Orna Donath: Bütün kadınlar ‘annelik, her şeye rağmen verilen emeğe değer’ demiyor
Orna Donath'la İletişim Yayınları tarafından yayımlanan ‘Annelikten Pişman Olmak’ı konuştuk. Donath, "Anneliğin bizim için kıymetli olup olmadığına karar verme hakkına sahip olan sadece biziz" dedi.
DUVAR - Tel-Aviv’de yaşayan feminist araştırmacı Orna Donath, 2008-2013 yılları arasında anne olmaktan duyduğu pişmanlığı dile getiren farklı sınıflardan, yaşları 26-73 arasında değişen 23 kadın ile derinlemesine görüşmeler yaptı. Çalışma, 2017 yılında kitaplaştı. İletişim Yayınları da çalışmayı, Bilge Yalçın çevirisiyle ve ‘Annelikten Pişman Olmak’ ismiyle Şubat 2022’de yayımladı.
Orna Donath’ın başlangıç noktası anne olmak istemeyenlere söylenen ‘ileride pişman olacaksın’ cümlesi. Donath ile annelikten pişman olmanın anlamını, pişmanlık hakkında konuşmanın zorluklarını ve bu duyguyu paylaşmanın güçlendirici yönünü konuştuk.
‘ANNELİKTEN PİŞMAN OLDUKLARINI SÖYLÜYORLAR, ÇOCUKLARINDAN DEĞİL’
Annelikten pişman olmak ne demek? Kitabın önemli bir kısmında pişmanlık duygusunu açıklıyorsunuz ancak bu duygu, annelik duygusu/deneyimine dahil olduğunda ne oluyor?
Annelikten pişman olmak, çocuk doğurmaya/evlat edinmeye ve onları büyütmeye karar vermekle hata yaptığını bilmek ve hissetmek demek. Aslında her anneye eşlik eden bütün o zorlukların senin için ‘her şeye değer’ olmadığını bilmek ve hissetmek anlamına geliyor. Elbette birçok kadın anneliğe dair belirsiz ve çelişkili duygular taşıyabiliyor. Anneliğin onu elde etmek isteyen herhangi bir kişi açısından benimsenebilir ve dolayısıyla dokunulmaz olduğuna dair kültürel bağlamda beklenenlere dair değerlendirmeler var. Pişmanlık, bu değerlendirmelerden ayrı bir yaklaşım sergileyen kadın kimliğini somutlaştırıyor.
Fakat çalışmada görüştüğüm annelerin çoğunluğu, anneliğe dair hisleriyle çocuklarına karşı hislerinin aynı olmadığını vurguladı. Annelikten pişman olduklarını söylüyorlar, çocuklarından değil. Çocuklarını seviyorlar. Buradaki fark, görüştüğüm annelerin çocuklarıyla yaşama hakları olan ayrı ve bağımsız canlılar olarak ilişki kurduklarını gösteriyor. Ancak anne olmaktan ve çocukların yaşamlarından sorumlu olmaktan pişmanlık duyuyorlar.
Görüştüğünüz kadınların pişmanlıklarını fark etme anları birbirinden farklı. Kimisi hamileyken, kimisi ikinci/üçüncü çocuğundan sonra bunu fark ediyor. Bu duyguyu büyükanneyken dile getirmeye başlayan kadınlar da var. Bu durum, toplumun annelikten beklentisine ve buna rağmen pişmanlığını anlatabilmeye dair ne söylüyor?
Anneliğin her kadın için farklı anlamları olabilir. Kadınları ikna etmek için yapılan ısrarın ve söylenenlerin aksine, annelik bütün kadınlar tarafından ‘her şeye rağmen verilen emeğe değer’ şeklinde deneyimlenmiyor. En başta, pişmanlık duygusunu konuşmak kadınların anne olmak istemesinin, anneliği takdir etmesinin ve bunu hayattaki ‘tek öz’leri olarak kabul etmesinin sadece bir zaman meselesi olduğuna dair doğrusal bir hikâyeyi de kesintiye uğratıyor. Mesela annelikten pişman olanlar -ki bazı anneler çoktan anneanne oldu- ‘mutlu son’ katarsisi sağlamıyor ve diyorlar ki ‘Hayır, zaman geçti ve biz hala annelik hakkında aynı hissediyoruz. Bu bizim için bir hataydı.’
Tam da bu pişmanlığı fark etmek bizi mitik bir krallık olarak anneliğe değil, ilişki biçimi olarak anneliğe götürebilir. Bu, çoğumuzun dahil olduğu insan ilişkilerinden biri ve diğer herhangi bir özneler arası ilişkide olana benzer şekilde neşe, can sıkıntısı, nefret, kıskançlık, aşk, öfke ve evet, pişmanlık gibi her türlü duyguyu içerebilir. Pişmanlık, özne olarak kadınların hatırlama, değerlendirme, hayal etme, düşünme, hissetme ve kendileri için karar verebilme yeterliliklerini topluma hatırlatıyor. Oysaki ataerkil toplum bütün bu yeterliliklerin sahibi olmayı tercih ediyor.
Çalışmada kadınların bu duyguyla ‘baş etme yöntemleri’ dikkatimi çekti. Bunlardan biri, ortadan kaybolma fantezisi. Bu fantezi, kadınların yaşamında nasıl karşılık buluyor?
Birçok anne, anne olmadığı zamana geri dönemese veya çocuklarıyla ilişkisini kesemese bile (bazen çocukları ortada yokken bile akıllarında var olan) alternatif gerçeklikler ve gidilmeyen patikalar hakkında fantezi kurabiliyor ve kuruyor da. Çalışmamda kadınların tanımladığı bu fantezilerde kadınlar annelikten pişman olsun veya olmasın ortaklaşıyorlardı ve bu fanteziler anneler tarafından farklı şekillerde ifade edilebiliyordu. Ancak bir yandan da bu fanteziler imkânsız bir yerde. Çocuklar ‘zaten buradalar’ ve çocuklarını geride bıraksalar bile, anne olmanın bilinci kalıyor. Bazen her gün her saat bu varoluşsal farkındalık onlara ‘birisinin annesi’ olduklarını hatırlatıyor. Mesela anneler kendilerini aile denkleminden çıkarmak isteseler bile, kendilerini anne olmaktan çıkaran hiçbir zaman aşımı, imkânı veya çıkış noktası görmüyorlar.
‘TOPLUM, BABANIN UZAKLAŞMASINA NİSPETEN SESSİZLİKLE YANIT VERİYOR’
Aynı durumdaki babalarla ilgili nasıl bir süreç işliyor?
Babalara farklı davranılıyor. Evet, çocuklarından uzaklaşan babalar da küçümseniyorlar. Ancak aynı durumdaki kadınların karşılaştığı vahşi kınamaya maruz kalmıyorlar. Annelere kıyasla ayrılık ya da boşanma sonrası evden ayrılan çok daha fazla baba var ve çoğu zaman toplum -kadınlar, erkekler, akıl sağlığı uzmanları, avukatlar vb.- babaları ebeveyn sorumluluğundan muaf tutarak onların uzaklaşmalarına nispeten sessizlikle yanıt veriyor.
Çocuklarla ilgili bölümde yaşadıkları pişmanlık duygusunu çocuklarıyla onları koruma amaçlı paylaşmayan kadınlar var. Fakat sırf çocuklarını koruyabilmek için pişmanlığını paylaşan kadınları da görüyoruz. Ne dersiniz?
Çocukların çoğu, annelerinin annelikten pişman olduğunu söylediklerini hiç duymadı. Çalışmaya kendilerinin gerçekten nasıl hissettiklerini çocuklarının bilmemeleri için bu ‘sırrı’ mezara kadar saklayacaklarını söyleyen kadınlar katıldı. Bazıları ise bunu yaşça büyük çocuklarıyla konuşmayı düşündüklerini söylediler. Bunu düşünüyorlar çünkü birçok nedenin yanı sıra çocuklarını sevmekle annelikten pişman olmak arasında ayrım yapıyorlar.
Söylemeyi düşünenler için bu ayrım nasıl işliyor? Kuşaklararası diyaloğun burada nasıl bir önemi var?
Bu bütünleştirici duygusal yol haritasını sunmak istiyorlar ki ‘suç’ çocukların omzuna kalmasın. Başka bir deyişle, çocuklarla pişmanlık hakkında konuşmak, çocuklarına çocukların yanlış bir şey yapmadıkları mesajını iletme fırsatı. Bu durumu paylaşmak onları koruma arzusundan kaynaklanabiliyor. Aynı zamanda, ebeveynliğin anlatıldığı gibi tatmin edici olmama ihtimalini paylaşmanın anlamlı olabileceğini düşünüyorlar. Bu bakış açısına göre, iyi anne olmak tam da çocuklarının önüne mümkün olduğu kadar farklı rotalar açmak ve acı yaratabilen bir mitik imge ile iş birliği yapmamak anlamına geliyor. Ayrıca, çocuklarının yaşamındaki acıyı azaltmayı denemek onları korumaya çalışan iyi bir anne olmakla eş değer.
Birkaç sene önce ders çıkışında bir öğrencim yanıma geldi ve annesinin anne olmaktan pişman olduğunu ‘o anda’ anladığını söyledi. Hayatında ilk defa, annesinin önce anne olmak istemeyen ama sonra buna itilen toplumdaki bir kadın olduğunu fark ettiğini anlattı. Annesini sadece annesi olarak değil bağımsız bir kadın olarak görmek ona karşı kızgınlık, kınama ya da hayal kırıklığına sebep olmamış. Aksine annesini özne olarak görmek ona empati duymasına olanak sağlamış. Ki biz kızların annelerimize karşı neden öfke ve hayal kırıklığı hissedebileceğimizi çok iyi anlıyorum -ve bunu hissetmeye hakkımız var- yine de annelerimizi yalnızca annelerimiz olarak değil, kendi başlarına kadın-özneler olarak görmemiz için de bir yer/alan olmalı.
‘PİŞMANLIK, NORMLAR HAKKINDA TOPLUMU TEKRAR DÜŞÜNDÜRÜYOR’
Kitabınızı politik bir iş olarak tanımlıyorsunuz. Pişmanlık politikası tam olarak nedir?
Çalışmamın amaçlarından birisi duyguların politik teamüllerine ışık tutmaktı. “Duygular kadınları ‘doğru yola’ getirmek için nasıl kullanılıyor?” sorusu vardı. Annelikten pişman olmayı ve buna yönelik toplumsal tepkiyi ilişkilendirerek , ‘annelik bir doğa olayı’ denilerek yaratılan sosyal normu genişletip derinleştirdim çünkü bu norma göre, kadınların anne olmayı istemesi, kadın olmalarının ‘doğal’ bir getirisi; duygusal ve fiziksel yönden sağlıklı bir kadın çocuğunun doğumundan sonra ne yapacağını ‘doğal olarak’ bilir; ‘doğal olarak’ kadın anneliği hem kendi hayatında önemli bir değişiklik olarak hem de sosyal hayata kazandırdığı bir ‘mutlu son’ olarak yorumlar ve bu kendi varlığının nihai ‘özü’dür çünkü o bir kadındır.
Ancak kadınların pişmanlığa dair kendi hikâyelerini anlatabilmeleri, milletlere, ekonomiye, kapitalist mantığa, din rejimlerine ve ataerkil heteronormatif çıkarlara yarayan bu normlar hakkında toplumları tekrar düşünmek zorunda bırakır. Annelikte huzur bulmayan ve bundan pişman olan kadınların olduğunu kabul etmek; kadınlara kendi bedenlerinin, düşüncelerinin, anılarının, duygularının, istek ve ihtiyaçlarının sahibi olma özgürlüğü vermek demek ve bu kadınların sorgulamaksızın ‘işlerini yapması’ iş birliğine dayanan toplumlar için açıkça ‘tehlikeli’dir.
Ancak pişmanlık duygusunu anneliğe uyum sağlayamama ve kişisel başarısızlık olarak değerlendirirsek (ve bu annelerin daha fazla çaba sarf etmesini önerirsek) çok sayıda batılı toplulukların kadınları sadece zorla anneliğe itmesine değil aynı zamanda bu ikna etme durumunun sonuçlarıyla baş edemediklerinde yalnızlığa sürüklenmelerine karşı da kayıtsız kalmış oluruz.
Kitabı şu şekilde bitiriyorsunuz: ‘Bazı yolların taşlarını döşemek zorundayız. Mecburuz. Kendi bedenlerine ve hayatlarına sahip çıkması gereken kadınlarız. Kendi düşüncelerine, duygularına ve hayallerine de tabii. Bu olmadan, hiçbir şey derdimize deva olmayacak.’ Kitabı okuduktan kısa süre sonra 8 Mart gece yürüyüşünde şu pankarta rastladım: ‘Anneden kızına geçer dedikleri kaderi kadınlar baştan yazacak’. Bu iki ifade birbirine çok yakın geliyor. Bunlar size ne düşündürüyor?
Bu bana Adrienne Rich’in annelere çağrı da bulunduğu ‘Of Woman Born’ kitabını hatırlattı. Rich anneleri ataerkil toplumdan yara alacak olmalarına rağmen kızlarının istedikleri yere kadar gitmelerine izin vermeye çağırıyor. Bu, kadınlar olarak bizi acıtan toplumsal rejimlere sadık olmamak- yani sevgi eylemi demek. Bu, acıdan birbirimizi korurken bir diğeri için yan yana olmak- yani sevgi eylemi demek. Kızlardan annelere. Annelerden kızlara. Ve tabii arkadaşlara.
Kitabın Almanya’da ciddi tartışma yarattığını biliyorum. Peki 2022’de okuyuculardan nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Son yıllarda, farklı ülkelerde yüzlerce tartışmanın olduğunu gördüm. Kadınlar öfkeli, saldırgan, inkara dayalı tepkilerden takdir ve iç rahatlamaya kadar değişen, kapsamlı tepkilerini dile getirdiler. Bu, annelikten pişmanlık duymanın konuşulmadığı veya neredeyse sadece kınandığı zamandan beri anlamlı bir değişiklik aslında.
‘ÇALIŞMA, KONUŞULMASI YASAK DUYGULARA NASIL YATIRIM YAPILDIĞINI GÖZLEMLEMEYE İZİN VERİYOR’
Kitabın sonunda çalışmaya gelen eleştirilerin anne olmak istememe kararınıza yönelik suçlamalara dönüştüğünü anlatıyorsunuz. Çalışmanın sizin için önemi neydi?
‘Annelikten pişman olmak’ sadece annelikten pişman olmaya ses vermedi, anneliğin kendisine ve bunu saran toplumsal tahakküme de ses verdi. Çalışmam, annelere bir tür ‘trend’ olarak, pişman olmadıklarında pişmanlık duymaları için ya da şimdi tüm anneler pişman olmalıymış gibi pişmanlığı yüceltme çağrısı değil.
Beklentim, annelikten pişman olmak hakkında daha fazla diyalogun devam etmesine ve ‘seçilmeyen yol’ ağıtlarının tartışılmasına olanak sağlaması. Başka bir ifadeyle, bu araştırmadan umudum, anne olmama gibi kadınlar tarafından seçilen yolları engellemek için toplumun nasıl yatırım yaptığını, hatta toplumun hissedilen ama konuşulması yasak duygulara nasıl derinden yatırım yaptığını gözlemlemeye izin vermesi. Bu tarz diyaloglar bize bir adım sonrasında arzularımızın, hayallerimizin, bedenlerimizin sahibinin yine biz kadınlar olduğumuz gerçeğini tartışma olanağı sağlayacak. Anneliğin bizim için kıymetli olup olmadığına karar verme hakkına sahip olan sadece biziz.
‘SÖZLERİMİN KORKUTUCU OLABİLECEĞİNİ BİLİYORUM’
Son olarak, Türkiye’deki okuyucularınıza ne söylemek istersiniz?
Bu söyleşiyi veya kitabı okuyan Türkiye’deki kadınların her birine derin şükranlarımı iletiyorum. Söylediğim hiçbir sözü hafife almıyorum çünkü bu sözlerin ayaklarının altındaki yeri sallayabileceğini ve bunun korkutucu olabileceğini biliyorum. Türkiye’deki kadınların sözlerimin onlara iyi bir yol arkadaşı olduğunu görmelerini umut ediyorum. Anne olmak istemeyenlere, anne olup olmak istemediklerinden emin olmayanlara veya annelikten pişman olanlara ve olmayanlara…