Oscar ödülleri, ocak-şubat aylarında sinemanın değişmez gündem konusu. Avrupa merkezli film festivalleri giderek Oscar formatından ticari bir anlayışın hüküm sürdüğü törenlere dönüşürlerken, Oscar ödülleri hâlâ mutlak iktidarını koruyor. Hollywood merkezli filmler arasında dağıttığı ödüllerle gündemi belirlerken, dünya sineması için ayırdığı tek bir ödülle de farklı coğrafyalarda tartışılan, karşılık bulan bir ödül olmayı sürdürüyor. Yeni ismiyle Yabancı Dildeki En İyi Film Ödülü için son yıllarda 90’a yakın ülke film gönderiyor. Bu ödül üzerinden ülkelerin üretimlerini, film seçimlerini ve sinemalarının gelişimini de takip etmek olası. Sözgelimi uzun süredir sinema namına hareketli olamayan Kolombiya, iki yıldır ses getiren filmlerle Oscar’a başvuruyor. Güney Kore sineması iki yıldır dokuz filmlik aday listesinde yer alıyor.
Bu yıl Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü’nün favorilerinden biri Güney Kore adayı Bong Joon-ho'nun yönetiği Parazit filmi. Parazit, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü’nün yanı sıra, 66'ncı Sidney Film Festivali En İyi Film, İngiliz Bağımsız Film Ödülleri’nde En İyi Yabancı Film ve 2019 Los Angeles Film Eleştirmenleri Birliği Ödülleri’nde En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödüllerinin sahibi oldu.
TARİHİNDEN BESLENEN SİNEMA
Güney Kore sinemasının öne çıkan, gişe başarısı yakalayan ve uluslararası arenada ses getiren filmlerini incelediğimizde; toplumun tarih boyunca yaşadığı şiddet sarmalının ülkenin sinemasının karakteristik özelliği haline geldiğini söyleyebiliriz. Japon işgali, Kore Savaşı, bölünme, Amerikan üsleri, sıkıyönetim gibi ülke tarihinin mayınlı alanları da sinemada her geçen gün daha geniş bir alanda kendine yer bulmaya başladı. Ayrıca despotik sanayileşmenin tahrip ettiği bireyin sinemada karşılık bulduğunu görüyoruz. Makineleşmeye varan çalışma koşulları, iletişimsizlik, modern şehir hayatının getirdiği yalnızlık, Güney Kore sinemasında sebep ve sonuçlarıyla karşımıza çıkıyor.
Güney Kore sinemasında yaygın bir tema olan şiddet sarmalını bünyesinde taşıyan Parazit, oldukça estetik, derinlikli bir sınıf eleştirisi. Yönetmen, 2013 yapımı Snowpiercer-Kar Küreyicisi filminde distopik olarak tren kompartımanlarının ön ve arka tarafında yaşayan insanlar üzerinden daha belirgin ve kitlesel olarak gösterdiği yoksul ve zengin ayrımının çatışmasını, bu kez iki aile üzerinden vermeyi uygun bulmuş. Bong Joon-ho Güney Kore’den, sinemayı derinlikli bir anlatım biçimi olarak gören, oldukça başarılı, toplumsal dinamiklerden beslenen, ayrıntılara değer veren, zeki bir yönetmen. Güney Kore’nin yerel kültürel kodlarını evrensel bir anlatım diline yedirebilen özel bir isim.
Güney Kore sineması özellikle 2000 sonrası önemli başarılar yakalayan ve dünya sinemasının çıkış yapan sinemalarından biri haline geldi. Cannes, Berlin ve Venedik gibi dünyanın saygın film festivallerinden ödüller alan, üstelik genel izleyici kitlesinin de izlemekten hoşnut olduğu filmler çıkaran özgün bir sinema biçimine ev sahipliği yapıyor. Ancak Oscar ödülüyle arası hiç iyi olmadı. Bu güne kadar geçen yıl Borning-Şüphe filminin dokuz filmlik listeye kalmasının dışında günümüze kadar değil ödül almak, ödüle aday bile olamadı. Geçen yıl büyük ses getiren Borning aday olduğunda, Oscar ödülü alabileceğine yönelik Amerika merkezli yazılar yazılmıştı. Filmin yönetmeni Lee Chang-dong, Murakami’nin aynı isimli öyküsünden uyarladığı filmin senaryosunu yazarken hem Murakami’nin edebiyatından izler taşıyan hem de Güney Kore’nin yerel özelliklerinden hareket eden değişiklikler yaparak anlatımını özgünleştirmişti. Ancak film son beş film arasında yer almamıştı.
UZAKDOĞU OSCAR’A ÇOK UZAK
Kim Ki Duk, Chan Wook Park ve Bong Joon-ho gibi yönetmenlerin memleketi Güney Kore, Oscar yarışında şanslı değil. Bu durumun iki taraflı nedenleri var. Güney Kore, Oscar yarışına; Old Boy, Cinayet Günlüğü- Memories of Murder ve The Handmaiden-Hizmetçi gibi filmleri yollamadı. Genelde, Kore Savaşı ve Japon İşgalinden hareketle çekilen filmleri yollamayı uygun gördüler. Ancak bu temalardan hareket eden filmler, Amerika’da ses getirmedi. Oscar’a aday olan ve ödül alan filmlere baktığımızda Uzakdoğu’nun konu çeperlerinden hareket etmeyen konularda çekilen filmlerin daha başarılı olduklarını görüyoruz. Nazilerle hesaplaşma, Yahudi Soykırımı ve komünizm eleştirisi filmleri Oscar tarihi boyunca hep aday listelerinden karşımıza çıktı. Özelde Güney Kore’nin genelde ise Uzakdoğu ülke sinemalarının bu konularda film çekecek bir tarihi olmaması Oscar yarışından bu bölge ülkelerinin şansını biraz zayıflatmış gibi duruyor.
Güney Kore dışındaki Uzakdoğu ülkelerinin de Oscar yarışında şansı pek açık sayılmaz. Çin, Tayvan, Hong Kong, Kore, Japonya, Vietnam ve Tayland ülkeleri arasında Tayvan’ın Ang Lee’nin Kaplan ve Ejderha filmiyle kazandığı Oscar ve son 30 yıl içinde Japonya’nın Departures filmiyle kazandığı bir Oscar var. Japonya üç kez de aday oldu. Vietnam 1993’te The Scent of Green Papaya-Yeşil Papayanın Kokusu filmiyle ilk ve tek Oscar adayı filmini Akademi listelerine yazdırmıştı.
Oscar ödüllerinde belli klişe konuların daha çok önemsendiğini söyleyebiliriz. Bu konuların en popülerleri Nazi eleştirileri, Yahudi Soykırımı, komünizm eleştirileri ve muhafazakâr önermeler olarak sayılabilir. Ancak son yıllarda Oscar seçicilerinin çeşitlenmesiyle birlikte farklılıklar ortaya çıkmaya başladı. Parazit Oscar ödülünün güçlü favorilerden biri olarak Güney Kore’ye yeni bir ödül kazandırarak bir ilki gerçekleştirebilir.