Önce bir arkadaşa, küçük kağıtlara yazılmış bir şeyler dağıttırıyordum, dinleyecek olanlara. "Bu ne" diye sorarlarsa, "bilmiyorum" dersiniz diyordum. Toplantıyı düzenleyen arkadaşlardan biri oluyordu dağıtan ve gerçekten bilmiyordu zaten. Bir panel, sempozyum, söyleşi ya da konferans artık her neyse işte. Bir üniversitede, konferans salonlarında, kahvede, sokakta neresi olursa. Cami bahçelerinde bile oluyordu bazen.
Küçük kağıtların üstünde; "Oldu", "Tamam", "Şimdi", "Süpeer" gibi kelimeler yazıyordu. -Şimdi yapsam "Aynen"i de yazardım mutlaka ve "Sıkıntı yok"u- Bana konuşma sırası geldiğinde, "herkes kağıdı aldı mı" diye soruyordum. Evet, diyordu çoğu. Bazıları elindeki kağıdı gösteriyordu. Alamayanlar, elini kaldırıp istiyorlardı. Elden ele geçiyordu küçük kağıt ve ‘ne bu şimdi’ bakışı…
Çok seviyordum bu bekleme anını, merak ve soru, insanın yüzüne çok yakışıyordu. Sonra, "Sıkıldım dünyanın dört bir tarafında parasız dolaşmaktan, yazılar yazmak, film yapmaktan" diyordum, "para kazanmaya karar verdim." Herkes biraz endişeleniyordu bu sırada borç mu isteyecek bizden diye. "Kağıtta okuduğunuz kelimeler var ya, o kelimelerin patentini satın aldım" diyordum. Yani ne zaman; "Oldu", "Tamam", "Şimdi", "Süpeer" kelimelerini kullanırsanız bana para ödeyeceksiniz.
Onları ‘Kelime Patent Kurumu’ndan satın aldım, diyordum.
Üstünde mühür filan olan bir kağıdı havaya kaldırıp gösteriyordum. Bu Kelime Patent Kurumu nereden çıktı derseniz teyzemin kızı, amcamın oğluyla biz kurduk diyordum. Gösterdiğim kağıt zaten görünmüyordu uzaktan ve daha çok elektriğinizi keseceğiz tebligatı filandı zaten.
"Ya kardeşim sen manyak mısın bu kelimeleri ben annemden öğrendim -süpeer hariç- annem onun annesinden öğrenmiş sen nasıl olur da bunlardan para alabilirsin diye sorarsanız, o zaman niye tohum yasasına karşı çıkmadınız!" diyordum. "Milyonlarca yıldır gezegenin mirası olan tohumları birileri ‘patent’ alarak sahipleniyorsa, ben fakirin de üç-beş kelimesi olsun geçinebileceği. Yani bundan sonra kim bu kelimeleri kullanırsa, bana para ödeyecek" diyordum. Gülümsüyordu herkes, kağıda bakanlar oluyordu ve biz hangi kelimeleri alsak diye düşünenler ve hatta sahiden bu kelimeleri satın aldığımı düşünenler de çıktı ki aldım zaten!
2003-2004 yılında filan başlamıştık galiba bunu anlatmaya, çalışmaya. Sonra 2006 yılında ‘tohum yasası’ çıktı. Patentsiz tohumların, -sertifikasız deniyor buna- satılması yasaklandı. Şimdi ise Bülent Şık’ın Bianet’te bu gelişmeyi ayrıntılarıyla çok iyi anlattığı yazısından öğrendiğime göre, artık çiftçiler arasında tohum takası da yasaklandı. Yani bütün tohumlar artık şirketlerin malı ve hibrit olduklarından, her sene şirketlere gidip, paşa paşa yeniden satın alacak çiftçiler, herkes…
Sonra konuşmanın sonunda "Yani siz evinizde, balkonunuzda saksıda maydanoz yetiştirirken yakalanıp, önünüze yakalattığınız maydanozlarla ‘TC’ yazılmış bir şekilde televizyona çıkacaksınız. Kaçak maydanoz yetiştiren üç kişi yakalandı diye haberlerde sergileneceksiniz." diyordum…
Oldu mu? Tamam mı? Şimdi mi? Hani benim kelime patent paralarım?