Önce kendimizle karşılaşmak

Tuğçe Isıyel’in Ya Hiç Karşılaşmasaydık adlı kitabı Doğan Kitap tarafından yayımlandı. Isıyel, kitapta kendimiz ve ötekiyle kurduğumuz ilişkilere, yaşamdaki türlü karşılaşmalara dair yazdığı denemeleri okurlarla buluşturuyor.

Abone ol

Haluk Kalafat 

“Bazı yiyecekler kalabalıklara yazgılı.”

Bu güzel bir cümle. Edebi bir tadı var, hatta şiirsel; üzerine düşünülecek malzemesi de var.

Psikoterapist Tuğçe Isıyel’in Ya Hiç Karşılaşmasaydık başlıklı kitabında geçiyor bu cümle. Doğan Kitap’tan geçtiğimiz haftalarda yayımlanan kitabı oluşturan 39 başlıktan birisinin “Karpuz ve Lahananın Dayanılmaz Ağırlığı”nın giriş cümlesi bu. Isıyel’in ele aldığı konular giriş noktası ya da konuları yakaladığı ayrıntıları “sıradan”, “gündelik”, “her zamanki”, “bilindik” gibi sıfatlarla tanımlayabiliriz. Karpuz ve lahanadan bahsediyor önce. Sonra birden anlıyorsunuz ki modern insanın onulmaz yalnızlık hissinden, yalnızlaşmasından, kimsesizleşmesinden söz ediyor; öyle sıradan ama yaşamsal bir meseleye çıkıyor yolun sonu.

Arada şöyle bir cümleye uğruyorsunuz; düşünecek birçok konuyla başbaşa kalacağınız kesin birazdan:

“Bir nesneyi içe almak ya da almamak varoluşsal meselelerimizin başında geliyor. Duygusal, fiziksel ya da cinsel olarak içe almak ve ya içe alınmasına aracı olmak… Bir şeyi yediğimizde onu içe alarak sahip olduğu özellikleri de bünyemize katarız. (…) Yemek davetlerinin de ‘beslenme’ ve ‘içe alma’ bağlamında da epey anlamlı olduğunu düşünüyorum.”

Düşünecek konumuz artık ortada “ilişkiler”.

Bu noktadan kitabın adının alt başlığına uzanıyoruz: “Psikoterapi Odasından İlişkilere ve Edebiyata”.

Tuğçe Isıyel’i GazeteDuvar’da yayınlanan yazılarından tanıyor olabilirsiniz. Daha önce Varlık, Psikeart, SabitFikir, K24, Birgün gazetesi ve Bianet’te yayınlandı yazıları. İlk baskısı 1997’de yapılan Yapı Kredi Yayınları’dan çıkan Tezer Özlü’ye Armağan adlı derlemenin 2015’te yapılan genişletilmiş baskısına iki denemeyle katkıda bulundu.

Ya Hiç Karşılaşmasaydık, Tuğçe Isıyel, 232 syf., Doğan Kitap, 2020.

ŞİİRLERDEN, ÖYKÜLERDEN, ROMANLARDAN DESTEK

Sevin Okyay, Şükrü Erbaş, Mario Levi, Mehmet Said Aydın, Pelin Buzluk, Irmak Zileli, Haydar Ergülen ve Mehmet Güreli gibi isimlerin yazı, öykü ve denemelerinden oluşan İstanbul’un Sakinleri adlı kitabı yayına hazırladı. Ahmet Cemal Kültür Atölyesi’nde “Psikanalitik Edebiyat Okumaları” dersleri verdi. Edebiyatla ilişkisini böyle kurmuş bir psikoterapist olarak, yazılarında şiirlerden, öykülerden, romanlardan destek alıyor. Anlatımını bu alıntılarla derinleştirirken “edebiyat okumalarımız” için de biz okurlarına ipuçları veriyor.

Kitapta rastladığımda “ahh” dediğim için örnek olarak Turgut Uyar’ın güzelim “Geyikli Gecesi”nden alıntıladığı iki dizeyi aktarayım sizlere:

“Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa / Başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı”…

“Sen Çok Değiştin” başlıklı bölümde ilişkileri başlatanla bitiren motivasyonun aynı ya da en azından benzer olması üzerine tartışıyor yazar. Bunu yaparken Pavase’den John Berger’a, Kavafis’e ve nihayet Oruç Aruoba’ya uğrayan bir izleği takip ediyor. Sonuçta ilişkiler başlar; başladığı gibi biter; hep kendimize kalırız sonunda diyor özetle. Öyleyse en çok kendimizi tanımak, kendimizi dinlemek değil midir ihtiyacımız olan?

Cemal Süreya’ya geçelim oradan Tuğçe Isıyel’i takip ederek. Diyor ki bir yerde: “Cemal Süreya, ‘Her aşkta en az on kişi vardır’ derken ne kadar da haklıdır. Yeni bir ilişkiye başlarken geçmişten getirdiğimiz pek çok kişi dahil olur. İlişkilere ister istemez kendimizden, geçmişimizden birçok şeyi bulaştırırız”.

Yaşadığımız her ayrılığın bıraktıklarıyla baş etmeden, iyi ya da kötü anlarıyla kabullenmeden temize çekmek güç oluyor ilişkileri. O yüzden Tuğçe Isıyel bir yerde Attila İlhan’a başvuruyor ve “ayrılık sevdaya dahil” diyor.

Tuğçe Isıyel’in “karşılaşmalar” üzerine kaleme aldığı tüm metinlerden süzülüp gelen bakış açısı zaten aşağı yukarı bu; kendimizle yüzleşmek. Doğrularımızla, yanlışlarımızla; başarılarımızla başarısızlıklarımızla; mutluluklarımızla mutsuzluklarımızla bizi biz yapan özelliklerimizi önce anlamak ve tüm bunların bize neler verdiğini keşfetmek.

Kısacası önce kendimizle karşılaşmak…