Oral Sander'in öngören tarihi

Oral Sander Siyasi Tarih adlı kitabı ile günümüze damgasını vurdu. Sander “ Laikliğin gelişmesiyle bir süre önemini yitiren dinsel çağrı, ister Vatikan’dan ister Kum kentinden gelsin, giderek artan sayıda dinleyici buluyor'' diyor.

Abone ol

Tümdar Bender

DUVAR - Hepinizin malumu, başta Avrupa’da olmak üzere dünyada bir şeyler değişiyor. Aşırı sağ yükseliyor, radikal örgütler büyüyor, küreselleşme sorgulanıyor. Son birkaç yıldır yazılan şeyleri tekrarlamanın manası yok. Ama şimdi herkesin ezberden konuştuğu bu durumu 20. Yüzyılın içinden öngörebilenler de vardı. Biz Batı’da yükselen milliyetçiliği Suriye Savaşı ile birlikte konuşmaya başladık, İŞİD’i ilk eylemlerinden sonra tanıdık. Tek kutuplu bir dünya düzeninin küreselleşme olamayacağını da yeni yeni anlıyoruz. Ama tarih bütün bunları çok önceden bağırdı bize.

“İnsanoğlunun düşünsel dünyada bir yer edinmesini sağlayan tüm bilim dalları arasında geçmişi konu alan bilim dalı kadar gerekli bir saha yoktur. Bireysel belleğimizin başlangıç noktasına dek dünyanın nasıl gelişim gösterdiğini bilmek, birer üyesi olduğumuz dinlerin, kurumların, içinde yaşadığımız ulusların şu anki hallerine nasıl geldiklerini bilmek(…) durumumuza dair herhangi bir idrake varmamız ve eğitimimizin rastlantısal koşullarından kurtulmamız için zaruri olan şeylerdir” (1)diyor Bertrand Russell. Gerçekten de bugüne nasıl geldiğimizi tarihten daha iyi anlatamaz hiçbir şey.

ORTADOĞU'NUN TARİHİ

Oral Sander’in Siyasi Tarih’i özellikle Ortadoğu’daki dinsel bağnazlığın gelebileceği noktayı öngörmesi bakımından bir kehanet kitabı olarak düşünülebilir. 1918-94 arası dönemi ele alan ikinci cildi okuduğumda İŞİD’in kafa kesme görüntüleri ilk kez ortaya çıkıyordu. Oral Sander’in çizdiği tablo İŞİD’e dair pek çok şeyi anlaşılır kılıyordu. Bugünden geçmişe bakmanın nispi kolaylığını göz önünde bulundurursak Siyasi Tarih’in 2500 yıllık bir tarihi damıtarak geçmişten bugüne bakıp nasıl haklı çıktığına şaşırabiliriz.

DİNSEL ÇAĞRI GİDEREK ARTAN DİNLEYİCİ BULUYOR

.

Bir sosyal bilimci olarak genellemeler yapmanın ya da öngörüde bulunmanın tehlikeli olduğunu biliyordu Oral Sander. 1991 baskısına yazdığı “sonuç” bölümünün kendini yalanladığını 1994 baskısında itiraf ediyordu. Ama tarih yazımının doğasının bir “sonuç” gerektirdiğine inandığından yeni bir “sonuç” bölümü yazdı: “ Laikliğin gelişmesiyle bir süre önemini yitiren dinsel çağrı, ister Vatikan’dan ister Kum kentinden gelsin, giderek artan sayıda dinleyici buluyor.

Son 300 yılın savaşları dinsel olmaktan çok dünyevi nedenlerden ortaya çıkmışsa da bunun böyle süreceğini düşünmek doğru olmaz. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra siyasal ideoloji nasıl uluslararası ilişkilerin başat öğesi olmuşsa, yarın din aynı işlevi görebilir. Modernleşme ve kalkınma çabaları başarısızlığa uğradığı sürece dünyada dinsel bağnazlığın artacağı söylenebilir”(2).

Elbette kocaman bir bağlamdan kopartıp buraya taşıdığımız küçük bir paragraf resmi görmeye yetmez ama fikir verebilir. Sadece sekiz yıl sonra gelişen ülkelere yayılma sinyalleri veren 2008 krizinin büyüme ve kalkınma çabalarını nasıl baltaladığını, bütün bu ekonomik “alt yapının” siyasi ortamı nasıl kökten bir şekilde değiştirdiğini ve radikalleşmenin, bağnazlığın, şiddetin yeniden dünya sahnesine çıkmasına sebep olduğunu artık görmüyor muyuz?

Oral Sander’in öngördüğü sonuçların öngördüğü sebeplerle birlikte geldiği çok açık değil mi? Onun baktığı noktadan bakınca küresel olarak derinleşmeye devam eden kalkınma sorunu geleceğe dair umutsuzluğa kapılmak için yeterli neden sunmuyor mu bize? Oral Sander’in bile demokrasi ve köklü kurumlar içinde uysallaştırılmış diyerek küçümsediği Batı merkezli milliyetçilik dizginlerini kaybetmek üzere değil mi?

Öyle görünüyor…

1 Bertrand Russell, Felsefe Yazıları, s.73 çev: Funda Sezer (Say Yayınları, 2015)

2 Oral Sander, Siyasi Tarih Cilt II, s.595,(İmge Kitabevi, 2015)