Orhan Miroğlu: Afrin operasyonu Kürt toplumunun özgürleşmesini sağlayabilir
AK Parti Milletvekili Orhan Miroğlu, Afrin'e yönelik askeri operasyonun "Kürt toplumunun özgürleşmesini sağlayabileceğini" söyledi. Miroğlu'na göre, Suriye'de özgürleşmenin yolu hangi etnik aidiyete sahip olunursa olunsun 'üniter bir Suriye’den geçiyor...
DUVAR - AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, Afrin'e yönelik operasyonun 'Kürt toplumunun özgürleşmesini sağlayabileceğini' söyledi. Hürriyet gazetesinden İpek Özbey'in sorularını yanıtlayan Miroğlu, Afrin operasyonu ile ilgili soruları yanıtladı. Röportajda yeni kitabı 'Yeni Yüzyıl, Kürtler ve Bağımsızlık’ı da anlatan Orhan Miroğlu'na yöneltilen sorulardan bazıları ve yanıtları şöyle:
Zeytin Dalı Operasyonu’nun siyasi sonuçları ne olur?
Afrin, bu yüzyılın başında olanları hatırlamadan tartışılacak popüler bir mesele değildir. Belki bir ironi ama 1916-1917’de Osmanlı İmparatorluğu bu topraklardan çekiliyor. Şimdi İmparatorluğun mirasçısı Türkiye Cumhuriyeti yeniden büyük bir askeri operasyonla o topraklara geri dönüyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi Kuzey Irak’ı kapsayacak bir harekâta da dönüşebilir.
Kürt toplumu bu gelişmelerden nasıl etkilenecek?
Afrin operasyonu Kürt toplumunun özgürleşmesini sağlayabilir. Afrin operasyonu bölgede PYD ve YPG’nin kurduğu iktidar mekanizmasını dağıtacaksa, -ki operasyondan beklenen budur- diğer Kürt partilerinin bölgeye dönüp siyaset yapmalarını sağlayacaksa bu bir özgürleşmedir. Kürtlerin özgürlüğünü elinden alan büyük ölçüde PKK’dır. Düşünün birdenbire 400-500 militanı Nusaybin’e soktuğunuz zaman o halk daha mı özgürleşti, yoksa özgürlüğü mü kısıtlandı. Tabii ki kısıtlandı. Tahir Elçi’nin öldürülmesine giden süreç hendeklerle örülmedi mi? Tahir’in arkadaşları şimdi daha mı özgürdür? Elbette değil. Onun gibi insanlar tam da bu dönemde hem insan hakları alanında hem de siyasette önemli misyonlar yüklenebilirdi. Ama işte birini kaybettik. Suriye’de hangi etnik aidiyete sahip olursanız olun özgürleşmek üniter bir Suriye’den geçiyor. Suriye’de ülke aidiyeti yıkıldı. Yeniden inşa edilebilirse Türkmenler, Araplar, Kürtler yeni bir gelecek kurabilir. Diyelim 70 bin PYD gücü, 30 bin Özgür Suriye Ordusu, BAAS iktidarının ordusu, DAEŞ’i olumlayanların yaratacağı silahlı güçler… Böyle bir tablodan özgürleşme çıkar mı?
‘Türkiye’nin Ortadoğu’da yeni bir Kürt stratejisine ihtiyacı var’ mı?
Kesinlikle. Strateji derken -olumlu bulmakla beraber- askeri hamleleri kast etmiyorum. Askeri hamlelerin yaratacağı siyasi komplikasyonlara iyi gelecek stratejilerden bahsediyorum. Kitabımın son bölümünde sebeplerini sayarak Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığının önümüzdeki 10 yıl içinde tıpkı ABD, Kanada, Avrupa Birliği gibi kıymetli bir yurttaşlık statüsü haline geleceğini yazdım.
Böyle düşünmenize hangi argümanlar yol açıyor?
Bölge halklarıyla entegrasyonun çok güçlü seyredeceğini düşünüyorum. Nitekim Kuzey Irak ile bu vardı. Yeri gelmişken söyleyeyim Erbil ile Ankara arasındaki soğuk ilişkilerden de rahatsızım. Kuzey Irak dediğiniz coğrafya yeryüzünde Türkiye’ye en açık, siyasi, kültürel, ekonomik ve tarihi anlamda ülkemizin, en çok mobilize olduğu yegâne toprak parçasıydı. Dolayısıyla ilişkilerin normalleşmesi önümüzdeki dönem sözünü ettiğim stratejinin en önemli sacayaklarından biri olacaktır. Entegrasyonun yanı sıra, yurttaşlığın önem kazanmasında kilit rol oynayacak konulardan biri de ekonomik gücümüz ve ortak tarihdaşlığımız… Osmanlı ve Kürtler arasındaki ilişkiyi kimse gündeme getirmiyor mesela. Abdülhamit’i tartışıyoruz ama Abdülhamit'in Kürt politikasını konuşmuyoruz. Atatürk için de aynı şeyi düşünüyorum ben. Mustafa Kemal Atatürk’ün Kürt politikasının, bilhassa ulusalcı kesim tarafından güncellenmesi gerektiğini düşünüyorum. CHP’nin de endişelerinin böylelikle bertaraf olacağını sanıyorum.
Güncellemeden kastınız Kürt politikasının bilinirliğini mi arttırmak mı?
Mesela ulusalcılar, CHP’liler ya da CHP'nin periferisinde bulunan aydınlar şunu biliyor mu: Geçen yüzyılın başında Kürt toplumu söz konusu olduğunda iki önemli dinamik vardı. Biri isyan, diğeri Türkiye’nin milli kurtuluşuna destek verme dinamiğiydi. Mustafa Kemal bunu çok iyi görmüş bir lider. Mustafa Kemal, bu isyan dinamiğinin milli kurtuluşçuların önüne geçmesi halinde Türkiye’nin kolu kanadı kırık bir ülke olarak doğacağını çok iyi okudu. Bu yüzden gitti Diyarbakır Gazi Köşkü’nde bir ofis kurdu ve orada çalıştı. Bu Kürtlere önemli bir mesajdı. Bunları anlatmak az önce dediğim stratejinin bir parçası olarak düşünülmeli. Mesela niçin İlber Ortaylı -ki en iyi yazacak olanlardan biridir- bir İdrisi Bitlisi portresi yazmaz.
Bugünlere gelinmesinde Türk entelijansiyasının büyük vebali olduğunu yazıyorsunuz. “Cihangir’den Rojava’ya el sallamanın nasılsa bir maliyeti yoktu” derken epey de tepkilisiniz. Eleştirileriniz kime ve niye?
Eleştirinin muhatapları belli. İsim vermeden söyleyeyim. Rojava meselesinden önce çözüm sürecini aynı kesimler hiç benimsemediler. Hatırlıyorum, Abdullah Öcalan’ın mektubu Diyarbakır’da okunduğunda, o mektubun muhtevasını destekleyen yazılar yazdım. Şöyle dediler: “Öcalan'ın mektubu okunduğunda, Kürt halkının üstüne atom bombası atsan bu kadar üzülmezdi.” Bunu yazmak feciydi. Bu arkadaşlardan biri, 75 yaşında, dağa çıktı, orada röportajlar yaptı, 20 yaşında militanlara mikrofon tuttu, “Nereye gidiyorsunuz, Erdoğan’a güvenmeniz için ne gibi bir sebep var” diye sordu. Bir başkası kalktı, Londra’da Lordlar Kamarası’na “Ben PKK’nın yerinde olsam silah bırakmam” dedi. Bir yazar böyle bir şey söyleyebilir mi? PKK’yla empati silah üzerinden mi yapılır? Hayret edilecek şekilde bu sözler Nişantaşı entelijansiyası tarafından dile getirildi. “Hendekler Kürt gençlerini özgürleştirdi” diyen oldu. Öyle mi, sahiden mi? Bunu nasıl söylersiniz? 7-8 bini o hendeklere gömüldü. Bunun hesabını kim verecek?