzak şartlar, sağlık sistemine uzaklık,
“kendine dikkat et” temennilerinin eksikliği gibi
faktörler tamam da…
Esas sorun, açlık ve işsizlik endişesini sırtında taşıyan ve daha
genç yaşlarda bitkin düşen bu bedenlerin, zihinlerin, ruhların,
kalplerin; “çok şükür iş” ortamlarında maruz kaldıkları da.
Erkenden çürümeye yüz tutan ciğerler, yorulan kalp,
bedenin her köşesine sızan kimyasallar, dumanlar, tozlar, zehirler;
meslek hastalıkları, sınıf hastalıkları!
Maskeyi, hele aşıyı filan umursamayanlardansanız…
Hiçbir şikayetiniz, belirtiniz yokken dahi…
Milyonlarca virüs zerreciği (yoksa milyarlarca mı)
taşıyabileceğinizi, sevdikleriniz başta, hiç tanımadıklarınızı da
ölümün veya kalıcı hasarların kıyısına taşıyabileceğinizi de bir
ara düşünecek vaktiniz vardır belki.
Hele o kişiler, sizden de zayıf bir ciğere sahip, emeğinin
karşılığı olarak bu sinsi ve hain dünyanın üstüne kustuğu bedensel
saldırılara maruz ise.
Belki de o sizsiniz zaten!
“Omicron” harfinin mucidi Fenikeliler, ticaret,
gemiler ve kolonilerle bir Akdeniz imparatorluğu kurmuştu
adeta.
Daha da genişlerken onları ilk alt eden, o günkü versiyonu veba
olan bir dizi salgındı.
Veba salgını ile mücadele de, ilk büyük dehayı biraz daha
bekleyecek, o da Galen adıyla yine bu topraklardan,
Bergama’dan çıkacaktı!
O yüzden, yazdıklarım bir yana, umut bu toprakların
dokusunda da kokusunda da vardır.
Yeter ki gün
eksilmesin pencerenizden!