Çocukluğun sınırları içinde bile sevemedim ‘önümüze gelene bin tekme’ oyununu. Kol kola girilip bacaklar bel hizasına kaldırıldığında, dayanışma değil, ezip geçme mesajı gördüm. Artık o tekmeci çoğunluk neyi, kimi hedef göstermişse kendine… Linç kültürünün başlangıcıdır o oyun. Ve benim bu günlerde çok düşündüğümdür.
Darbe girişimi sonrası sadece muhalif olmaklıktan kelli ‘önümüze gelene bin tekme’den nasip alınıyor. Ve elbette bütün zamanların hedefi Özgür Gündem bundan payını alan ilk yer oluyor. Şaşırmalı mı, hayır. En azından devlette süreklilik esas sözünün bir karşılığı var. Sabahları vapura bindiğimde içgüdüsel olarak Galata Kulesi’ne bakarım, hâlâ duruyor mu diye. Ülkede felaketin neresine geldiğimizi ölçmek için de Özgür Gündem’e bakmak eski alışkanlığım. Gazetenin yayını bir yana, bizzat varlığı, o varlığın başına gelenler her şeyi anlatır bana.
Seksen dokuz canını zulme kurban vermiş, bombalanmış, kerelerce kapatılmış, kerelerce açılmış, neredeyse her haberi dava konusu yapılmış gazete, son olarak bir kez daha mühürlendi. Şimdi o mühürlü kapının önü bir buluşma yeri. Tıpkı Bakırköy ve Silivri cezaevleri ile Adalet Sarayı C Kapısı’nın olduğu gibi…
İstanbul 8’inci Sulh Ceza Hakimliği’nin verdiği kararla 16 Ağustos’ta kapatılan Özgür Gündem gazetesinin binasını basan özel harekat polisleri, göz altı adı altında çalışanlara saldırdı, o esnada haber takibi yapan İMC TV ve DİHA çalışanları da dahil olmak üzere 24 gazeteci bu zorbalıktan nasibini aldı.
Özgür Gündem’in eski genel yayın yönetmeni Eren Keskin’in, yazarlarından Filiz Koçali’nin ve gazeteci Ragıp Zarakolu’nun evlerine polis baskını yapılırken, gazetenin yayın danışma kurulunda olan yazar Aslı Erdoğan ‘terör örgütü propagandası yapmak’, ‘örgüt üyeliği’ ve ‘halkı kışkırtmak’ iddiasıyla tutuklandı.
"NE İŞİN VAR BEYAZ BEYAZ 'ONLARIN' İÇİNDE?"
Hayatını özerk, yaratıcı bir edebiyat dili üzerine inşa etmiş, barış ve vicdan dışında muhatap tanımayan yetkin bir yazarı, cesur bir kadını böylesi gerekçelerle tutuklamamak elbette bir şey demek. Ben bunu “Ne işin var beyaz beyaz ‘onların’ içinde? Bulaşmayacaksın” diye okuyorum.
Esra Mungan, Şebnem Korur Fincancı, Eren Keskin, Aslı Erdoğan isimleri üzerinden yapılan biraz da cadılara ve yanyana gelindiğinde oluşan o güzelim dayanışmaya göz dağıdır. Zir, erk en çok da kirli oyunları ifşa eden kadınlardan ve kendisine karşı biraraya gelen farklı kesimlerden nefret eder.
Özgür Gündem gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Zana Kaya ile Yazı İşleri Müdürü İnan Kızılkaya da ‘örgüt üyesi olmak’, ‘örgüt propagandası yapmak‘ ve ‘devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak’ gibi suçlamalarla tutuklandı. Hükümetin barış görüşmeleri sırasında doğrudan önderlik seviyesinde muhatabı olan örgütün şimdilerde yine ‘öcü’ ilan edilişi de ancak politikanın bin bir yüzünün göz önüne sürmekten ötesini göstermez. Hukuk, bu bağlamda mahkeme salonlarına en son uğrayan şey bile değildir.
GİZLİ ÖZNE ERMENİ
Öte yandan darbe girişimi sonrası dönemde ortaya çıkan bir diğer bilindik gerçeği de kayda geçmek gerekir. O da Ermeniliğin, birbiriyle kanlı bıçaklı olanların dahi uzlaşabildiği bir ortak nefret objesi olduğudur. Havuz medyasında hemen her gün Fethullah Gülen’in Ermeni olduğu, Papa’nın ‘gizli kardinali’ olarak görevli bulunduğu iddialarına rastlamak mümkün. Bilmem hangi ‘Fetöcü albay’ın evinde de elbette İncil var. Beri yandan Gülen taraftarı NBA basketbolcusu Enes Kanter’in, bizzat Fethullah Gülen’in de vaazlarında kullandığı üzere, bir de üstüne üstlük yanlış telaffuz ederek ‘Pakrudin dönme’ ifadesini gündeme getirmesi, Ermeniliğin iki taraf için de ne kadar işlevsel ve vazgeçilmez bir saldırı unsuru olduğunun kanıtı. Herhalde binlerce yıllık bir Ermeni krallığı olan ve bir zamanlar adına Anı denilen Ani tarihi Ermeni şehrini de yöneten Pakraduniler’e, 2016’da yıldızlarının parlayacağını söyleseniz, kahkahalarla gülerlerdi.
FAİLİ MEÇHUL
Üsküdar’daki Surp Haç Tıbrevank Lisesi’nin duvarına ‘Azap Ermeniye’, ‘Size Kürşat’ın kinini getirdim’ ve ‘Çatlı Reis’ şeklinde yazılamalar yapıldı. Kamera kayıtlarının incelenmesinden bir sonuç çıkmazken, Bozkurt işareti yaparak olay yerinden ayrılan 4 kişinin kim olduğu anlaşılamadığı için dosya ‘faili meçhul’ olarak adliyeye teslim edildi. Gülümsedim doğrusu, nefretin faili meçhulü ayrı bir havalı luyor. Hele de geçen 19 Ocak’ta, Kalfayan Okulu’nun duvarına yine ‘Azap Ermeniye’ yazıldığı ve yapılan başvurudan sonuç çıkmadığı anımsanırsa…
Azap Ermeni’ye neredeyse şiirsel bir tabir. Gaziantep'te 54 kişinin hayatını kaybettiği intihar saldırısının düzenlediği Beybahçe Mahallesi'nin isminin, Ankara Garı iddianamesinde geçtiğini okuduğumda Azap hepimize dedim içimden. BBC Türkçe’den Fundanur Öztürk’ün haberine göre, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hazırladığı iddianamede, mahallenin IŞİD üyelerinin olası saldırılar için istihbarat topladıkları bir bölge olduğu ve IŞİD üyelerinden Yunus Durmaz'ın bilgisayarında ele geçirilen belgede 'KCK'lı olduğundan bahsedilen bazı Kürtlerden ve düğünlere eylem ihtimalinden' söz ediliyor.
Yanıt mı? Elbette yok. Vermeyecekler. Faili meçhul cevap vermez. Azap eder. Hepimize. O yüzden sahip çıkmak gerek ya birbirimize. Faili meçhul azabı hepimize. Bu böyle biline.