Yer; ABD Senatosu içindeki özel toplantı odalarından biri. Yarım ay nizamında dizilmiş parlak kırmızı deri koltuklarda oturanlardan biri İlham Ahmed. Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) siyasi kanadı Suriye Demokratik Konseyi’nin (SDK) tepesindeki kadın yönetici. Kürtçe konuşmakta olan İlham Ahmed’i yanında oturan tercümanı aracılığıyla neredeyse nefes almadan dinleyen beş Amerikalı senatörün yüzleri gergin, hepsinin üzerinde endişeli bir hal var.
Amerikan Kongresi’nin görkemli binasındaki bu özel görüşme, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in Soçi’deki kritik buluşmasıyla neredeyse eşzamanlı olarak gerçekleşti. İlham Ahmed’in senatörlerle yaptığı mahrem görüşmenin içeriği ve fotoğrafları, Erdoğan-Putin arasında kuzey Suriye için varılan mutabakatın kamuoyuna açıklanmasından hemen sonra Ahmed’in ziyaretine önayak olan isimlerden Demokrat Senatör Chris Van Hollen’ın resmi Twitter adresinden duyuruldu.
İlham Ahmed’i Chris Van Hollen ile birlikte Kongre’de misafir eden diğer senatörleri atlamak olmaz; Cumhuriyetçi Lindsey Graham, Demokrat Jeanne Shaheen, Cumhuriyetçi Marsha Blackburn ve Demokrat Richard Blumenthal. Tam da Amerikalıların ‘bipartisan’ (iki partiyi temsil eden) diye tanımladığı türden bir politik duruş.
Türkiye kamuoyu epeydir Lindsey Graham ismine aşina. Geçtiğimiz iki yıl boyunca Türk-Amerikan ilişkilerindeki en gerilimli anlarda Trump ile Erdoğan arasındaki mekik diplomasisini kolaylaştırma misyonu üstlenen Graham, kuzeydoğu Suriye denkleminde Ankara’ya karşı en şahin tavrı takınan Amerikalı siyasetçiler arasında çıkıverdi karşımıza.
Keza Kongre’de son üç haftada Türkiye’ye karşı hazırlanan yasa tasarılarından en ağırı olarak nitelendirebileceğimiz yaptırım paketinin altında Graham ve Van Hollen’ın imzaları var. Hani bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isminin yaptırım listesine konulmasını önermekle kalmayıp bir de Erdoğan’ın mal varlığının araştırılmasını talep eden o tasarı! Gerçi Senato’nun en kuvvetli Cumhuriyetçisi - Çoğunluk Lideri Mitch McConell - o tasarıya fren koyabilmek için daha orta yollu bir metni dolaşıma soktu ancak Graham-Van Hollen girişimi öyle kolay kolay gündemden düşecek gibi durmuyor.
Graham – Van Hollen ikilisinin diğer üç senatörü yanlarına alarak İlham Ahmed’i Senato’da ağırladıkları görüşmede ziyadesiyle Türkiye çekiştirildi. İlham Ahmed, Barış Pınarı Harekatı sırasında Ankara’nın ön cepheye sürdüğü Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içindeki cihatçıların sahada kullandıkları yöntemlerden yakındı. ABD’nin dört yıldır kendilerine ‘ne olursa olsun soykırıma uğramanıza engel olacağız’ sözü verdiğini anlatan Ahmed, bugün ciddi bir etnik temizlik tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını öne sürdü.
Sözü İlham Ahmed’in bıraktığı yerden Lindsey Graham aldı, risklerin bertaraf edilmesi için Türklerle SDG arasında bir ‘demilitarized zone’ (askerden arındırılmış bölge) kurulmasının gerekebileceğinden dem vurdu. Graham, Türklerin şu anda kuzeydoğu Suriye’de tuttukları alandaki IŞİD’li esirlerin kontrolünü sağlayabileceğine hiç ama hiç inanmadığını da ekledi.
Esasında o salonda ne konuşulduğunun o kadar da önemi yok. Zira Türkiye’nin ilk etapta girmeyi planladığı Tel Abyad – Rasulayn hattının sınır boyuna yerleşip operasyonu durduğu ortamda SDK yöneticisi İlham Ahmed’in savaşa dair söyledikleri şu an için tarihin akışını değiştirebilecek unsurlar değil. Zaten o görüşmenin hikmeti de içeriğinde değil, ABD Senatosu’nda o gün verilen fotoğrafta kokan kesif sembolizmde aramalı.
Bu, İlham Ahmed’in ilk Washington ziyareti değildi. Sık sık ABD başkentini ziyaret eden Ahmed, ABD Başkanı Trump’ın Türkiye’ye harekat için ‘yeşil ışık’ yaktığı açıklamasından bir kaç gün önce de oradaydı. Hatta Washington’daki güvenlik bürokrasisi Ahmed’in verdiği garantiler üzerinden bir değerlendirmeyle Türkiye ile güvenli bölge konusunda anlaşmanın çok yakın olabileceğine dair bir iyimserlik içindeydi. Olmadı. Ankara Amerikalıların önermekte olduğundan çok da uzağa düşmeyen bir güvenli bölge modelini Rusya ve Esad desteğiyle hayata geçirmeyi tercih etti ya da buna mecbur kaldı.
Dolayısıyla da İlham Ahmed 20 Ekim’de Washington’a SDG’nin hem Washington’a hem de Moskova’ya çekilme sözü verdiği bir ortamda geldi. Hem de bu kez ziyareti SDG komutanı Mazlum Kobani adına gerçekleştiriyordu. Zira senatörler Kobani’yi Washington’a davet etmiş ancak kendisi savaşçılarını bırakmak istememişti. Amerikan basınına anlatılan bu ‘kahraman komutan’ hikayesi bir yana, istese de gelemezdi Mazlum Kobani ABD’ye, çünkü vizesi yoktu.
Nitekim İlham Ahmed’i ağırlayan beş senatör onun da çaresini bulmaya kararlıydı. Hemen bir mektup yazdılar Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya; Mazlum Kobani’nin ABD’yi ziyaret etme talebi olması durumunda, vize işlemlerinin hızlandırılmasını ve her türlü uygulanabilir muafiyetin verilmesini talep ettiler.
ABD Başkanı Donald Trump’ın da bu fikre sıcak baktığını her zamanki gibi kendisinden öğrendik. 23 Ekim günü Beyaz Saray’da geçen hafta Ankara’ya gelen Başkan Yardımcısı Pence ve Dışişleri Bakanı Pompeo’yu yanına alarak yaptığı ve nihayet güvenli bölgenin kurulmuş olması nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür ettiği o açıklamada Mazlum Kobani’ye de övgüler yağdırdı. Trump’a göre General Mazlum ‘harikulade’ bir adamdı. O açıklama da yetmedi, hemen ardından bir de tweet atarak Mazlum Kobani’yi yakında görmek için sabırsızlandığını duyurdu.
Ankara açısından Amerikalıların Mazlum Kobani sevdasının sürprizli bir yanı yok. ABD Başkanı Donald Trump’ın kendisi de son haftalarda Mazlum Kobani’nin ABD açısından konumunu içselleştirmiş gözüküyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çöpe attığı açıklanan 9 Ekim tarihli o meşum mektubun ekinde Trump, Mazlum Kobani’nin Türkiye ile müzakereye hazır olduğunu bildiren mektubuna yer vermişti. Daha sarih bir ifadeyle Trump’a göre Erdoğan pekala Mazlum Kobani ile pazarlığa oturabilirdi.
Beştepe açısından muhtemeldir ki daha can sıkıcı olan 23 Ekim’deki Beyaz Saray açıklamasından bir kaç saat sonra Rusya Today (RT) Televizyonu’nun yayınladığı görüntüler olmuştur. Tesadüf bu ya... Trump’ın kendisine yönelik güzellemesinin rüzgarı daha dinmeden Mazlum Kobani bu kez de Rus Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun muhatabı olarak karşımıza çıktı. Şoygu’nun makamından servis edildiği anlaşılan görüntülerde Mazlum Kobani’yi video konferans üzerinden sahadaki duruma ilişkin bilgi verirken izledik, hem de Rusya bayrağının önünde!
Mazlum Kobani, Putin’e ve Rus askerlerine kendilerini korudukları için müteşekkirdi. Ankara’nın ‘Öcalan’ın manevi oğlu, eli kanlı terörist, 44 Türk’ün katili’ dediği Ferhat Abdi Şahin, Erdoğan’ın Suriye için el sıkıştığı Putin’e teşekkür ediyordu.
Türkiye, Suriye içerisine düzenlediği üç harekatla PKK çizgisindeki Suriye Kürtlerinin ABD’nin askeri desteği sayesinde kurduğu de facto idari yapılanmayı büyük ölçüde dağıttı. Ancak bir yandan da, izlediği yöntemler nedeniyle, aynı yapının bir savaşçısını, bir de sivil yöneticisini egemen küresel sistem içindeki başat devletlerin muhatap aldığı meşru aktörlere dönüştürdü. Girmekte olduğumuz yeni dönem, bu duruma sıradan savaş zayiatı muamelesi yapılamayacağını hızlıca kanıtlayacaktır.