Oscar adayları açıklandı. Ödüller dağıtılana kadar tahminler ve niyetler bütün sinema çevrelerinde konuşulan en popüler konuların başında gelmeyi sürdürecek. Benim Oscar yarışında önemsediğim tek ödül olan yeni ismiyle En İyi Uluslararası Film kategorisi, en çeşitli ve dünya sinemasının sesini duyurabildiği tek ödül olarak bütün kategorilerden ayrılıyor.
Tam da bu hafta İstanbul Modern Müzesi, her yıl olduğu gibi bu yıl da Oscar’ın Yabancıları ismiyle çok değerli bir program hazırlayarak bu kategoride ülkelerini temsil eden filmlerden bir seçkiyi sinemaseverlerin beğenisine sunuyor. 16 -30 Ocak tarihleri arasında 14 farklı ülkeden filmlerin gösterileceği program, ülke sinemalarıyla ilgilenenler açısından bulunmaz bir fırsat.
'PARAZİT' MERKEZİ ZORLUYOR
Bu yıl En İyi Uluslararası Film Ödülü’nün açık ara favori filmi Güney Kore’nin adayı Parazit. Parazit, ayrıca genel temayülleri de alaşağı ederek bu yıl altı dalda aday oldu. Film hem En İyi Film’e aday hem de uluslararası En İyi Film’e. Amerika dışı, İngilizce olmayan bir filmin bu kadar fazla dalda aday olduğunu görmek geçmişte olası değildi.
Parazit, Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinin favorisi olsa da, bu kategoriye aday olmuş beş filmin ülkesinin Oscar ödülüyle kurduğu tarihi ilişkiye yakından bakmak, bize yeni bir bakış açısı kazandırabilir. Bu yıl Fransa, Polonya, Kuzey Makedonya, İspanya ve Güney Kore kısa listede filmleri olan ülkeler.
BANLİYÖLER ALEV ALEV
İf İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde gösterilen Fransa’nın Oscar adayı Sefiller, Victor Hugo’nun Sefiller romanının geçtiği yerde günümüzde yaşayan banliyölerdeki çeteleşmiş gruplarla, kirlenmiş polislerin ilişkisini o mahalledeki çocukların gözünden yansıtmayı seçen, Afrika kökenli siyahi yönetmen Ladj Ly’nin ilk uzun metraj filmi. Güncel Paris dinamiklerini oldukça gerçekçi bir tabloyla yansıtan yapım, yönetmenin yoksul banliyö mahallerine uzak olmadığını hissettiren bir çalışma. Fransa’nın bu yıl ödül için adı geçmese de Fransız sinemasının tarihi Oscar ödüllerinde her zaman önemli bir ağırlığı oldu. 40’a yakın adaylık, 10 ödül alan Fransa, özellikle 20.yüzyılda bu ödülün favori ülkelerinden biriydi. Ancak artık eski heybetinden uzaklaştı. Fransız sineması, kendini tekrar eden orta sınıf bunalımlarının içinde kısır bir döngüye girince 2000 sonrasında yükselişe geçen gelişen ülkelerin sinemaları, Oscar yarışından daha fazla anılmaya başladılar.
DÖRT OSCARLI İSPANYA
Pedro Almodóvar’ın kişisel tarihinden hareketle çektiği Acı ve Zafer filmi, İspanya’nın Oscar adayı olarak kısa listeye kalan beş filmden biri oldu. Antonio Banderas’ın Almodóvar’ı canlandırdığı film, özellikle oyunculuk performansıyla öne çıkan, yönetmeni sevenler için çok özel bir yapım. İspanya sinemasının en tanınmış yönetmeni olan Almodóvar, daha önce Annem Hakkında Her Şey (All About My Mother) filmiyle bu ödülü kazanmıştı. İspanya dört kez En İyi Yabancı Film dalında Oscar ödülünün sahibi oldu. Ayrıca İspanyol sinemasının uluslararası oyuncuları Javier Bardem ve Penélope Cruz ikilisi Oscar ödüllü ilk İspanyol erkek ve kadın oyuncular.
TEK OSCARLI POLONYA
2014'te Oscar kazanan Polonya yapımı İda, Polonya’nın ilk Oscar ödüllü filmi. Film, uzun yıllar Katolik kilisesinde kalan genç bir rahibe adayının dış dünyayı keşfe çıkması ve sonra yeniden kilisenin aşılmaz duvarları arkasında kalmayı seçmesini anlatan estetik yanı güçlü, bir o kadar da muhafazakâr bir yapımdı. Tesadüfe bakın ki bu yılki film de yine bir kilise hikayesi. Corpus Christi, rahip olmak isteyen bir gencin yaşamını anlatıyor. Sabıkası olduğu için çok istediği rahipliğe kabul edilmeyen Daniel’in hikayesi. Genç adam hapishaneden şartlı tahliye olduğunda marangoz olarak çalışmak için gideceği yere dini elbiselerle gidip kasabanın vaizi sanılmasıyla yaşananlar anlatılıyor. Türkiye’de henüz vizyona girmeyen yapımı görme fırsatımız olmadı.
Doğu Bloku ülkelerinin Oscar yarışında bir merkez olmamaları şaşırtıcı değil. Doğu Bloku ülkelerinin varlık gösterdiği festival Moskova Uluslararası Film Festivali olmuştu. İstisna olarak 1993’te dağılan Çekoslovakya, Oscar’a birçok kez aday oldu 1965’te Obchod na korze ( The Shop on Main Street) filmiyle Oscar, Çekoslovakya yolunu tutmuştu. Film, Nazi işgali altında Çekoslovakya’da yaşlı bir Yahudi kadının işlettiği dükkânda yaşadıklarını olanca insani halleriyle resmediyordu. 1967’de de Çekoslovak Yeni Dalga akımının en nadide filmi Ostre sledované vlaky ( Closely Watched Trains ) Oscar yarışında ipi göğüsledi. Film, savaşın son döneminde günlük hayatı hiç savaş sahnesi göstermeden savaşın bütün etkilerini gösterebilen başarılı bir yapımdı.
BİZDEN BİR HİKAYE HONEYLAND
Bu yıl yeni ismiyle Kuzey Makedonya, aynı filmle hem En İyi Uluslararası Film kategorisinde hem de En İyi Belgesel kategorisinde aday. Film, Boğaziçi Film Festivali kapsamında ülkemizde de gösterilmişti. Yakında vizyona da girecek. Önemli bir kısmı Türkçe olan belgesel film, dağlık bir köyde arı yetiştiren Hatice Muratova’nın doğa ve insan ilişkileri üstüne yaşadıklarını oldukça etkileyici bir görsellikle birlikte sunuyor.
Balkan coğrafyasının Oscar namına çetelesi çoğunlukla adaylık düzeyinde kalıyor. Hüzünlü ve vahşice parçalanmadan önce Balkanların nadide ülkesi Yugoslavya 6 kez Oscar’a aday oldu. Yugoslav devletlerinden Makedonya ve Bosna-Hersek bağımsız dönemlerinde birer kez aday olup Bosna-Hersek, savaş döneminde aynı hendekte kalan Sırp ve Hırvat iki askerin yaşadıklarını dönemin kaotik atmosferini de yansıtarak sunan başarılı film Tarafsız Bölge ile 2001’de Oscar’ı Balkanlara taşıdı.
İNGİLİZCENİN HAKİMİYETİ SARSILIYOR
Oscar yarışının en çoğulcu kategorisi olan Uluslararası En İyi Film bölümünde, Parazit, favori görünse de adaylıklar vesilesiyle; öteki ülkelerin de sinemayla kurdukları ilişkinin düzeyini, sinema anlayışlarını ve değişen dinamikleri görmek olası. Hakim sinema endüstrisinin pastasından pay almaya başlayan İngilizce dışında çekilen filmlerin etki alanının genişleyeceği bir döneme doğru koşar adım gitmeye başlıyoruz. Sürprizlere açık bir yolculuk bizi bekliyor.