Öncü: Kredi genişlemesi çevre ülkelere can simidi olmayacak

Kredi genişlemesi sermayenin küresel hareketliliği açısından dikkatle izlenen dönemler. Türkiye başta olmak üzere çevre ülkelerinin bu süreçten nasıl etkileneceği merak ediliyor. Dr. Sabri Öncü, "Bu noktada ilk akla gelen yatırımların çevre ülkelere kayması. 2009’da bunu yaşadık. Ancak bu basit akıl yürütme artık işlemiyor" diyor

Abone ol

ANKARA - Dünya Liderleri 28-29 Haziran’da Japonya’daki G20 zirvesindeydi. İkili görüşmelerin bu kadar ön planda olduğu bir zirve hiç yaşanmadı. Öyle ki 'G20 ikili görüşmeler için bir platform haline geldi' yorumları bile yapıldı. Ancak Zirve’ye günler kala, kritik randevuları olan ABD Başkanı Donald Trump ile ABD Merkez Bankası (Fed) arasında tansiyon yükseldi. Trump’ın FED’e dönük eleştirileri faiz indirimine odaklanıyor. Benzer sinyaller Avrupa’da da görülüyor. Dünya yeni bir kredi genişlemesinin eşinde.

Kredi genişlemesi sermayenin küresel hareketliliği açısından dikkatle izlenen dönemler. Türkiye başta olmak üzere çevre ülkelerinin bu süreçten nasıl etkileneceği merak ediliyor. Trump ile Fed arasındaki tartışmayı, küresel ekonominin geçtiği eşiği, bunun Türkiye’ye olası yansımasını, Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmesini ve ABD ile Çin arasındaki ticari savaşın nereye doğru gittiğini finans iktisatçısı ve uluslararası ekonomi uzmanı Dr. Sabri Öncü ile konuştuk.

G20’ye Zirvesi öncesinde ABD Başkanı Donald Trump, Amerikan Merkez Bankası’nın 19 Haziran’daki toplantısı sonrasında FED Başkanı Jerome Powell’a yüklendi ve alınan karardan memnun olmadığını ifade etti. Trump ile FED arasındaki bu çekişmenin sebebi ne?

Aslında bu noktada şunu söylemek lazım, Trump ile Erdoğan benzerlikler taşıyan iki lider. Trump da Erdoğan gibi ülkesinin ekonomisinin çok sağlıklı olmadığını görüyor. Ekonomik sağlıksızlıkta itici unsur, işleyiş dinamikleriyle alakalı.

ABD’deki ekonomik büyümenin en önemli faktörlerinden biri kredi genişlemesi. Yani tüketimin artırılmasıyla ekonominin çarklarının dönmesi. Bunun için de faizlerin düşmesi gerekiyor. Özetle dersek, Trump faizlerin indirilmesini talep ediyor. Tüketime yaslanan ABD ekonomisi büyüsün istiyor, bunun yolunun da düşük faizden geçtiğini düşünüyor. Neden faiz dersek, ABD’de gelirler artmıyor, işte bu noktada tüketicilere düşük faizle kredi sağlanırsa borçlanmanın artacağı ve tüketimin artmasının sağlanacağını düşünüyor. Özetle Trump Powell’in şahsında beklentisini karşılamayan Fed’e yüklendi.

Pek çok ekonomi uzmanı, Fed’in 2019’da 25-75 baz puan arasında indirime gideceğini düşünüyor. Sizce de öyle mi?

Evet, bu konuda güçlü bir beklenti var. Ben de faiz indirimi bekliyorum. Hatta ilk indirimin temmuz ayındaki toplantıda ilan edilebileceğini düşünüyorum. Garantisi yok tabii.

MERKEZ BANKALARININ BAĞIMSIZLIĞI İDDİASI 1980’LERDE YAYGINLAŞTI

Merkez Bankalarıyla siyasi otorite arasındaki çekişmeye biz Türkiye’den de aşinayız? Benzer bir tavrı Cumhurbaşkanı Erdoğan da sergilemiş ve Merkez Bankası’ndan faizleri indirmesini talep etmişti. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı iddiasına karşı karşımıza çıkan bu manzarayı nasıl ele almalıyız?

Aslında söz konusu iddia, yani merkez bankalarının bağımsızlığı iddiası, para politikalarını önceleyen neoliberal iktisat akımının küresel olarak ivme kazanmasıyla akıllara kazındı. Başka bir anlatımla merkez bankaları bağımsızdır ilkesi 1980’lerden sonra yaygınlık kazanıyor. Yani merkez bankası siyasi iktidar gerilimi bir siyasi iktisat tartışması demek gerekir.

1980’lerde yaygınlık kazanan bu ikilik yalnızca Türkiye ve ABD’de de mi tartışılıyor?

İki örnek dikkat çektiği için sadece oradaymış gibi gelebilir ancak öyle değil. Dünyadaki önemli ekonomilerden olan Hindistan’da da benzer bir karşı karşıya gelme var. Mudi hükümeti ile Merkez Bankası arasında da böyle bir tartışma var. Benzer biçimde Nobelli iktisatçı Joe Stiglitz merkez bankasının bağımsız olmamasını gerektiğini söylüyor. Para ve maliye politikasına uyumlu olması gerektiğinin altını çiziyor. Aslında bağımsızlık kavramı yeni bir şey değil ve hem akademik çevrelerde hem de devletler tarafından sorgulanıyor.

HİNDİSTAN’IN BÜYÜME VERİLERİNE TEMKİNLİ YAKLAŞMAK GEREKİYOR

Siyasi olarak dünyadaki gelişmelere baktığımızda popülizme yaslanan liderlerin merkez bankalarıyla kavgasını görüyoruz. Ancak popülizm denince akla gelen Vladimir Putin, 2014’te Rusya ekonomik krizi başladığında ısrarla “Merkez Bankası gerekli ve uygun görecekleri önlemleri alacaktır” dedi. Putin neden bundan sakınıyor?

Modi, Erdoğan ve Putin arasında ciddi benzerlikler var. Ancak sizin de söylediğiniz gibi, Putin bu iki liderden Merkez Bankası söz konusu olduğunda ayrılıyor. Bunu özellikle medya önünde demeç verirken yapması dikkat çekici. Kapalı kapılar ardında müdahale de bulunuyor mu bilemiyoruz ancak, benimsediği iletişim stratejisi gereği bunu medya yönünde yapmıyor. Bu da aslında farklı bir iletişim yöntemi kullandığını gösteriyor.

2008-2009 kriziyle beraber bir kredi genişlemesi olmuş ve Türkiye gibi ülkeler ucuz kredi rüzgarından faydalanmıştı. Şimdi benzer bir politika yeniden gündemde. ABD’de Fed’in faiz indirimine gitmesi, sermayenin faizin daha yüksek olduğu Türkiye gibi ülkelere akmasını sağlar mı?

Genel olarak böyle bir beklenti var. Yani kredi genişlemesine dönük bir beklenti var. Avrupa’dan da benzer sinyaller geliyor. Bu noktada ilk akla gelen merkez kapitalist ülkelerde yatırım getirisi düşük olduğu için yatırımların çevre ülkelere kayması. 2009’da bunu yaşadık. Ancak bu basit akıl yürütme artık işlemiyor.

Yatırımın hızla faizin yüksek olduğu noktaya gitmesi mantığı neden artık işlemiyor?

Bunu anlamak için 2009’daki unsurlarla 2019’daki merkez ve çevre ülkelerin yaşadığı dönüşümü incelemek gerekiyor. Aradan 10 yıl geçti. 2009’da gündeme olan bir inanç vardı. Çevre ülkelerle merkez ülkelerin büyüme açısından birbirinden ayrılması. Merkezde büyüme yavaşlarken çevrede tam tersi büyüme hızlanmıştı. Buna bağlı olarak merkezde yaratılan para büyük getirin olduğu çevreye aktı.

KREDİ GENİŞLEMESİ TÜRKİYE EKONOMİSİNE OLUMLU YANSIMAYACAK

2019’da böyle bir durum yok mu?

Hayır. Bu sefer çevre merkez ayrışması yok. Çin ile Hindistan'ı ayırırsak, çevre ülkelerindeki ekonomik büyüme sıkıntılı. Örneğin Hindistan’ın açıkladığı büyüme rakamlarının doğruluğu konusunda kuşkular var. Üstelik bu kuşkuyu dile getiren isimlerden biri 2013-2016 arasında Hindistan Merkez Bankası Başkanlığı yapan Chicago Üniversitesi Finans Profesörü ünlü ekonomist Raghuram Rajan. Rajan daha önce de Hindistan Maliye Bakanlığında baş ekonomistlik koltuğuna oturmuş bir isim. Kendisi yaptığı açıklamalarda “bizim piyasayla paylaştığımız büyüme verileri kuşkulu” demişti.

Özetlemek gerekirse merkez ile çevre arasında büyüme açısından büyük farklar yok. Fark yoksa beklenti de azalır ve beklenti yoksa para da yok. Dahası, dünyanın her yerinde borç taşıma kapasitesinin sınırına geliniyor. Neredeyse tüm ülkelerde şirketlerin borçları çok yükseldi. Bu şirketlerin borçlarını ödeyebileceğine dönük kuşkular var. Özetle borç kapasitesinin sınırına gelmiş bir şirkete kim para yatırır, neden böyle bir risk alsın…

SERMAYE RİSK ALMAK İSTEMİYOR, GÜVENLİ LİMANLARA DEMİRLİYOR

Bu yatırımcı sermaye çevreye akmayacaksa nereye gidecek?

Altın fiyatlarındaki yükselişe bakarsak bu sorunun cevabı biraz ortaya çıkıyor. Bunun yanında son günlerde bitcoin gibi kripto paralara yatırım da dikkat çekici. Daha güvenli limanlarda da demirlemeye tanık olacağız. Örneğin merkez ülkelerinin tahvil faizleri dikkat çekici. Pek çok merkez ekonomide tahvil faizi yüzde 2’nin altına indi. Almanya’da on yıllık tahvil faizi sıfırın altında, Japonya’da da öyle, İsveç’te ve İsviçre'de sıfıra indi.

Ne olursa olsun para oraya gitmeye devam ediyor. Şirketlere gitmiyor. Şirketler de yatırım harcaması yapmak yerine paralarını kendi hisse senetlerine yatırdılar. Yani para reel sektöre akmayacak. Risksiz yani güvenilir limanlarda kalacak. Borç sınırına gelmiş bir şirkete yatırım yaparsanız ve bu şirket borcun altına kalkamazsa ne olacak, risk yani.

TRUMP’IN TEK BAŞINA ETKİSİ SINIRLI

Öte yandan Japonya’da gerçekleşen G20 Zirvesi’nde iki önemli görüşme vardı. İlki Erdoğan ile Trump arasında S-400 alımı ve sonrasındaki yaptırımlara dönüktü. İyimser olmalı mıyız?

Ben orta vadeli bir iyimserlik beklemiyorum. Kısa dönemde akışlarda küçük bir iyileşme olur. Ama o kadar. Trump’ın genel olarak dilinde bir yumuşama var. Trump tek başına karar alamaz. Onu destekleyen grup ve sınıfların çıkarları, Kongre, Senato bu süreçteki etkin aktörler. Tek başına Trump’ın ne dediğine bakmak yanıltıcı olabilir.

Yine aynı zirvede dünya ekonomisinin geleceği için kritik olan Trump ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinging görüştü. Bu görüşme sonucunda ticaret savaşları bitti diyebilir miyiz?

Yine benzer bir şey söyleyeceğim. Trump bu toplantıda herkese mavi boncuk dağıttı. Xi ile görüşmesinde yeniden müzakere masasına dönülme kararı çıktı. Ancak ocak ayında da benzer bir sürece tanık olduk. Biraz önce ifade ettiğim grupların sınıfların ve kurumların tavrı çok önemli. Bugün anlaştık deyip ertesi gün şu kadar üründe vergiyi artırdık demeyeceğinin garantisi yok. Türkiye konusunda da Çin konusunda da ABD’nin tavrına temkinli yaklaşmak gerekiyor.

Sabri Öncü Kimdir?

Boğaziçi Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü’nden lisans (1984) ve yüksek lisans (1986) ve aynı üniversitenin Matematik Bölümü’nden lisans (1986) dereceleri olan Dr. Öncü, 1984-86 yılları arasında yine Boğaziçi Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak görev aldı. Ardından Alberta Üniversitesi Uygulamalı Matematik Bölümüne giren Öncü, uygulamalı matematik dalında 1989’da yüksek lisans ve 1992’de doktora derecelerini aldı. Alberta Üniversitesi tarafından Kanada’nın en saygın ödülü olan “Killam Anısı” ödülüne 1990’da layık görüldü. 2006’da Stanford Üniversitesi’nden bir de işletme yüksek lisansı aldı. Drezdner-RCM Küresel Yatırım (Drezdner-RCM Global Investors) Şirketinde Sabit Gelir Araştırma Bölümü Direktörlüğü, Hindistan Merkez Bankası (RBI) İleri Finansal Araştırma ve Eğitim Merkezi (CAFRAL) Baş İktisatçılığı, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Gelişme Konferansı (UNCTAD) Kıdemli İktisatçılığı gibi görevler yapmıs olan Öncü, New York, Donau, Bilkent, Sabancı ve Kadir Has Üniversitelerinde finans ve iktisatın çeşitli dallarında lisans, yüksek lisans (MBA) ve doktora düzeylerinde dersler vermişti.