Paul Klee, modern resim tarihinde, sakinliğiyle afallatan nadir bir ressamdır... Bu yazı, ressamın Açık Kitap adını verdiği yapıtı için bir okuma denemesidir...
Ressam Paul Klee’nin Open Book / Açık Kitap adını verdiği
yapıtı, dikkatli her zihinde burgaçlar yaratıyor, handiyse
tecessüse (casus sözcüğüyle akraba, aşırı merak) sürüklüyor...
Resim adlandırılmamış olsa, bir Mısır piramidine bakıyoruz
diyebilirdik. Resme verilen ad, bizi bir piramide, labirente bakma
güdüsünden uzaklaştırıyor mu?
Pekiyi ama piramitler, labirentler yaratmaz mı akılda emek
verilmiş, düşünce zengini her kitap?
Piramitleri yıkmaz mı?
Paul Klee’nin 1930’da yaptığı Açık Kitap, hem faşizmin
egemen olduğu dönemin Avrupa’sındaki kitabın serüvenini hem de
insanın okuma, yazma, anlaşma aracı olarak kitap kavramı üzerinde
düşünmemizi sağlıyor. Eser, Solomon R. Guggenheim Müzesi’nde
(New York) Karl Nierendorf koleksiyonu içinde
sergileniyor.
***
...işte yazının kapısı! açık
rüzgârlarla dalaşıyor...
... ah -derler ki o, o sevgili okusun diye
yazılıyor onca söz, onca dize
o biriciktedir dünya alem...
***
Yıllardır hiç bıkmadan bakarım Paul Klee’nin resimlerine.
Dünyalar içinde dünyalar düşündürür bana... ‘Anladığını söyle,’
dense derim ki; dünyanın en somut soyutu ve eklerim dünyanın en
soyut somutu...
Açık Kitap’ın ortasındaki koyu turkuaz ya da karaşın mavilikten
mi gireceğiz; kapı orası mı? Bu daracık alan böyle nasıl
derinleşiyor? Okudukça sahilsiz bir okyanusa mı açılıyor
yolumuz?
***
Kitap ya da piramit... Eskidir ikisi de. Kadim ve derindir.
Bu resmi çok eski bir nesneye benzetmemize yol açan; nesnedeki
zamanın renklerini düşündüren şu kahve tonlar, başka ne söylemek
istiyor olabilir?
***
...işte yazı! gün olur
mor kara çatısıyla
bir kıymık alev okşar sayfaları
ne yakmanın sonu vardır
ne de tükenir yazmak...
***
Klee, faşizmin yükselişini, yıllarca evvel ön görerek
duyuranlardandı. Hitler’i bir birahane kabadayısı gibi çizerek...
Sonra faşistler onu ders verdiği üniversiteden attılar... Faşizmin
zulmünden kaçabildiğince kaçtı. Ancak, sarsıcı ironik resimler
yaratarak yanıt vermekten geri durmadı... Ömrümüz vefa ederse bir
gün sadece Klee ve ironi konuşmak ne güzel olur.
Paul Klee'nin Stammtischler, çalışması, Charle Chaplin
The Great Dictator / Büyük Diktatör filmini (1940) çektikten sonra
hemen bütün etkinliklerde yan yana anılmaya başlandı. Klee ve
Chaplin, Hitler ve ideolojisiyle hiciv yoluyla savaşmaya
çalıştılar. Klee kederli, sarhoş bir müdavim, bir kabadayı olarak;
Chaplin ise Hitler'i çocuksu bir hayalperest olarak ve tasvir
etti...
***
Klee, faşistlerin meydanlarda kitap dağlarını yaktıklarını
gördü. Irkçı, sömürü yanlısı, faşist olmayan bütün yazarların
kitaplarını meydanlara yığıp yaktılar. Bugün kitap fuarıyla ünlü
Frankfurt’un ana meydanı Römer’in zemini kitapları yakılan yüzlerce
yazarın adının yazıldığı plaketlerle kaplıdır... Unutmayalım diye o
yangınları.
Baktığımız bu kitapla, mezar (piramit) benzerliğinde bunun payı
yok mudur?
***
Ölüm, ölümün etkisi yaşamdan, yaşayandan daha uzundur, diye mi
düşünmeliyiz?
Bizim ‘harf’ ya da ‘rakam’ dediğimiz zaten soyuttur. Bu soyut
şekillerle sözcükler, anlamlar, bağlamlar yaratır, cümleler
kurarız. Sonra kitaplar doğar... Birbirimizi böyle yollarla
anlamaya çalışırız. O halde rahatça diyebiliriz ki, her şey akılda
olup bitiyor.
Biz baktıkça kapanıyor mu bu kitap? Açıkken daha ne kadar
kapanabilir bir kitap; ah biz sordukça daha ne kadar açılacak?
***
...yazarsın, yazarsın da
bilinir mi ama hangi yazı
hangi yazgının kapısı...
***
Resmin sol altındaki o kızıl benek yürek mi; gözyaşı mı; bir
damla kızıl yağmur mu? Peki matematiksel işarete benzeyen o çizgi
nedir?
Klee resmi müzikle, müziği resimle düşünme yetisi olan çok nadir
bir ressamdır. Bu matematiksel çizgi bu resmin sol anahtarı mı?
Kitabın, zarfın açacağı mı; ayraç mı?
***
Biliyorum, bu soruların hiçbirinin berrak bir karşılığı yok.
Olmasın da zaten; Klee de bunu istiyor. Soru, yeni düşlerle doğsun
istiyor resimlerinde...