Adila Laidi-Hanieh'in kaleme aldığı Fahrelnissa Zeid: İç Dünyaların Ressamı kitabı oryantalist bakışın hakim olduğu Zeid anlatısını kırıp gerçek sanatçıyı karşımıza getiriyor.
1950 yılında Fahrelnissa Zeid, eşi Emir Zeid'in yeğeni Kraliçe
Aliye'nin ölümünün acısıyla boğuşmaktadır. Devrik Irak hanedanın
üyeleri farklı ülkelere dağılmış, bir kısmı da hastalanıp hayatını
kaybetmiştir. Aliye'nin ölümünün ardından Zeid kendisini atölyesine
kapatır. Sipariş ettiği dev tuvalin karşısında oturmaktadır. Her
ressamın kendine sorduğu soruyu sorar: Ne çizeceğim? "Birçok
hazırlıktan ve harcanan onca paradan sonra (...) zihnimin
kıyaslanamaz derinliklerinde kaybolmuş, kendimi sefil hissetmeye
başlamıştım" diye yazar günlüğüne. Sonrasını Adila Laidi-Hanieh'in
kitabından okuyalım.
Fotoğraf: Nazlı Erdemirel
Birdenbire, tuval üzerinde bir sinek belirir ve gezinmeye
başlar. Fahrelnissa bunu kırık İngilizcesiyle şöyle açıklar:
"Sineğin gölgesi tuvale doğru geliyordu. Çantamdan küçük bir
kurşunkalem aldım ve sineğin peşinden deli gibi hareket ettirmeye
başladım, bir uçtan diğerine koşuyordum, bu korkunç mücadeleyi
takip etmek korkunçtu, beni tuvalin bir köşesinden diğerine
sürüklüyordu. Altı buçuk metre. Sonra kendime gülmeye başladım."
... Resmi bir saat içinde bitirmişti. "Bütün tuval sabitti ve çizim
oradaydı. Hiç boş alan kalmamıştı. Tuvalin tamamı compose
edilmişti." Ancak bundan sonra, siyah örgüler boyunca geçen
dalgalanan renk bloklarıyla doldurduğu alveolleri yaptığı aşama
gelmiştir; yani bir şekilde kompozisyonun yapısını
planlamıştır.
Fahrelnissa Zeid : İç Dünyaların
Ressamı, Adila Laidi Hanieh, Çev: Çiçek Öztek, Esin Berktaş, Res
Yayınevi, 302 syf.
Bahsedilen resim Zeid'in şu an İstanbul Modern koleksiyonunda
bulunan Cehennemim eseri. Sanatçının bunalımlarıyla yaşama
coşkusuna, hayatıyla sanatı arasında kurduğu biraradalığa, fırçayı
tuttuğu eliyle zihni arasındaki ilişkiye dair bu küçük hikaye bize
neler anlatıyor? Dirimart Dolapdere'de açılan Tutkuya Övgü sergisi
ve sergiyle birlikte RES Yayınları'ndan çıkan Adila Laidi-Hanieh'in
yazdığı Fahrelnissa Zeid: İç Dünyaların Ressamı kitabı sanatçıya
dair oryantalist anlatının kırılması, Zeid'in yeni baştan
konuşulması ve tartışılması için bir fırsat.
Laidi-Hanieh aslında Filistin kültürü, modern Arap kültürü ve
post-kolonyalizm üzerine çalışan bir araştırmacı. Hatta yakın
zamanda da Filistin Müzesi'nin direktörlüğü görevini üstlendi.
Zeid'le tanışmasıyla ergenlik yıllarına, sanatçıdan resim dersleri
aldığı döneme uzanıyor. 2015 yılındaki İstanbul Bienali'ne Zeid
hakkında konuşması için davet edilince kaynakları tekrar tarar.
"Çoğu oldukça oryantalist ve vizyon olarak sınırlıydı. Bu yazılar
benim tanıdığım Fahrünnisa ile örtüşmüyordu," dedi Laidi-Hanieh
geçen yıl kitap ilk çıktığında yaptığımız röportajda. Ve Zeid'i
post-kolonyal, post-modern ve feminist perspektiften anlatma görevi
bir nevi kendisine kalır.
Doğu'yla Batı'yı buluşturan sanatçı, İslam ve Bizans
sanatlarının melezi, sürgün prenses... Zeid anlatısı yıllarca bu
klişeler üzerine kuruldu. Zeid'in fantastik ve egzotik bir sanatçı
olarak sunumu hem Batı, hem de Doğu medyasında çokça yer aldı.
İlginç bir ayrıntı, Bülent Ecevit'in de bu tarz bir yazı kaleme
alması. Ancak sanatçının günlüklerini, mektuplarını, kütüphanesini,
röportajlarını detaylıca inceleyen Laidi-Hanieh bambaşka bir Zeid
portresi çıkarıyor karşımıza. Sufizme meraklı, İslam sanatına
derinden bağlı, minyatürden esinlenen, Doğu-Batı diyalektiği
üzerine düşünen Zeid oryantalist, hatta self-oryantalist bakışın
bir ürünü sadece.
Zeid, "hayatın resmini yapmalıyız, ruhun derinliklerinin
ışığının düştüğü canlı renklerle," derken bir eleştirmen bu
sözlerine rağmen onun İslam-Arap medeniyetlerinin sanatından
esinlendiğini yazar. Zeid, "Ben hiçbir zaman İslam sanatı
öğrenmedim" der. "Bilinçli bir şekilde Türk geleneğine bağlı bir
sanatçı olmadım asla. Tabii o geleneğin içinden yetiştim, fakat
kendimi bildim bileli, birçok Amerikalı, Fransız veya İngiliz
arkadaşım, meslektaşım kadar genel anlamda soyut okula ait bir
sanatçı oldum." Ancak buna rağmen gazeteciler ona İslam sanatı,
minyatürler, Doğu geleneği hakkında sorular sorar.
Fotoğraf: Nazlı Erdemirel
Zeid bir dönem D Grubu'nun üyesi olmasına rağmen Anadolu
estetiği denilen şeyin bir parçası olmadı. Michelangelo, Rubens,
Apollinaire ve Kandinsky'nin eserlerine ilgi duydu. Charles Blanc,
Carl Jung, Kierkegaard, Hegel, Spinoza okudu ve günlüklerine
notlar aldı. Zeid'in talihsizliği belki de oryantalist bakışın son
kurşunlarını attığı bir dönemde yaşamasıydı. Onun zamanında bu tarz
şeylere itiraz edebilmek, ses çıkarabilmek pek de kolay değildi.
Edward Said henüz Oryantalizm kitabını yazmamıştı.
O dönem kapanalı çok oldu, ancak Zeid'e olan bakış halen pek
değişmedi. Şirin Devrim'in kitabında yansıttığı düşmüş prenses
imajı ne yazık ki sürüyor. Laidi-Hanieh'in kitabı bu bakışı kırmak,
post-kolonyal ve feminist bir perspektifle sanatçıyı incelemek için
bir başlangıç. "Elinin jestini anlamaya çalıştım ve bu ele hakim
olan zihni çözmek istedim. Daha sonra da bulgularımı ulusal ve
cinsiyet kimliğiyle birleştirmeyi denedim" diyor Laidi-Hanieh
çalışmasıyla ilgili.
Dirimart Dolapdere'de yer alan Tutkuya Övgü sergisi çeşitli müze
ve özel koleksiyonlarla oluşturulan satış dışı bir prestij sergisi.
Zeid'in bir daha kolay kolay göremeyeceğiniz işleri yer alıyor.
Sergiyi muhakkak görün. Ama daha önemlisi Laidi-Hanieh'in kitabını
okuyun. Son dönemde pek görmediğimiz derinlikte bir sanat tarihsel
çalışmayla karşı karşıyayız.