Onur Akyıl: Nâzım, memleketimizdeki sınıf düşüncesinin estetiğidir
Onur Akyıl'ın kaleminden "Nâzım Hikmet: Anlamı Örgütleyen Ozan" kitabı okurla buluştu. "İnsan sınıf bilinciyle donandığında, yaşamının odağında emek ve emeğin safları yer aldığında anlatısı da zenginleşiyor" diyen Akyıl ile kitabını ve Nâzım Hikmet'i konuştuk.
Erhan Yılmaz
Onur Akyıl, 1980’de İzmir’de doğdu. 1999’da ilk şiiri yayımlanan Akyıl, bu tarihten günümüze birçok dergide şiir, öykü ve eleştiri çalışmaları yayımladı. Şiir ve şiir sorunları üzerine yazılar, şiir incelemeleri yazdı.
Akyıl aynı zamanda Rıfat Ilgaz Jüri Özel Ödülü 2006, Ergün Günçe Övgüye Değer 2008, Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü 2008, Nihat Akkaraca Öykü Ödülü 2013, Necati Cumalı Şiir Ödülü'ne layık görüldü. Birçok ulusal ve uluslararası festivale katılan sanatçının; Vietnam Mektubu (2008), Unutacak Kimse Yok (2014), Yalnızlık Yengen Olur (2014), isimli üç kitabı yayımlandı.
Onur Akyıl ile son kitabı Nazım Hikmet: Anlamı Örgütleyen Ozan'ı, dille kurduğu ilişkiyi ve Nâzım Hikmet'i konuştuk.
Kitapta "Söz konusu Nâzım gibi bir isim olduğunda biyografi en zor çalışma türlerinden biridir" diyorsunuz. Biyografi yazmanın zorluğuna rağmen böyle bir kitap yazma fikri nereden çıktı?
Görülen o ki ortalama okuyucu, Nâzım için yazılmış yeni bir çalışmayı Nâzım’ı bir sömürü öznesine çevirmeye meyilli bir yeni kitap olarak değerlendirmekten çekinmiyor. Normal aslında bu, buna söylenebilecek pek bir şey yok; çünkü 'ortalama okurun Nâzım’ı' ancak piyasa koşulları içinde bir ozan. Fakat konu bizim açımızdan pek de öyle değil. Şunu anlamak lazım, bir çalışmaya baktığında/ okuduğunda onun amacını anlayabilmeli insan. Bu merkez oluşmadığı zaman ister istemez, çalışmayla ilgili söylenenler, yapılan yorumlar havada kalıyor. Bunun anlamı şu, bizim açımızdan, yani benim, bir biyografi fikri yok ortada ya da ‘Ben de Nâzım’dan ekmek yiyeyim’ diye bir şey. Nâzım, memleketimizdeki sınıf düşüncesinin ve pratiğinin estetiğidir, bizim için önem taşıyan bu. Demem o ki biz satsın diye bir şey yapmıyoruz, amacımız; hiç bilmeyenler Nâzım’la belli bir düzeyde tanışsın; onu merak etsin, Nâzım’ı anlama/ algılama basamaklarını çıkmaya başlasın. Yoksa derdimiz, ‘Nâzım Hakkında Her Şey’ ya da ‘Bilinmeyen Yönleriyle Nâzım Hikmet’ değil; bu başlıklar piyasanın, satışın, mali raporların başlıkları. Biz Anlamı Örgütleyen Ozan'dan bahsediyoruz. Mevzu bu, fark bu!
Anlattığınız metin bir biyografiden çok akıcı bir roman gibi ilerliyor, yazım sürecinde bu yapıyı oluştururken nelere dikkat ettiniz?
İnsanı tarihe işleyen şeyler bütünü Nâzım’ın hayatında bir bir ortaya çıkmış; bu yalnızca onun yaşamsal tercihleri ile de ilgili değil aslında ama elbette şeylerin nedenleri olmasa bile sonuçları Nâzım’ın yönelimlerine/ tercihlerine koşut. Dolayısıyla gerçek, Nâzım’ın gerçeği kendi hikâyesine de estetik bir boyut katıyor; anlatıya kendiliğinden sızan bir şey var bu anlamda. Özel bir çabanın ötesinde, benim yazım dilimi dahi dışarıda bırakan; bizi bu hayatın, bu adın, bu tarihin peşine düşüren temel şeylerden biri de bu olsa gerek zaten. İnsan sınıf bilinciyle donandığında, yaşamının odağında emek ve emeğin safları yer aldığında anlatısı da zenginleşiyor. Sözcüklerin kendilerine nefes alacak geniş alanlar yarattığı bir şey bu. Meseleyi bu noktadan da okumak mümkün. Ezilenlerin tarihini omuzlamak her yaşantıyı yeterince edebi kılıyor; bir de bu tarihi omuzlamak kadar onu ince ince işlemenin anlatıya kendiliğinden kattığı bir lezzet var sonuç olarak.
'ŞİMDİLERDE HERKES ÇOK ÇABUK ŞAİR OLUYOR'
Aynı zamanda bir şair olmanız bu anlatıyı nasıl etkiledi, dille ve Nâzım'la kurduğunuz ilişki bunun neresinde?
Benim şairliğimin hiçbir önemi yok; bu söz konusu Nâzım olduğunda zaten kıyas kaldıracak bir şey değil. Ben henüz şair değilim. Herkes çok çabuk şair oluyor şimdilerde, öykücü ya da romancı… Benim sözcüklerin bir araya gelişine yaptığım katkı, ‘yaşanmış’ bir hayatı anımsatırken, anlatırken, aktarırken olsa olsa soluk almamı kolaylaştıran bir şey olmuştur. Kısacası ‘Ben de şairim, Nâzım da şair’ falan, bunu her yönüyle söylüyorum, mesele bile değil. Kaldı ki önemli olan bizim açımızdan nasıl bir edebi dilin ve hayatın olduğu değil, bunların ve daha fazlasının yeni bir dünya ve yeni bir insan için nasıl kullanıldığı, nasıl biçimlendiği. Pazara düşmenin önündeki, anlatının meta olmasının önündeki temel dayanağımız da bu zaten.
Nâzım'ın sizdeki karşılığı nedir?
Nâzım’ın bendeki karşılığı şudur: ‘Çocuklar inanın!’. Bu bu kadar, açık, net, temiz, sağlam.
Nâzım Hikmet üzerine çalışmış bir şair olarak şiirin geçmişi ve geleceği ile ilgili şiirle ilgili neler söylersiniz?
İnsanlar, içlerinin ‘gömülecek kadar derin’ olmadığının farkına varmalılar. Şiirin geleceğini belirleyen tek şey bu olacak.