Yalan, iftira, hakaret...
Son yıllarda en sık duyduğumuz sözler bunlar. Yakın zamanda daha çok, daha sık duyacağız. Çünkü, sosyal medyaya yönelik düzenlemeler geliyor.
Bu düzenlemelerin ABD’deki adı tokat, bildiğiniz beş kardeş. Şaplak, şamar. Sosyal bilimciler koymuş bu adı: SLAPP!
Strategic Lawsuit Against Public Particaption uygulamasından türetilmiş. Türkçeye çevirirsek, Kamusal Katılıma Karşı Stratejik Dava demek gerekecek: KKKSD
Kim kimi tokatlıyor?
Hukuk yoluyla, mahkemelerle, stratejik davalarla tokadı çakanlar güç, kudret sahipleri. Şahıslar, şirketler, kurumlar, siyasal iktidar çevreleri yapıp ettiklerine, icraatlarına karışılmasına, onay - alkış dışında herhangi bir laf edilmesine fevkalade sinirleniyorlar. Bas bas bağırıyorlar:
Yalan, iftira, hakaret... İtibar suikastı.
Koşuyorlar mahkemeye, açıyorlar davayı. Maddi – manevi zararın tazmini. Yüz bin, milyonlardan aşağısı kurtarmıyor... Yer misin, yemez misin, basıyorlar tokadı.
Burada maksat o talep edilen paraları almak ve hatta davayı kazanıp kazanmamak değil. Adı üstünde stratejik dava. Maksat tokat! Bir daha “Kamu yararı - zararı”, “hukuk ihlali” vs vs boyunu aşan teranelerle güç - iktidar sahiplerinin işine karışılamayacağını, dil uzatılamayacağını aleme ilan etmek strateji.
Stratejinin birinci ayağı güçlülere karşı yazılı, sözlü itiraz eden kişi ve kurumları yıpratmak, yıldırmak. Sonuç ne olursa olsun, epey zaman alan yargılanma süresince aklanma derdiyle debelenerek bedel ödeyeceklerdir her halükarda. Kendisi pahalı bir iş olan hukuk, yargılama bedeli; mali yük de cabası. Ayrıca, mevcut hal ve durumda güç - iktidar sahibi olan davacı, birkaç boy önde çıkar sahaya. Maddi ve manevi üstünlükle...
Maddi – manevi tazminat talebi lafın gelişi değil, kısaca. Strateji, maksat caydırma, yıldırma, önleme. Açık, gedik ne varsa tıkama. Malum, tokat cennetten çıkma!
***
Bu tür stratejik davaların kamusal katılıma karşı tokat - tıkaç olduğu akademik düzeyde otuz yılı aşkın zamandır tartışılıyor. İşin adını koyanlar Denver Üniversitesi’nden iki sosyal bilimci: Sosyolog Penelope Canan ve George W. Pring.
Konuya ilişkin ilk çalışmaları on sayfalık bir makale, 1988’de yayımlanmış: Studying Strategic Lawsuits against Public Participation: Mixing Quantitative and Qualitative Approaches.
Kavram yerleşmiş, gayet anlamlı; işlevsel açıklama taşıyan SLAPP – TOKAT kodlaması da öyle. Canan – Pring ikilisi çalışmalarını SLAPP adıyla 1996’da kitaba dönüştürdüler.
Adını koydukları Kamusal Katılıma Karşı Stratejik Davalar artık başlı başına çalışma alanı. Kamusallığı, toplumsallığı, söz ve ifade özgürlüğünü savunma alanı. ABD’de bu davaları izlemek, yargılananlara hukuksal ve mali destek sağlamak amacıyla tanınmış birçok kurum ve kişinin katılımıyla karşı örgütlenme oluşturuldu: The Public Participation Project.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komitesi de aynı yönde çalışmalar yürütüyor.
CADI KAZANINDAN TOKADA
Kamusal katılımı yargı yoluyla engelleme, bastırma neo-liberal dönemin ruhuna uygun olarak para – ceza üzerinden biçimleniyor 1980’lerden beri.
Soğuk savaş dönemindeyse bu daha da ağır cereyan ediyordu; “kızıllar her yerde” rüzgarıyla cadı kazanları kaynatılıyordu. Yine ABD’de dönem hukuku kökenli bir senatörün adıyla anılıyordu: McCarthyizm.
Hayli arızalı bir profile sahip kendisi: On dört yaşında bıraktığı lise öğrenimine yirmisinde yeniden dönmüş: Hukuk öğrenimi görmüş. Avukatlıktan kazancı istek ve ihtiyaçlarını karşılamayınca pokere ve alkole vurmuş. Kumarda da pek kazanamamış olmalı, politikaya yönelmiş. Demokratlarca geri çevrilmiş. Cumhuriyetçi aday olarak bölge yargıcı seçilmiş.
İkinci Dünya Savaşı'nda orduya katılmış, 1947’de senatör adayı. Başında kask, göğsünde çapraz fişeklik, tam teçhizat fotoğraflarla yürüt kampanyasını. Otuzdan fazla hava harekatında görev aldığını söylüyor her yerde. Eğitim harici hiç uçmadığı, büro hizmetlisi olduğu ortaya çıksa da ne gam! Rakibini asker kaçaklığıyla, savaş fırsatçı, vurgunculuğu iddialarıyla alt etmeyi başarıyor. Savaş sırasında “ihtiyat” bile sayılmayan 46 yaşındaki demokrat aday, birkaç bin oy farkla kaybettiği seçim sonrası siyasetten çekilecektir... Dahası, karşılaştığı ithamlar ne denli etkili, bilinmez: İntiharla son veriyor hayatına.
* * *
Senatör Joseph McCarthy, seçilir seçilmez senatoda düzenlediği basın toplantısıyla grevdeki kömür madeni işçilerinin hemen askere alınmasını önerecektir. Direnenler askeri mahkemede yargılanıp emre itaatsizlikten kurşuna dizilmelidir.
Hızlı başlamıştır ama kahramanlık balonu çoktan patlamış, rüşvet iddialarıyla siyasal kariyeri tehlikededir. Bir gazetecinin desteğiyle soğuk savaş rüzgarını kullanır. Şubat 1950’de yine çıkar ortaya. Dışişlerine sızmış 205 kızılın Sovyetler’e çalıştığını ilan eder. FBI birkaç yıl önce hazırladığı listeyi gazeteci üzerinden kendisine iletmiştir.
İddiaları üzerine Amerikan Karşıtı Faaliyetler Komitesi’ne çağırılır. Listeyi önce 80 kişiye, sonra da 50 kişiye indirir. Sonuçta tek birinin bile komünist olduğunu kanıtlayamaz. Ama namı yürümüş; “McCarthizm”, Hollywood’dan gazete ve TV’lere uzanarak “beşinci kol faaliyeti” kasırgasıyla ortalık hallaç pamuğu gibi atılacaktır.
Cadı avı orduya uzanınca McCarthy’nin yolsuzlukları, alkolikliği ve eşcinselliği haberleri yer almaya başlar gazetelerde. Amerika’ya Karşı İşlenen Suçları Soruşturma Komitesi’nin görevine de Aralık 1954’de son verilecektir. Çok sürmez, 2 Mayıs 1957’de Joseph McCarthy de son nefesini verir.
Mirası türlü şekillerle, tokatlar - tokatçılarla sürse de adını pek hayırla yad yok.