"Arap milleti mi? O bir mit, teorik bir unsur. Gerçekte yüzlerce soy, aşiret ve aralarında bitmek bilmeyen çekişme ve düşmanlık var... Araplar sürekli günah keçisi arar." Arabistanlı Lawrence
Suudi Arabistan’ın ardından Katar’ı terörü destekleme ile suçlu bulan ülkeler listesi oldukça kısa. Demek diğerleri, Doha’nın sakıncalı örgütleri desteklediğine inanmıyor, onu bilmiyor veya o örgütleri terörist saymıyor olmalı. Peki, ya Suudi Arabistan 5 Haziran’dan önce Katar’ın yaptıklarından haberdar değil miydi? Yoksa işin önemlisi terörü destekleme olayı değil mi?
Katar’a “kükreyen fare” boşuna denmez. Doğal gaz ve petrolden kazandığı parayı ne yaptığını bilmeyen ufacık ülkenin başına 2013’te gelen genç ve iddialı Tamim bin Hamad El Sani güçlü komşuyu kıskanarak Suriye ve Sudan’dan Libya ve Afrika boynuzuna kadar Suudilere kafa tuttu. Hatta Şii (!) İran ile yürüttüğü ticareti saklamaya lüzum görmemiş. İsrail istihbarat servisine göre Katar, İhvan (ve dolayısıyla HAMAS) ile Hizbullah’a destekte bulunuyor, önceki emirin başlattığı “başarılı” IŞİD projesi, Suudi Arabistan’ın “radikalleri yönetme tekelini” sallamış bile. İddianın ne kadar doğru olduğunu biz sıradan vatandaşlar bilemiyoruz ama Riyad ile Doha arasında yıllarca süren karşılıklı kin ortada.
Önce Riyad’a katılanlara bir göz atalım. Bahreyn, Mısır, BAE, Yemen, Libya, Moritanya siyasi ve/ya iktisadi anlamda Suudilerin kucağındadır. Listenin son kısmı (Komor, Maldiv ve Mauritius adaları), Abhazya ve Güney Osetya’yı “tanıtma kampanyasını” andırıyor. Hatırlatalım, Rusya dışında o iki cumhuriyeti Nikaragua, Venezuela, Nauru ve Tuvalu tanımış. Sonra Tuvalu belirli sebeplerden dolayı kararını geri çekmiş.
Abluka öncesi gelişmelere bakınca karşımıza çıkan tablo bayağı manidar. Ortadoğu turuna çıkan Donald Trump, “İslam dünyasının kalbi” dediği Suudi Arabistan ile muazzam silah satışı anlaşmasını imzalıyor, Riyad’ın en yakın müttefiki olduğunu ifade ediyor, Arapları “İran terörü” karşıtı ittifak kurmaya çağırıyor. Gördüğü yaklaşımla Suudiler adeta aşka gelip Katar’ın Hamas ile ilişkilerinden “üzülerek” söz etmeye başlıyor. Laf aramızda Suudiler, komşu Mısır’da önemli siyasi güç haline gelen İhvan’ın, kendi rejimine büyük tehlike oluşturduğunu sanıyor.
Tam o zaman Riyad’ın şansına El Cezire sitesinde Katar emirinin, Suudilerin nefret ettiği İran ile ilgili olumlu açıklaması çıkmış. Kısa sürede siteden kaldırılan materyal yalanlanmış ama birçok yorumcu olayı ülkenin propaganda mekanizmasının kazası olarak değerlendirdi. Açıklama, resmi ajans tarafından yayılmayacaktı...
Ne de olsa Katar’ın ne kadar “bad guy” olduğu Amerika’ya hemen anlatılmış.
Ondan kısa süre evvel Doha’ya, Riyad ile beraber Amerika’nın bölgede “en yakın müttefiki” diyen Trump, Twitter vasıtasıyla Katar’dan endişe duyduğunu dile getirmiş. Bunun ardından o ülkenin en büyük doğal gaz tedarikçilerinden olduğunu ve Amerikan üssünün barındırdığını her halde danışmanlarından öğrenen dış politika masumu Başkan, El Sani’yi arayıp ara buluculuğunu önermiş.
Katar’dan maruz kaldığı baskıya boyun eğmeyi beklemek yanlış. Köşeye sıkıştırılan gururlu Bedeviler sonuna kadar direnecek. İmkanları da var:
“Mahalli hesaplaşmalar” umurunda olmayan Çin doğal gazı almaya devam edecek.
Askeri müdahale olmaz, çünkü küçücük ülkeye atılan her merminin Amerikan veya Türk üssüne isabet etme ihtimali var. Hatta Ankara üssüne takviye asker göndermiş oluyor. Üstelik gerekirse Katar saldırganlara karşı “dost militanları” harekete geçirir.
Ablukaya gelince o şimdiden delinmiş. RİA Novosti’ye konuşan Katar Dışişleri Bakanı Sheikh Mohammed bin Abdulrahman Al-Thani, “Türkiye ve başka ülkelerin kanallarından” zaten faydalandıklarını anlattı. Bu arada İran’ın “Tarım Cihadı Bakanlığı” da gıda dolusu uçakları Katar’a gönderiyor.
Doha’nın Ankara ile ilişkileri eskiden beri sıcak. Tahran, Riyad’ı dengelemek için kullanılıyor. Hatta Al-Thani aynı yazıda, İran’a “dost ülke” demekle Suudilere açık açık meydan okudu. Ama bakanın acil Moskova ziyareti çok merak uyandırıcı bir hamle oldu.
Suriye’de iki ülke birbiri ile çarpışan tarafları tutuyor ve Katar’ın Rusya’ya yaklaşımı nazikçe söylemek gerekiyorsa “çok çok olumsuzdur”. Nedeni basit. Kimi uzmanlara göre Katar’ın milyarlarca dolar yatırdığı Suriye savaşı, Doha’nın büyük bir “ticari projesidir”. Katar’ın doğal gazını Suriye ve Türkiye topraklarından Avrupa’ya taşıyacak boru hattı planı savaş ile askıda kalmış. Ve Esad devrilmezse askıda ebediyen kalacak, milyarlar da boşuna harcanmış olacak.
Moskova Üniversitesi Ortadoğu uzmanlarından Vladimir İsaev’e göre Katar sadece Suriye’de çok sayıda terörist grup finanse eden bir aktör olarak Rusya’nın ilgisini çekiyor ve iş işten çıkarsa Rusya, öncelikli siyasi veya iktisadi partneri olmayan Katar’ı savunmayacak.
Bakan Al -Thani’nin Moskova’da neler konuştuğunu ancak tahmin edebiliriz, sadece destek istediği aşağı yukarı belli. Katarlı bakan ortak basın konferansında Rus mevkidaşı Sergey Lavrov’a “verdiği destek için” teşekkür etti ama gıda vs. yardımını, şu an ihtiyaç duymuyoruz diye, reddetti. Neyse ki, kalabalık nüfusa sahip değil, Türkiye ve İran ona yeter.
Neticede Katar, Suudi Arabistan’ı fiilen karşısına alan “üçlü eksen” ülkeleri ile muhatap oluyor. İşin ilginç tarafı şu ki o üç ilkeden ikisi Katar destekli gruplarla yıllardır sıcak temasta.
Katar’a baskı sürse de üçlü eksen dörtlü olamaz. Ne İran ile Rusya davasından vazgeçer, ne Doha “kendi” militanlarına desteği keser (Moskova’da Lavrov bunu mu istemiş acaba?). Aksi halde “finansman”dan mahrum kalan militanlar eski patrondan “haraç” ister veya Suudi Arabistan’ın himayesine girer. Yani “Global Katar projesi” iflas edecek.
Bir süre sonra Riyad bu krizin “aile meselesi” olduğunu kabul etmeye zorlanmazsa Doha’nın tek çaresi, Türkiye ile daha da sıkı ilişki kurmak olacak.
Bu gidişatla zaten “durumsal” denen üçlü eksenin zayıflamaması mümkün değil. Üyeleri buna hazırlıklı olmak zorunda.