Orta Vadeli Program (OVP), Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’in ‘rasyonel politikalara dönüş’ stratejisini destekleyen,
ama bir o kadar da içinde hesap hatası barındıran, tam da siyasal
İslamcı iktidara yakışacak ‘yamalı bohça’ bir program. Gerek yeni
ekonomi yönetimi gerekse bu OVP, kızgın kumlardan donmuş sulara
atlayacağımızın bir habercisi! Diyeceksiniz ki, “Zaten ‘Türkiye
Ekonomi Modeli’ açıklamasından bu yana, yani yaklaşık iki küsur
yıldır biz kızgın kumlarda yanıp durmuyor muyduk? Daha kötüsü
olabilir mi?” Ekseri çoğunluğumuz için olabilir!
İHTİYAÇ KREDİSİNİ UNUTUN, ‘İHTİYAÇ AKRABASI’ ARAYIN!
Kapitalist sistemde, eğer ki sosyal devlet de sadaka ekonomisine
dönüşmüşse, ‘ekonomiyi soğutmak’ demek, toplumun önemli bir
bölümünü fukaralık imtihanına tabi tutmak demektir. İşte Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları şimdi bu imtihana girmek üzere. Bu öyle
bir imtihan ki, bundan sonra en az iki-üç yıl ‘her şey çok kötü
olacak’. Bir örnek vererek devam edeyim. Geçen gün, asgari ücretin
üzerinde maaş alan, belediyeye taşeron hizmet veren bir şirket
personeliyle sohbet ettim. Çıplak maaşı yaklaşık 13.000 TL, yol,
yemek ve ikramiyelerle ortalama eline geçen 17.000 TL. Haneye giren
tek maaş bu, eşi ev hanımı, iki de çocukları var, neyse ki daha
okula gidecek yaşlarda değiller.
HANE BÜTÇELERİNİ KARADELİK YUTUYOR
Her ay aynı aritmetik kabusu yaşıyor bu vatandaş... Kredi kartı
borcunu kapatıyor, 13.000 TL oraya gidiyor. İhtiyaç kredisi
ödemeleri var, o da 4.000 TL. Kaldı mı elde sıfır, akrabalarından
borç alıyor, ki faturaları kapatsın. Sonra ay boyu kredi kartıyla
temel gıda alışverişi... Bu ayı da böyle atlatmış oluyor!
Peki bir dahaki ay ne yapacak? Eğer borç almadığı akrabası
kalmışsa bir onu zorlayacak. Biraz nefes alabilmek için ihtiyaç
kredisi alma şansı zaten artık yok, bırakın yeni kredi almayı
eskisinin borcunu ödeyip ödeyemeyeceği belli değil. Geriye iki
seçenek kalıyor, ya eşi bir iş bulmalı ya da kendisi ikinci bir
işte çalışmalı... Bunu becerebilirlerse, karınları tok kalabilir
belki. Bu ihtimal de çok düşük, zira ekonomiyi soğutmak demek, iş
bulmanın hiç de kolay olmadığı bir ortamda olmak demek.
ET REYONLARININ ARANAN ÜRÜNÜ: TAVUK KEMİĞİ!..
Sözünü ettiğimiz kişi, asgari ücret almıyor ya da pek çok emekli
gibi 7.500 TL aylık gelire talim etmiyor. Onlara göre durumu iyi!..
Durumu iyi derken, karnını doyurmak için bir yaşam mücadelesi
veriyor. Yani en kötü durumda olanlardan değil! Bu ülkede çoğu
emekli en düşük emekli maaşına talim ediyor, 7.500 TL’ye... 10.000
TL’nin üzerinde emekli maaşı alanların oranınını kat be kat
üstünde. 10.000 TL alsa ne olacak ki? Discount marketlerde
indirimli bakliyat ve hububat kovalayacak! Yine o marketlerdeki et
reyonlarından haftada bir tavuk kemiği alıp, onun suyuyla bir çorba
kaynatacak. Protein ihtiyacını karşılamak için tavuk ciğeri dışında
pek bir alternatifi de yok, onu alırken bile iki kere düşünecek!
Eğer ki büyükşehirlerden birinde kirada oturuyorsa, bunları bile
yapamayacak.
DOMATES, BİBER, PATLICANDAN BULGUR, MERCİMEK VE PATATESE
Semt pazarlarına gitmeye üşenen bir orta sınıf vardı ya bu
ülkede, artık tıpış tıpış gidiyorlar. Yoksullar ise artık semt
pazarlarında eskisi kadar yok, onlar daha kalitesiz, ama biraz daha
ucuz patates, soğan peşinde, ucuzluk marketlerindeki indirimli
günleri takip ediyor. Çürük domates, cücüklü patates, pörsümüş
patlıcan kapanın elinde kalıyor. Çünkü semt pazarında yenebilecek
bir domatesin etiketi 25-30 TL aralığında, mevsiminde fasülye 50-60
TL, barbunya 70 TL. Salata için yeşillik mi? O artık lüks...
Meyveyi pas geçenlerin sayısı günden güne artıyor. Şeftali
mevsiminde 30-40 lira, erik 40-50 lira, bir gün sonra çöpe atılacak
muz tezgahlarda 40 TL, yenebilecek gibi olanı 60 TL.
TARIMDA REFORM OLMADAN KALİTELİ VE UCUZ GIDA HAYAL
Dünyada gıda fiyatları son 25 aydır sürekli düşerken Türkiye’de
gıda enflasyonu yüksek oranlarda artışını sürdürmeye devam ediyor.
TÜİK verilerine göre, yıllık gıda enflasyonu yüzde 70’lerin
üzerinde, çarşı-pazarda ise gerçek gıda enflasyonu yüzde 100’ü
aşalı çok oldu!.. Mesele sadece tarımsal girdilerindeki
enflasyonist baskı da değil, söz gelimi seçim sonrasında akaryakıt
fiyatlarındaki artışın gıda fiyatlarına etkisi çok yüksek oldu.
Tabii ki temel sorun tarımsal üretimdeki plansızlık ve yanlış
teşvik ve sübvansiyon uygulamaları. Bunun yanı sıra, ekilmeyen
araziler, parçalı arazi yapısı ve kırsal kesimde nüfus yapısındaki
bozulma en temel olumsuz etmenler. Artık gençler ne köyde kalmak ne
de tarımsal üretim yapmak istiyor. Taban fiyat uygulamaları da
çiftçinin zarar etmesine ve tarım kredisi borcuna gömülmesine sebep
oluyor. Böylesi bir durumda, gıda fiyatlarının düşmesi beklenebilir
mi?
YOKSULUN EN AZILI DÜŞMANI: KRONİK GIDA ENFLASYONU...
Bu sebeple öncelikle kırmızı ette bir ucuzlama beklemeyin. Beyaz
et için de aynı şey geçerli... Süt ve süt ürünlerinde de fiyat
artışları devam edecek. Gelelim hububat ve bakliyata... Oradaki
sıkıntı daha da fazla... Tüm bu saydığımız olumsuz etmenlere bir de
iklim krizini ekleyelim. Artık her yıl rekoltenin ne olacağı biraz
da doğal afetlere bağlı. Kuraklık, seller, beklenmedik sıcaklıklar
ya da soğuk, her an o yılkı üretim hacmini ciddi biçimde
saptırabilecek etkiye sahip olacak. Su kaynaklarının azalması,
tarımsal ürün yelpazesinin yeniden ve acil biçimde gözden
geçirilmesini gerektiriyor. Ancak her konuda olduğu gibi, bu konuda
da iktidar gerekli adımları atmakta geç kalıyor ya da palyatif
çözümlerle günü kurtarmayı tercih ediyor.
MAAŞ ARTIŞLARINDA ÖLÇÜT GIDA ENFLASYONU OLMALI
Enflasyon oranı maaş zamlarında ölçüt gibi görünüyor değil mi?
Öncelikle belirtelim ki, o enflasyon oranları baştan sona makyajlı,
en azından iki ay öncesine kadar TÜİK’in enflasyon verilerinin
gerçeklikle bir ilgisi yoktu. Tabii ki bu da, yıllık enflasyon
hesaplarında ciddi bir sapmaya neden oluyor. ENAG’ın verilerine
göre, bu oran yaklaşık yüzde 128... Mesele bununla bitmiyor.
Enflasyon hesaplanırken veri alınan kalemler de bugün dar
gelirlilerin tüketim sepetiyle bağını kopartmış durumda. Bugün dar
gelirliler için neredeyse temel tüketim maddeleri, hatta temel gıda
maddeleri dışında bir tüketimden söz etmemiz mümkün değil. Eğer ki
mesele dengeli bir enflasyon olsaydı, sorun sadece TÜİK’in
makyajlaması olurdu. Ama artık mesele bırakın sağlıklı beslenmeyi,
yaşamı sürdürecek beslenmede bir krizin yaşanıyor olması.
Bugün, asgari ücretliler ve emeklilerin artık bir halk sağlığı
sorunu haline gelen beslenme krizine bir çözüm bulmak gerekiyor.
Bunun yolu da belki ücretlere seçici zam uygulaması!.. Yasal olarak
nasıl yapılabilir bir fikrim yok, ama bu iktidar hiçbir şey
yapamıyorsa, bari bunu yapsın... Asgari ücret ve emekli
maaşlarındaki en düşük kesime farklı bir düzenleme şart. Yoksa
insanlar açlıktan değil, ama sağlıksız beslenme sebebiyle
hastanelere düşecek!
2024 VE 2025 HİÇ PARLAK GEÇMEYECEK
Siz bakmayın piyasaların ‘ekonomide rasyonel yaklaşımlar’
sevincine, dar ve orta gelirli için bu soğumanın faturası çok ciddi
bir geçim derdi olacak. Şu ana kadar yaşananlardan daha da zorlu
bir dönem bekliyor pek çoğumuzu. Tüm bu acı ilaca rağmen, OVP’deki
enflasyon beklentilerinin tutturulmasının pek mümkün olmayacağını
da belirteyim. Dolar kuru için tahminler eğer ki OVP’deki gibi
olacaksa, ortada ciddi bir kafa karışıklığı var demektir. ‘Kriz
kemoterapisi’ ne yazık ki, orta ve dar gelirlilerde, yani nüfusun
yüzde 70’inde çok fena yan etkilere sebep olacak. Sonuçta ekonomi
bu kanserden kurtulabilecek mi, onu da bilmiyoruz üstüne
üstlük.