İktidar yardakçısı yeni devir sermayedarları OHAL’den, ekonomik
ve siyasi çalkantılardan, döviz kurunun yükselip düşmesinden, olup
biten her krizden nemalanıp paralarına para katarken milliyetçiliği
de ulusalcılığı da kimseye kaptırmaya niyetli değil. Taşra kurnazı,
simsar devşirmesi bu yeni zenginler, milliyetçi iktidara sosyal
medyayı nasıl kontrol edebileceğine kadar her konuda akıl verirken
zorlu günlere karşı kendilerini güvenceye almak üzere varlıklarını
da yurtdışına kaçırmanın türlü yollarını bulmada epey mahir.
Buna karşın göreli “zenginliğini” ülkedeki kültürel zenginliği
artırmaya, çeşitlendirmeye adayan işinsanı Osman Kavala somut
olarak neyle suçlandığını bilmeden hapishanede bir yılını doldurmak
üzere. 18 Ekim 2017 tarihinde gözaltına alınan ve ardından
tutuklanan Kavala hakkında hâlâ iddianame hazırlanmış değil ama
iktidar, kendi medyası üzerinden iddianamesini aktarmıştı
zaten.
ABD’yle yaşanan krizin etkilerini minimize etmek için dünün
düşmanı Avrupa ülkelerine dümeni kırmanın farz olduğunu
dillendirmeye başlayan iktidar yanlıları, bu sayede
“kulaklarımızdan dolar fışkırdığı günlere döneriz” diyor. Nitekim
geçtiğimiz gün iktidar yanlısı bir gazeteci, Kavala’nın
tutukluluğunun “bağımsız Türk yargısıyla”, hukukla alakalı
olmadığını şu cümlelerle itiraf etti: “İnsan hakları karnemizi
düzeltmeden AB ile ilişkileri düzeltemeyiz. Osman Kavala ve CHP
milletvekili Enis Berberoğlu’nun tahliyesiyle birlikte AB ile
ilişkilerde yeni bir sayfa açılabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan
‘Kopenhag Kriterleri’ni Ankara kriteri yapar, yolumuza devam
ederiz’ demişti. Hazır OHAL’i de kaldırmışken bu konjonktürü
fırsata çevirebiliriz.”
Buna göre iddianamesiz tutuklamalara ancak “konjonktürü fırsata
çevirme” maksadıyla, “kulaklarından dolar fışkırması” karşılığında
son verilebilir.
Tutuklandıktan hemen sonra iktidarın kendi medyası üzerinden
yayınladığı “iddianameleri” bir kenara bıraksak bile Kavala’nın
neden içeride olduğunu anlayabiliriz. 17 yıldır iktidarda olduğu
halde hırs, hınç, kin, entrika dolu savaş dizileri, üçüncü sınıf
sinema filmleri, parayla devşirdikleri nitelikli sanatçıları bile
elinde hiçleştiren “kültür politikaları”, gayriresmi tarih sosuna
bulandırılmış resmi komplo söylencelerinden ibaret kitap yığınları
dolayısıyla dramatik bir kültürel erozyona sebebiyet vermiş olan bu
iktidarın Kavala’yı hedef almasının temel nedeni, tüm bu kültürel
yıkıma karşı küçük ama çok nitelikli sayısız kültürel faaliyete
omuz vermiş olması.
Kavala’nın çalışma arkadaşlarının dediği gibi “çoğulculuk, demokrasi, barış ve insan
hakları gibi evrensel değerlere bağlılığının; çalışmalarımızı
üzerine beraberce kurduğumuz kültürlerararası diyalog, kültürel
miras ve sanatın paylaşımı gibi alanlara adayışının en yakın
tanığıyız.” “Osman Bey, büyük projelerle küçük etkinliklere eşit
önem verir ve bütüncül bir özveriyle yaklaşır. Kendisiyle
çalışmasını paylaşmak isteyen, öneri bekleyen herkese kapısı her
zaman açıktır. Anadolu Kültür’ün parçası olduğu tüm etkinliklerde
yanı başımızda olarak katkıda bulunan, bu etkinlikler için dört
mevsim seyahat etmeye, yüksek bir duvara resim asmaya, kablo
çekmeye, sandalye tamir etmeye üşenmeyen bir insan olarak tanıyoruz
biz Osman Kavala’yı.”
Varlığını dönemsel çıkara dayalı olarak muhatap değiştiren
siyasi, ideolojik, askeri, ekonomik, kültürel “savaşlara” borçlu
olan iktidarın Kavala’nınki gibi bir insanı AB’yle gerilimin doruk
noktada olduğu bir dönemde kriminalize etmesi son derece kolaydı.
Zaten gözünü para bürümüş, taşeron işçilerin, kölelerinin
gırtlağına basa basa işadamlığı sıfatına yükselmiş hırslı ve kindar
adamların devrinde Kavala gibi bir insana duyulan haset
tutuklanmasından aylar önce iktidar kalemlerinin köşelerine
taşınmış, zemin hazırlanmıştı.
Tutuklanmasını bir devrim olarak tanımlayan AKP’li bir
milletvekili Kavala aleyhine “Batı’nın Türkiye üzerine
operasyonlarını yürütmek için içeriden devşirilmiş, ‘bebek yüzlü’,
‘barış yanlısı maskeli’, ‘insancıl görünümlü’ maşalardan biri
olduğu çok açık” diye yazmış, ama esas maksadı şu cümleyle itiraf
etmişti: “Osman Kavala’ya dokunmak, Batı’nın zorba ve emperyalist
kültür iktidarına dokunmaktır.”
Kavala’nın, bir kitabın çevirisinden farklı kültürlerin
buluşmasına katkısı olabilecek en ufak bir çabaya, genç bir
sanatçının faaliyetinden kimselerin dönüp bakmadığı taşranın ücra
köşelerdeki insanların herhangi bir kültürel faaliyetten
faydalanmasına kadar, ülkesi için her alanda büyük emek ve
özveriyle çalıştığını elbette onu hedef alanlar da biliyor.
Fakat bunca yıllık iktidarında vasatı hasada çevirmek dışında
“kültürel hegemonya” kuramadığını kendisi de itiraf etmiş olan AKP,
en sıradan zengininin bile Kavala’nınkini fersah fersah aşan
varlığına rağmen memleket kültürüne iğne ucu kadar katkı
yapmadığını da biliyor. Dolayısıyla zenginliğini ülkesindeki
kültürel zenginliğe vakfeden bir işinsanının böyle bir devirde
hedef alınması, ona hasetle yaklaşılması şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı
olan, destek verdiği bunca kültürel üretimin merkezinde
bulunanların korkaklığı, suskunluğu, sessizliği.
Osman Kavala’ya sahip çıkmak, bir işinsanına, bir patrona sahip
çıkmak değil, bariz hukuksuzluğa, bir insan hakları ihlaline,
onbinlerce haksız tutuklamalardan birine ama aynı zamanda memleketi
yakan ateşin üstüne tezgâh kuran nevzuhur zenginlere, “kültürel
hegemonyayı” kuramadığı için vasatı egemen kılmaya çalışan
zihniyete karşı çıkmaktır.
Not: Yazı ve söyleşilere iki hafta ara
veriyorum.