Meseleye bestecilik açısından bakarsak Avrupalı bestecilerin de Türkiyeli bestecilerin de hem ustalarına saygı göstermek, onlara bir selam çakmak, hem de usta işi eserlerin nasıl işlediğini anlamak için ustalardan müzikler ve müzikal fikirler ödünç aldığını söylemek gerekir! Bunun adı çalmak değil, nazire yapmak, ödünç almak ya da alıntı yapmaktır.
Cemal Reşit Rey’in, Onuncu Yıl Marşı’nı 18. yüzyıl
düşünürlerinden Jean-Jacques Rousseau’nun “J’ai perdu tout mon
bonheur” adlı bestesinden kopyaladığı yönünde bir itham yıllardır
internette dolaşımda. Sosyal medyadan takip ettiğim önemli bir
müzisyenin de Cemal Reşit Rey’i birebir kopyacılıkla, etik
olmamakla ve hırsızlıkla suçlamasının ardından bu yazıyı yazmaya
karar verdim.
[Rousseau "J'ai perdu tout mon bonheur" - Gabriela
Bürgler]
Öncelikle marşları hiç sevmeyen bir müzik dinleyicisi olarak
böyle bir yazı yazmamın sebebinin müziğe verdiğim değer ve
bestecilere duyduğum saygıdan dolayı olduğunu belirteyim. Yani bu
meseleyi politik bir karalama kampanyasının ya da politik bir
savunma mekanizmasının parçası olarak tartışmanın anlamsız olduğunu
belirtmek lazım.
Aşağıda nota görüp lütfen bu yazının çok teknik bir yazı
olduğunu düşünmeyin. Derdimi size oldukça basit bir dille ve
olabildiğince görselleştirerek anlatmaya çalışacağım.
Basitleştirmek için madde madde yazacağım, öncelikle tekrarları
atarsak Onuncu Yıl Marşı 21 ölçüden oluşan bir eserdir. Eğer bu
eser, Rousseau’nun bahsedilen eserinin birebir kopyası olsaydı o
halde bu 21 ölçünün 21’inin de kopya olması gerekecekti, ki böyle
bir durum kesinlikle yok. Bunu anlamak için müzisyen olmanıza gerek
yok, açıp Rousseau’nun şarkısını bir kere dinleyin yeter.
Bir şarkının hepsi kopya olmadığı halde o şarkının tamamen bir
başka şarkıdan kopyalandığını söylemenin etik bir davranış olduğunu
söylemek mümkün değil. Hırsızlık yapmayan birisine hırsız demek o
kişiye atılabilecek en büyük iftiralardan olsa gerek!
Onuncu Yıl Marşı’nın tamamının çalıntı olmadığını anladığımıza
göre, kulağımıza çarpan benzerliğin ne kadar olduğunu tespit etmeye
geldi sıra.
Aşağıda renklendirdiğim ve notaya aldığım örnekte de açıkça
görüldüğü üzere iki eserde birbirine benzeyen ölçü sayısı sadece
1.5 ölçü. Demek ki iki eserde karşımıza çıkan ve birbirinin aynı
olan melodik motifler 21 ölçüde sadece 1.5 ölçü uzunluğunda.
[Karşılaştırabilmeniz kolay olsun
diye birbirine benzeyen kısımların notasını alt alta
yazdım: Sarı: Farklılaştırılmış kısımlar Kırmızı: Tamamen farklı kısımlar Yeşil: Birbiriyle aynı kısımlar]
Notadan da anlaşılacağı üzere benzerlik sadece 1.5 ölçüyle
sınırlı (Zira, ilk yarım ölçüdeki noktalı dörtlük ve ardından gelen
sekizlik nota Cemal Reşit Rey’in bu marş boyunca işlediği temel
ritmik motifin bir parçası olduğu için Rousseau’nun senkopsuz 2
ölçülük cümlesinden farklılaşıyor.) Yani Cemal Reşit Rey’in yaptığı
sadece basit bir müzik cümlesi ödünç alma olayı değil. Eğer almışsa
da aldığı müzik cümlesini aynı zamanda ritmik olarak farklılaştırıp
bunu yazdığı müziğin tamamına ritmik olarak yedirdiği yeni bir
fikre de dönüştürmüş.
Ayrıca bir de bu bahsi geçen “melodi” ya da müzik cümlesi o
kadar basit ve o kadar beylik bir melodi ki, farklı zamanlarda ya
da mekanlarda yaşamış iki farklı bestecinin de bunu yazmış olma
ihtimali fazlasıyla mevcut. Bu düşük bir ihtimal ama emin olun
imkansız da değil. Hatta Bach’ın iki ses için yazdığı bir klavye
envansiyonunda aynı ezgi kalıbını kullandığını söyleyebiliriz.
[Bach
örnek]
Nota değerlerinin farklı olması sizi yanıltmasın, bu aynı
kalıbın sadece daha hızlı çalınacağı anlamına geliyor. Kısacası, bu
motifin gayet sıradan ve beylik bir motif olduğunu gösteriyor bu
örnek.
Yine de eğer Cemal Reşit Rey, Rousseau’dan esinlendiyse daha
doğrusu eserin bir kısmını ya da motifini alıntıladıysa da bunu
eserin notasında kesinlikle belirtmeliydi çünkü etik açıdan doğru
olan davranış budur. Bu arada Rousseau bu müziği fi tarihinde
yazdığı, ve kendisi yine fi tarihinde öldüğü için, bir besteci
değil 1.5, bin beş yüz ölçü de almış olsa, bunda telif hakları
açısından ve dolayısıyla yasal açıdan hiçbir problem olmadığını da
belirtmek gerekir.
Son olarak meseleye eğer bestecilik açısından bakarsak Avrupalı
bestecilerin de Türkiyeli bestecilerin de hem ustalarına saygı
göstermek, onlara bir selam çakmak, hem de usta işi eserlerin nasıl
işlediğini anlamak için ustalardan müzikler ve müzikal fikirler
ödünç aldığını söylemek gerekir! Bunun adı çalmak değil, nazire
yapmak, ödünç almak ya da alıntı yapmaktır. Kısacası müzik
geleneksel bir sanattır, yeni eserler eskilerin üzerine bina edilir
ve bu süreçte etkilenme kaçınılmazdır.
Tüm bunları söylerken sanatta 'çalmanın' da o kadar kötü bir şey
olmadığını söyleyerek bitirelim yazıyı, zira Picasso’nun (kendisine
atfedilen şu cümlede) dediği üzere: “Kötü sanatçılar taklit eder,
büyük sanatçılar ise çalar!”